Star yazarı Mustafa Kartoğlu, 'evet' ve 'hayır' oylarının birbirine çok yakın çıktığı referandumda YSK'nın "mühürsüz pusula ve zarflardaki oyları geçerli sayması"na ilişkin devam eden tartışmayı "enteresan" bulduğunu söyledi. "Sandık kurulları, pusula ve zarflara önceden mühür vurarak seçmene vermek zorunda. Bir kurulun mühür vurmadan pusula ve zarf vermesi için ya ‘toplu halde unutma, yetiştirememe’ ihtimali yok gibi" diye yazan Star yazarı, mühürsüz oylarla ilgili olarak "Eğer sayı milyonla, yüzbinle ifade edilecek kadarsa, referanduma gölge düşürme amaçlı bir 'kumpas' akla gelir. Bu da adli soruşturmayla ortaya çıkarılmalıdır" dedi.
Erdoğan'ın seçim zaferinden sonra yaptığı konuşma
Mustafa Kartoğlu'nun Star gazetesinin bugünkü (18 Nisan 2017) nüshasında yayımlanan Sonuçlar ve sorular başlıklı yazısı şöyle:
Referandumun iki hedefi vardı, bunlar gerçekleşti:
Anayasal gereklilik olan yüzde 50 aşıldı ve sistem değişti.
Türkiye ilk kez radikal bir anayasal değişimi demokratik yollarla yaptı.
Evet-hayır tablosundan ise çok daha fazla sonuç çıktı.
- Yüzde 51.4 kimin oyu?: AK Parti, 1 Kasım 2015’teki yüzde 49,5’lik oyunun çok büyük kısmını korudu. Zira AK Parti’nin oyu 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 40.8’e gerilemiş, ancak 1 Kasım seçimlerinde MHP’den yüzde 4, HDP’den yüzde 2.3, diğer partilerden de yüzde 2.3 oyu geri almıştı. Bu geçişkenlik 16 Nisan referandumunda da devam etti. Doğu ve Güneydoğu’da, hatta İstanbul’daki HDP oylarından önemli bir bölümü ‘evet’e yöneldi.
‘Evet’ kampanyasına katılan MHP’nin güçlü olduğu Mersin, Adana, Antalya, batı-orta batı ve iç Anadolu’da ise beklenen katkı gelmedi. İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde de ciddi bir MHP oyundan söz etmek zor.
AK Parti yönetimi ‘fire’nin ‘çok az’ olduğunu, ancak diğer partilerdeki ‘muhafazakar’ seçmenin ‘evet’e ikna edilemediğini değerlendiriyor.
Elbette sandık sandık yapılacak ince işçilikle karşılaştırmalar tamamlandığında tablo netleşecek.
- Oy tartışması olmaz: Ancak, ‘senin oyun-benim oyum’ tartışması yaşanmasını beklemiyorum. Zira Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, iktidar için yüzde 50 üzeri oy almayı gerektiriyor. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ihtiyaç duyulacak ittifaklar şimdiden bozulmaz. MHP’nin referandumun yapılmasını sağladığını da unutmamak gerekiyor.
‘Evet’ oylarının yüksek çıkmasında, Avrupa’daki Türkiye ve Erdoğan karşıtlığına yönelik tepkinin de etkisi oldu. Kampanyanın başını çeken Hollanda, Belçika, Almanya, Avusturya, Fransa ve Danimarka gibi ülkelerde ‘evet’ oyları yüzde 60-80 arasında değişti.
- ‘Hayır’ın sahibi kim?: ‘Hayır’ kampanyasının liderliğini CHP ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu yürüttü. Kılıçdaroğlu’nun ‘kampanya stratejisine sadık kalma’ başarısını teslim etmek gerekiyor. Kampanyanın, -benim de yazılarımda değindiğim- doğru olmayan, yanıltıcı ancak ‘sloganik’ açıklamaları etkili oldu. Kılıçdaroğlu da, söylediklerinin yalanlanmasına aldırmadan, kampanyayı yürütenlerin çizdiği yol haritasına bağlı kaldı.
Ancak yüzde 18,6 da bir başarı değil ve ciddi paydaşları var:
HDP ve MHP’nin 1 Kasım’daki toplam yüzde 22’yi aşan oylarının 15-17’sinin ‘hayır’a eklendiği hesaplanıyor.
AK Parti’deki ‘fire’ ve AK Parti dışında kalan ‘muhafazakar’ (Saadet) ve kararsız oylar da sandığa ‘hayır’ olarak yansıdı.
Hayır kampanyasına katılan diğer partilerin seçmenini de eklemek gerekiyor.
CHP’nin yüzde 48,6’dan ne kadarını partiye çekebileceğini, ilk cumhurbaşkanlığı/genel seçimde göreceğiz.
- ‘Evet’i olumsuz etkileyen faktörler: Eyalet tartışmasına neden olan ve kamu çalışanlarını ilgilendiren açıklamalar ile OHAL kapsamında (özellikle ‘ByLock’ dışındaki gerekçelerle)‘bir kısım’ görevden almalar, işten çıkarmalar, gözaltı ve tutuklamalar da AK Parti’de ‘etken’ olarak görülüyor.
AK Parti yönetimindeki büyükşehirler, özellikle Ankara ve İstanbul’da sonuçlar ayrıntılı inceleniyor. Ayrıca anketler yapılarak, ‘neden hayır denildiği’ ortaya çıkarılacak. Böylece teşkilatlara, yerel yönetimlere ve yapılan açıklamalara düşen sorumluluk belirlenecek.
Bunların sonuçları da olacak.
- Erdoğan’ın rolü: Referandum anayasa maddelerinden çok ‘siyasal güven’e göre şekillendi. Ancak bu “Erdoğan’a güven yüzde 51.3’tür” diye yorumlanamaz; “sistem değişikliğine Erdoğan nedeniyle güven” olarak yorumlanabilir.
Zira, başkanlık sistemi gündeme geldiğinde Erdoğan yüzde 52’yle cumhurbaşkanı seçilmişti ve kişisel kamuoyu desteği yüzde 60’lardaydı; ‘başkanlık sistemi’ne destek ise yüzde 35’lerdeydi. Erdoğan etkisi, bu desteği yüzde 51,4’lere taşıdı.
İlk cumhurbaşkanlığı seçiminde ‘yeni sistemi en iyi kim yürütebilir’ sorusunun muhatabı olan Erdoğan’ın ‘güven’ karşılığı çok daha yüksek olacaktır.
- Mühürsüz pusula ‘kumpas’ mı?: Bazı oy pusulaları ve zarflarda ‘mühür’ bulunmaması tartışması ise enteresan. Zira sandık kurulları, pusula ve zarflara önceden mühür vurarak seçmene vermek zorunda. Kurullar da her partiden temsilcilerden oluşuyor. Bir kurulun mühür vurmadan pusula ve zarf vermesi için ya ‘toplu halde unutma, yetiştirememe’ ihtimali yok gibi. Eğer sayı milyonla, yüzbinle ifade edilecek kadarsa, referanduma gölge düşürme amaçlı bir ‘kumpas’ akla gelir. Bu da adli soruşturmayla ortaya çıkarılmalıdır.
Tartışma da hukuki değil siyasi kararla çözülür.
Hiçbir parti, temsilcilerinin hatasını seçmene fatura etme hakkına sahip değildir. Seçmenin ‘anayasal hakkı’, kanundan önce gelir. Yapılacak şey, YSK’yı da oluşturan parti temsilcilerinin ‘kabul’ kararı almasıdır.