Politika

Siyasi ortam iç savaş gibi

Eski Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Türkiye'deki siyasi ortamı değerlendirdi.

16 Ağustos 2010 03:00
T24 - Eski Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Türkiye'deki siyasi ortamı değerlendirerek, "Türkiye’de yaşanan siyasi tartışmalardan Kıbrıs Türkleri büyük kaygı duyuyor. Türkiye’de ihtilal olduğu günlerde dahi kendimizi bu kadar huzursuz ve Türkiye için kaygılı hissetmedik. İlk defa halk Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye karşı karşıya getiriliyor. Sanki ülkeyi iç savaşa hazırlayanlar var. Hiç bu kadar olmamıştı" dedi.


Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in "Siyasi ortam iç savaş gibi" başlığıyla yayımlanan (16 Ağustos 2010) yazısı şöyle:



Siyasi ortam iç savaş gibi

Kıbrıs Türkleri'nin Türkiye’deki siyasi ortamdan büyük kaygı duyduğunu vurgulayan Rauf Denktaş, “İlk defa halk Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye karşı karşıya getiriliyor. Sanki Türkiye’yi iç savaşa hazırlayanlar var” diye konuştu. Denktaş, öfkeyle, saldırganlıkla demokrasinin yürümeyeceğini belirterek, “Siyasetçiler barışmazsa halklar barışmaz” dedi.

Rumlar taktik peşinde Kıbrıs sorununa sene sonunda da çözüm bulunmamış olacağını belirten Denktaş, sorunun temelinde Rumların Türklerle eşit olmayı kabul etmemesi olduğunu vurguladı. Denktaş, Rumların müzakereleri taktik icabı sürdürdüğünü öne sürerek, Türkiye’nin KKTC’nin tanınması için uğraşması gerektiğini söyledi.

KKTC’nin ilk cumhurbaşkanı ve Kıbrıs davasının bayrak isimlerinden Rauf Denktaş, Uluslarası Ceza Mahkemesi’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan kararının Kıbrıs içinde örnek sayılabileceğini, bunun ancak Türkiye ve Kuzey Kıbrıs halkının “KKTC’nin bağımsız devlet konumunu koruma konusunda sağlam durması” koşuluyla gerçekleşebileceğini söyledi. Türkiye ile İsrail arasında süren krizin BM ve ABD Kongresi başta olmak üzere uluslararası platformlarda Kıbrıs sorununun savunulmasını güçleştirebileceği uyarısında da bulunan Denktaş, başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere İslam ülkelerinin de son dönemde Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne yatırımlarını arttırmasına dikkat çekti. Türkiye’deki iç siyasi kavgaların KKTC’de rahatsızlık yarattığını da belirten Denktaş, “Bu kadar öfke ve saldırgan üslupla demokrasi yürümez. Sanki Türkiye iç savaşa hazırlanıyor. Biz bile Kıbrıs’ta bu kadar kavga etmiyoruz” dedi.

KKTC’nin ilk cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Kıbrıs sorununun çözümü yönünde sonbaharda yoğunlaşması beklenen yeni girişimleri ve Türkiye’nin iç ve dış politikasındaki gelişmelere ilişkin görüşlerini Cumhuriyet’e anlattı.

Türkiye iç savaşa hazırlanıyor: Türkiye’de yaşanan siyasi tartışmalardan Kıbrıs Türkleri büyük kaygı duyuyor. Türkiye’de ihtilal olduğu günlerde dahi kendimizi bu kadar huzursuz ve Türkiye için kaygılı hissetmedik. İlk defa halk Türk-Kürt, Sünni-Alevi diye karşı karşıya getiriliyor. Sanki ülkeyi iç savaşa hazırlayanlar var. Hiç bu kadar olmamıştı. Siyasi tartışmalar bu kadar öfkeli ve saldırganken demokrasi yürüyemez. Siyasi liderler barışmazsa halklar barışmaz. İç siyasette de bu böyledir. Biz bile adada onlar kadar kavga etmiyoruz.

Kosova kararı: (Uluslarası Adalet Divanı’nın Kosova’nın bağımsızlık deklarasyonunu tanıyan kararının KKTC’nin bağımsızlığının tanınması konusunda etkisi) Muhakkak ki KKTC’nin tanınmasını kolaylaştırır. Yeter ki biz sağlam duralım. Büyük devletlerin anlaması için halkımız bütünlük içinde devletine sahip çıkmalı. Ayrı devlet istemek uzlaşmazlık değildir. Çünkü biz bunu kalıcı barış için istiyoruz. ABD ve İngiltere ve diğer uluslarası aktörlere bunu böyle anlatmak lazım. Kosova kararında ABD’nin desteği önemliydi. Türkiye’ye ihtiyaçları azalırsa destek vermek için istekli olmazlar.

İsrail desteğini çekiyor: (Türkiye ile İsrail arasında Gazze operasyonu ile başlayan ve Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyla derinleşen krizin Kıbrıs sorununa etkisi) Kıbrıs meselesinde en haklı taraf olmamıza rağmen gerekli propagandayı yapamadığımız için en zayıf ve en haksız gibi görünüyoruz. Özellikle ABD ve İngiltere’de İsrail lobisi bizi destekliyordu. Son gelişmeler ışığında açıkça bu desteği çekeceklerini açıkladılar. İsrail lobisi eğer Rum ve Ermeni lobisiyle birleşirse, ABD Kongresi’nde ve BM’de Kıbrıs’la ilgili kararları aleyhimize etkileyecek güçlü bir cephe meydana gelebilir. Haifa-KKTC feribot seferleri hâlâ başlatılmadı ve İsrail’den gelen turist sayısı kesildi.

İslam dünyası Rum tarafında: İsrail ile ilişkilerin KKTC’ye vereceği hasarın İslam dünyasının desteğiyle dengelenmesi mümkün değil. İslam örgütleri üyeleri sözde lehimize. Ama iş uygulamaya gelince farklı tavırlar dikkat çekiyor. Bir süredir Rum tarafına yatırım yapmaları dikkat çekici. Rumlar da Arap dünyasıyla çok büyük ilişki içinde. Son olarak önemli bir Suudi prensi Güney’e geldi. Hem Cumhurbaşkanları Hristofyas hem de Başpiskoposları gidip otelinde ziyaret etti. Çok muazzam yatırım sözü aldılar. Katar da Rum Kesimi’ne yatırım yapıyor. İslam Konferansı’nda alınan destek kararları havada kalıyor.

Sonbaharda da çözüm çıkmaz: Korkarım sene sonuna doğru BM Genel Sekreteri, Annan Planı benzeri bir planı daha da Rumların lehine çevrilmiş biçimde önümüze koyacak. Ama yine çözüm çıkmaz. Çünkü sorunun temel nedenini baştan beri Rumların kendileriyle eşit olmamızı kabul edememesi olmuştur. Hâlâ da bizi azınlık görmekten vazgeçmiş değiller. İstedikleri, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında ayrı egemenlik ve devletlerin olamayacağı bir yapı. Taktik icabı müzakere ediyorlar. Olmayacak iş için dua ediyoruz.

Amaç ‘tanınma’ olmalı: Türkiye’nin girişimlerini KKTC’nin tanınması yönünde sürdürmesi gerekir. Görüşmeler çöktüğünde umuyorum bu yola gidilir. Biz teslim olmadığımız sürece ABD ve diğer uluslararası oyuncuların direnişi düşecektir. Kosova’da yaşanan budur. Ağlamayan çocuğa mama vermezler.

ABD ile ilişkiler: ABD, İran konusunda uluslarası kamuoyunu bir noktaya getirmek istiyor. Türkiye gelmedikçe ilişkiler bozulacaktır. ABD açısından zaten Kıbrıs Türklerinin bir önemi yok. Ama İran konusuna verdiği önem nedeniyle, Kıbrıs meselesi uluslarası toplumun gündeminde daha da alt sıralara düşecektir.

Kılıçdaroğlu güven verdi:
İlk ziyareti buraya yapması ve KKTC’den vazgeçmeyeceğini açıklaması hepimize güven verdi. Aynı gün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in de benzer sözleri oldu. Bu sözler, anavatanda hem hükümet hem de muhalefetin, iki halk ve iki devlet esasına dayalı çözümü destekleyen TBMM kararının arkasında olduğu yönündeki inancımızı teyit etti.

Ankara kükremeliydi: Rum yönetimi lideri Hristofyas’ın “İşlerliği olmayacak ama Türk askerinin adadan çıkarılabilmesi için Türklerle iki kesimli federasyon fikrini görüşmeliyiz” sözlerine ne Ankara ne de KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Eroğlu tepki gösterdi. Ankara’daki hükümetin kükremesini beklerdik. Maalesef hiç tepki gelmedi. Bir tek ben sağa sola yazarak uyarmaya çalıştım. Hepsi bu.

Çiçek’e yanıt:
Sayın Çiçek, “Kıbrıs mı AB mi diye önümüze koyarlarsa yanıtımız Kıbrıs olur” diyor. Koyuyorlar işte. Haydi ver cevabı. Sonra “Gerçekler kabul edilmeli” diyor. Nedir onlar? İki devlet, iki egemenlik, garantörlük. Biz de bu güne kadar bunları söyledik. Adımız ‘Mister No’ oldu.

Neden hayır dedim: Öyle bir plana (Annan Planı) evet demiş olsak, Türkiye’nin üye olmadığı AB’ye önce Kıbrıs girmiş olacaktı. Türk -Yunan dengesi bozulacak, garanti anlaşmaları belirsizliğe düşecekti. İçimize 100 bin Rum almak zorunda kalacaktık. Bunları söylemenin neresi çözümsüzlük yanlısı olmak? Rum lideri Klerides açık açık “İçimize tek bir Türk cumhurbaşkanı, bakan ya da milletvekili almamamıza rağmen dünya bizi tanımış. Şimdi niye biz taviz verelim’ sözleri varken ben uzlaşmaz oluyorum.