Medya

Sözcü yazarı: "Erdoğan'ın affını kabul etmiyorum, yargılanmak istiyorum" diyecektim, mümkün değilmiş

"Bu kararı almak için neden 15 Temmuz darbe girişimini beklemiş, bilemiyorum"

12 Ağustos 2016 13:00

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın açtığı 'hakaret davalarını' geri çekmesiyle ilgili olarak "'Erdoğan'ın affını kabul etmiyorum, yargılanmak istiyorum' diyecektim, mümkün değilmiş" dedi.

Emin Çölaşan'ın "Cumhurbaşkanına hakaret davalarım!" başlığıyla yayımlanan (12 Ağustos 2016) yazısı şöyle:

Sevgili okuyucularım, 2014 yılında bir polis memuru ile tanışıklığımız başladı.
Polis memuru Şaban, gazetenin Ankara bürosuna elinde tomarla evrakla gelip bize tebligat yapan Emniyet görevlisi idi.
Karşımda Şaban'ı her seferinde eli dolu görünce “Eyvah, sana yine adliye yolları göründü Emin Bey!” derdim.
Şaban ilginç ve çok tatlı bir adamdı. Bir defasında elinde başka tebligatlar vardı, kime gittiğini sordum. Rahmetli gazeteci
abimiz, o sırada hastanede komada yatmakta olan Cüneyt Arcayürek'e gitmiş ama tebligatları yapamamış. Arcayürek cumhurbaşkanına hakaret davalarının hesabını veremeden aramızdan ayrıldı.

* * *

Bir defasında telaşlıydım, Şaban'ı yine karşımda görünce çok bozuldum, “Yeter artık geldiğin be Şaban, başlarım senin tebligatlarına. Rahat bırak
bizi de işimizi yapalım” diye bağırdım.
Başını eğdi, “Abi ben emir kuluyum ne yapabilirim, suçum ne ki bana bağırıyorsun ”dedi.
Çok üzülmüştüm, özür diledim.

* * *

Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatları bir sürü yazımı savcılığa şikayet eder, dava açılmasını isterdi.
İsmi geçsin veya geçmesin, ne yazsam şikayet dilekçesi verilirdi.
Örneğin Kenan Evren Mayıs 2015'te vefat etmişti. Ertesi günkü yazımda 12 Eylül öncesini ve sonrasını anlatıyor, eleştiriyor ve şöyle diyordum:
“Ancak Kenan Evren namuslu adamdı. Hırsızlık yapmadı, çalıp çırpmadı. Kendisine saraylar yaptırmadı, saraylarda yaşamadı.”
Aynen bu… Avukatları cumhurbaşkanına hakaret ettiğim iddiasıyla şikayetçi oldular ve hakkımda bir ceza davası daha açıldı.
Ergün Poyraz'ın bir kitabından alıntı yapmıştım, yine cumhurbaşkanına hakaret davası açıldı. Oysa piyasada serbestçe satılan kitapla ilgili hiçbir soruşturma yoktu.

* * *

Cumhurbaşkanına hakaret Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinde yer alıyor:
“Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen (örneğin bir köşe yazısında) işlenmesi halinde verilecek ceza altıda bir oranında artırılır.
Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlıdır.”
Yani işin şakası yok.
Savcı davayı açar, mahkeme cezayı küt diye geçirir, Yargıtay verilen cezayı aynen onar ve bir bakarsınız ki hapishanenin tam göbeğindesiniz!

* * *

Erdoğan'ın şikayet dilekçelerini veren avukatı işin kolayını bulmuştu. Benim yazımı kes yapıştır
yöntemiyle şikayet dilekçesine ekliyor ve devamını genelde şöyle getiriyordu:
“Görüldüğü gibi, şüpheli bu yazısında sayın cumhurbaşkanımıza iftira atmış ve hakaret etmiştir. Hakkında soruşturma başlatılması…”
Savcılık makamı yasa uyarınca bu dilekçeyi Adalet Bakanlığı'na gönderip izin istiyordu.
Bakanlıkta boş yoktu! Her yazı için “Dava açılması uygundur” yanıtı geliyor ve bana adliye yolları açılmış oluyordu.

* * *

Savcıya savunma veriyordum:
“Efendim hangi cümlede, hangi paragrafta ne deyip hakaret etmişim? Neyle suçlandığımı bilmeden kendimi nasıl savunabilirim?
Bu şikayetlerin amacı bizi yıldırıp yazı yazamaz, eleştiri yapamaz duruma getirmektir.”
Dava açıldığı takdirde iş bitmiş olmuyor. Savcıdan sonra bu kez de mahkemeye çıkıp ifade vermek gerekiyordu.
Haydi git yine adliyeye, mahkemenin kapısında sıranın gelmesini bekle, kendini savun.
Bu arada bazı komik olaylar da olmuyor değildi. Hakime ifademi verdim, bir nüshası bana verildi… Ve gazeteye gelince okudum:
“Şüpheli Mustafa Emin Çölaşan, Mesleği gazeteci. Okur yazar değil!”
Yani merak edenlere duyurmuş olayım, şimdi devlet kayıtlarında okur-yazar olmadığıma ilişkin yargı belgesi mevcuttur!

* * *

Türkiye genelinde açılan cumhurbaşkanına hakaret davalarının sayısı her geçen gün artış gösteriyordu.
Toplam sayı iki bin'e ulaşmış, çok sayıda insan tutuklanmıştı. Evinin balkonuna “Sana alışamadık” diye pankart açan ev kadını bile yargılanıyordu.
Bu dava bolluğu, gerek Türkiye ve gerekse Batı dünyasında büyük tepki yaratıyordu.
Üstelik yurdum insanı bu konuda da kara mizah örnekleri sergilemeye başlamıştı.
İzmir'de bir TIR şoförü eşine boşanma davası açmıştı. Gerekçe olarak şöyle diyordu:
“Benim karı sayın cumhurbaşkanımızı televizyonda ne zaman görse ona küfretmeye, hakaret etmeye başlıyor. Ben böyle biriyle evliliğimi daha fazla sürdüremem!..”

* * *

Şimdi size benimle ilgili olarak açılan davaların kısa bir özetini vereyim:
Dünya liderimiz 30'a yakın ceza davası açtırdı. (Hiçbiri tazminat davası değil.) Önemli olan, davalar tutarsa içeri tıkılıp susturulmamdı.
Bu davaların bir bölümünde beraat ettim çünkü hakaretle uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Bir bölümünde savcılık, bizim iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını referans gösterip takipsizlik kararı verdi. O kararlarda “Siyasetçi en sert ve acımasız eleştirilere muhatap olabilir” deniyordu.
Bazı davalar zaman aşımına girdi.
Bütün bu davalar sürüp giderken bir tek yazımda bile “Dava açıldı, yargılandım, beraat ettim” ya da “Savcı Erdoğan'ın istemini geri çevirdi ve dava açmadı” gibi laflara yer verip bazıları gibi reklam yapma hevesine kapılmadım.

* * *

15 Temmuz olayı sonrasında dünya liderimiz sürpriz bir karar aldı ve kamuoyuna duyurdu:
“Cumhurbaşkanına hakaret davalarının tamamını geri çekiyordu!”
Benim henüz sonuçlanan bir davam vardı, 11 ay 20 gün hapis almıştım. Dosya Yargıtay'a gitmişti.
(Bir de Bilal Erdoğan'ın açtığı birkaç hakaret davası vardı. Bazılarından beraat etmiş, birinden ise 3 ay 10 gün hapis cezası almıştım. Af kapsamına girmeyen o dosya da Yargıtay'da.)
Devam eden bir başka cumhurbaşkanına hakaret davasında mahkeme dosyayı bilirkişiye havale etmeye karar vermişti. Şimdi dava otomatik olarak düştü.
Bütün bu aşamalarda beni insanüstü çabalarla savunan gazetemizin avukatı İsmail Yılmaz'a çok teşekkür borçluyum.

* * *

Af olayını duyunca karar vermiştim:
Affı kabul etmiyorum, yargılanmak istiyorum diyecektim.
Ancak İsmail dahil hukukçularla konuştum, bu mümkün değildi. Karşı taraf şikayetini geri çekince bu konuda bizim yapacağımız bir şey kalmamıştı.
Polis memuru Şaban'ın elden getirdiği tebligatlarla başlayan, fikir ve ifade özgürlüğünü baltalayan acayip ve sıkıcı süreç, dünya liderimizin bütün davalarını geri çekmesiyle sonuçlanmış
oldu.
Bu kararı almak için neden 15 Temmuz darbe girişimini beklemiş olduğunu doğrusu bilemiyorum!