Yaşam
Somali'de akan gözyaşını Türkler siliyor MOGADİŞU (A.A
18 Ağustos 2011 14:08
-Somali'de akan gözyaşını Türkler siliyor MOGADİŞU (A.A - 17.08.2011 - İnsan hayatının şüphesiz en değersiz olduğu Somali'de gün doğumundan batımına kadar ikilem içinde kalınabildiğine şahit olduk. Nasıl mı? Bir yandan trafikte yayaya çarptıktan sonra durma bile gereği duyulmayan, halsizlikten güçlükle yardıma uzanan elleri görme üzüntüsünü, diğer yandan her köşede bu halkın gözyaşını silmeye çalışan büyük Türk milletini her an görme fırsatı bulduk. Birleşmiş Milletler'in kıtlık ilan ettiği Doğu Afrika'ya ramazan dolayısıyla Türkiye çapında yardım kampanyaları başladığında Anadolu Ajansı Dış Haberler Müdürlüğünde bir hareketlilik yaşandı. Çalışmaları izlemek ve durumu yerinde görmek için, kuraklık nedeniyle açlıkla mücadele eden Doğu Afrika'da, hiç gitmediğim ama çok tanıdık bir ülkeye gitme şansı doğmuştu. 11-12 yaşlarında bir çocukken televizyon ekranlarında gördüğüm, bazıları benim yaşımda bazıları ise daha küçük yaşta, açlıkla mücadele eden çocukların dramını izlediğim ülkeye, Somali'ye gidilecekti. Hemen bu göreve talip oldum, belki küçükken yaşadıkları zorluklardan etkilenip bir şiir de yazdığım o çocuklara bir yardımım dokunabilirdi... Kameraman arkadaşım Celaleddin Gürbüz, kendisine bu görev verildiğinde "Belki de bu kutsal ayın ruhuna uygun olarak insanlarına katkıda bulunabileceğim bir yerde görev yapmak güzel olabilir" diye düşündüğünü anlatacaktı. Foto muhabirimiz Ecvet Atik ise her zaman önlem olarak yanına aldığı erzakına Somalili çocuklar için bir bavul daha ekleyecekti. -Soru işaretleri ile dolu yolculuk- Bir gazeteci olarak gideceğim Somali'de ilk görev Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ve Türk Kızılayı tarafından toplanan yardımların ilk kısmını taşıyan iki uçağı karşılamaktı. Ancak kimse 20 yıldır süren iç savaşın ve El Kaide bağlantılı Eşşebab örgütünün yıkıp döktüğü ülkede nasıl çalışabileceğimiz hakkında bilgi sahibi değildi. Yabancı devlet ve hükümet başkanları gibi belki yabancı gazeteciler de güvenlik gerekçeleriyle bu ülkeye uzun süredir uğramamıştı. Uluslararası yardım kuruluşlarının da bu nedenlerden ülkeden çekildiğini sonradan öğrendik. Kenya üzerinden başkent Mogadişu'ya gidilecekti ancak Nairobi'ye uçak bileti bulmamız kolay olmadı. THY'nin o günkü uçağı Türkiye'den Somali'ye yardım için giden STK gönüllüleri ve yetkilileri ile doluydu. Son anda bilet bulduğumuz başka bir havayolu şirketi ile Bahreyn üzerinden Nairobi'ye vardık. Sonrasını kestiremiyorduk, çünkü Nairobi-Mogadişu arasında sefer yapan havayolu şirketinden uluslararası sistem üzerinden bilet alınamıyordu. Kenya'daki Türklerin yardımıyla bileti Kenya'dan aldırdık. Kenya'da karşılaştığımız STK çalışanlarından Somali'deki duruma ilişkin bilgi de edindik. Birkaç gün önce Eşşebab, başkent Mogadişu'dan çekildiğini açıklasa da ülkede askerlerin kontrolünde hareket edebileceğimizi, tam da o gün kamplarda yardım dağıtan başka ekiplere ateş açıldığını öğrenmemiz, güvenlik endişemizi artırdı. -Tarihe tanıklık başlıyor- Kenya'dan "dünyanın en güvensiz şehri" olarak bilinen Mogadişu'ya gidiyorduk. Somali ile tarihi ve dini bağları olan topraklardan gelmemiz, Somali halkının samimiyetine olan inancımız endişelerimizi biraz dindirdi. Ertesi sabah uçuştan dört saat önce Nairobi havalimanına gidip African Express'in Mogadişu uçağına bindiğimizde insan hayatının bu ülkede ne kadar ucuz olduğunu da anlamaya başladık. Havayolu şirketinin uçağında ne bir güvenlik ikaz anonsu ne de güvenlik önlemi bulunuyordu. Koltuk numarası yazmayan "free seat" yazılı biletimizle uçağa geçerken havaalanı görevlileri bizleri çağırdı ve uçağın yanında gelişi güzel yığılmış bavullar arasından bize ait olanları seçmemizi istedi. Bavullarımızı gösterdik. İsteyen bavulunu da alarak uçağa geçti. Biz ise bavulların beşinin bize ait olduğunu teyit ederek uçağa bindik. Uçakta Somali'de yatırım danışmanlığı şirketi olan bir Amerikalı ile konuştuğumuzda, Türk STK'ların çalışanlarını Somali'de ilk kez gördüğünü söyledi. Ülkede ufak tefek yardım kuruluşlarının faaliyet gösterdiğini ancak bunların da aslında halka yardım etmekle değil başka amaçlarla ülkede olduğunu fısıldayan bu Amerikalı, Türkiye'nin durumunun farklı olacağının, gerçekten de Somali'nin gelişmesinde çok önemli bir rol oynayabileceğinin altını çizdi. Uçakta hastalar çoğunluktaydı, öksürenler, inleyenler... Bizi korkutan ise cep telefonunu uçuş boyunca kapatmayan Somalililer oldu. Yaklaşık 2 saat süren yolculuğumuzu fırsat bilerek zor geçecek güne hazırlık amacıyla ekip olarak kendimizi uykuya verdik. Mogadişu'da apronda uçaktan inerek havalimanı binasına yürüdüğümüzde Türkiye'den gelen ilk kargo uçağındaki yardım paketleri de Somalili işçiler tarafından indiriliyordu. Gece iniş yapan uçak, Somali halkı ve yetkilileri tarafından sevinç ve gözyaşları ile karşılanmıştı. Bizi de Somali Cumhurbaşkanlığı görevlileri karşıladı, pasaport işlemlerimizi yaparak, bavullarımızı almaya yardım ettiler. İşlemlerimiz tamamlandıktan sonra Somali sokaklarında gördüğümüz otomobillere göre nispeten yeni model sayılabilecek ciplerle askerler eşliğinde Cumhurbaşkanlığı konutuna hareket ettik. Havaalanından çıkışımızda yola koyulan beton bariyer kaldırılınca nasıl bir ülkeye geldiğimizi yavaş yavaş idrak etmeye başladık. Biz geçince beton bariyer yeniden yolu kapattı. Mogadişu'nun tek giriş kapısı olan havalimanı da bir süre önce saldırıya uğrayan yerler arasındaydı. Aracı kullanan Cumhurbaşkanlığı şoförleri tıpkı bir ralli sürücüsü gibi şehrin içinde sağa sola manevralar yaparak hızlı bir şekilde yol alırken, biz de çevreye hızla göz attık. -İnsan hayatı bu kadar mı ucuz olur?- Şehirde, mermi izi olmayan neredeyse tek bina yoktu. Yoldaki çukurlardan kendimizi kurtarmaya çalışırken, en yenisi en az 20 yıllık olan minibüslerin içinde sıkışmış, yolculuk etmeye çalışan insanlar gördük ki onlar şanslı olanlardı... Mogadişu cadde ve sokaklarında insanlar, hayvanlar, sokakta oynayan çocuklar ve araçlar hep birarada hareket ediyordu. Yol kenarları araçların çarptığı hayvan leşleriyle dolu. Hızla giden arabaların çarptığı, oraya buraya savurduğu ve sürücünün dönüp bakma bile gereği duymadığı insanlara ise sadece Türkiye'den gelen bizler şaşırıyorduk belki de. Afrika Birliği ile Somali askerlerini şehrin her yerinde görebiliyorsunuz. Cumhurbaşkanlığına giden yoldaki kontrol noktalarında araçları durdurup içindekilere bakılıyor ve ancak tanıdık askerler ve koruma görevlileriniz araçtaysa ilerleyebiliyorsunuz. İnsanlar eşeklerle su taşıyor. Birkaç satıcı açıkta et, sebze, meyve gibi ürünlerini satmaya çalışıyor. Şehirde bir kargaşa ve ekmek derdindeki insanların gayretleri göze çarpıyor. Bu durumda biz de hem bu şehirde nasıl çalışacağımızı hem de nasıl hayatta kalacağımızı düşündük. Bu kargaşa içindeki şehirde Türkiye'den gelen yardım ekiplerinin nasıl çalışacağını da merak etmiyor değildik. Cumhurbaşkanlığı konutunun da içinde olduğu yerleşkenin kapılarından girdiğimizde bizi büyük bir bahçe içinde nispeten daha bakımlı binalar ve Türk Kızılayı ile TİKA görevlileri karşıladı. Kamplara gitmek için bizi de beklemişlerdi. Bavullarımızı görevlilere vererek TİKA Başkanı Serdar Çam ve Türk Kızılayı Genel Müdürü Ömer Taşlı ile ilk gün kampları gezdik.