Yaşam

Sınav sonuçların açıklandığı o gece; tıpçı olmak isteyen hukukçular ve hukukçu olmak isteyen tıpçılar doğdu

"Abi ben önümdeki 40 yılı tıbba göre planlamıştım, ne yapacağım şimdi"

31 Temmuz 2018 17:21
Derin Koçer

2 milyondan fazla gencin hayatını etkileyen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın (YKS) sonuçları pazartesi gecesi açıklandı.

A., saat 12’yi 5 geçe ÖSYM’nin internet sayfasına bağlandığında üniversite sınavının sonuçlarının açıklandığını gördü. İlk anda heyecandan telefonu tutan elinin terlediğini hissetti, TC Kimlik Numarası’nı ve aylar önce ÖSYM’nin sistemi için belirlediği şifreyi hafif ıslak parmaklarıyla tuşladı. 

Tıp okumak ve doktor olmak istiyordu. ‘’Bütün senemi tıp fakültelerinin puanlarına, en son kaçıncı sırayı sırayı aldıklarına bakarak geçirdim,’’ diyordu. 

Doğal olarak kaçıncı olduğunda istediği üniversiteden burslu kabul alabileceğini; hangi puanla İstanbul’da, doğduğu şehirde kalıp tıp okuyabileceğini biliyordu. 

Telefonunun ekranındaki görüntüyü parmaklarıyla büyüttü, sıralamasına doğru kaydırdı. 

O geceyi beraber geçireceği arkadaşları, geçen sene aynı sınava girmiş, istedikleri ya da istemedikleri üniversitelerde öğrenim görmeye başlamıştı. A.’nın stresli hâlinin farkında değillerdi. 

Sıralamasını bulmaya çalışırken ‘’Sonuçlar açıklanmış’’ diye fısıldadı A., odada çalan müziğin sesi bir anda kısıldı. Herkes A.’dan bir duygu belirtesi beklemeye başladı. 

A., yalnızca ’’Yandık ya’’ dedi. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından da ‘’doktor olamıyorum’’ cümlesi geldi. 

30.000’inci olmayı bekliyordu, gönlünden 20.000’lerde kalmak geçiyordu ama sonuçlar, A.’nın 50.000’inci sırada olduğunu gösteriyordu. 

Henüz birkaç gün  önce ‘’Diş hekimliğini de düşünüyorum’’ demişti arkadaşlarına. Aldığı sonuç, önceki senelerle karşılaştırdığında o kadar ‘arada’ kalmıştı ki, diş hekimliği umutları da yalpalandı. 

Bir süre evin içini yalnızca sessizlik doldurdu; A., bu sırada diğer sıralamalarına baktı. Eşit ağırlıkta 30 binlerde olduğunu görünce hafifçe gülümsedi, ‘’hukuk okuyabiliyorum yalnız’’ dedi. 

Hukukçu olmak gibi bir isteği yoktu. Ama elindeki sonucun karşılığı, fena olmayan bir üniversitede hukuk okuma şansı idi. Yani A.’nın sesinde hem ciddiyet vardı, hem de şakayla karışık bir hüzün. 

Arkadaşlarına dönüp ‘’Abi ben önümdeki 40 yılı tıbba göre planlamıştım, ne yapacağım şimdi’’ dedi. Halbuki önünde onlarca seçenek vardı. 

Henüz ailesine sonuçları haber vermemişti. Kendisi de ebeveynleri de sonuçların bir sonraki günün akşamında açıklanmasını bekliyordu. A., ÖSYM’nin sitesini ‘ya açıkladılarsa’ diye açmıştı; açıklanacağını bilseydi arkadaşında değil evinde, anne ile babasının yanında geçirirdi. 

İnternetten önceki yıl üniversitelerin bazı bölümlerinin en son kaçıncı sırayı kabul ettiklerine bakmaya başladı. 

Bir yandan da telefonu çalıyordu. Okul arkadaşları, kuzeni, sevgilisi… Herkes ‘sonuçlar nasıl’ diyerek söze giriyordu. WhatsApp gruplarında da sınav sonuçları tartışılmaya başlanmıştı bile. ‘’Doktor olamıyorum ama hukuk okuyabiliyorum’’ diyordu A., gerçekten hukuk okumayı düşünmeye başlamıştı.

Bir yandan da arkadaşlarına ‘artık ailesine yük olmak istemediğini’ anlatmaya çalışıyor, bu yüzden de özel üniversitelerin puanlarına bakmıyordu: ‘’Bunca yıl para ödeyerek okuttular zaten beni…’’ 

Sinirleri biraz biraz düzelmeye başladığında eve gitmeye, ailesiyle sonuçları yüz yüze konuşmaya karar verdi. Eşyalarını toplayıp çıktı. Ailesiyle oturdu, bir süre fikir alış verişi yaptı ve yattı. 

Sabah kalkıp kahvaltısını etti, hikâyenin henüz başında olduğunun farkındaydı. 

A., belki dün geceye kaydolacak en ‘hafif’ hikâyelerden birini yaşadı. Daha kötü anılar biriktiren de, daha iyilerine sahip olan da binlerce gencin varlığı kesin. Türkiye’nin dört bir yanından bu çocukların hikâyeleri belki bir gün bir yerlerde duyulacak; belki de zihinlerin bir köşesine atılıp kaybolacak. 

‘’40 yılımı buna göre planlamıştım’’ diyenler, yeni bir ’40 yıllık kalkınma planı’ hazırlamak zorunda kalacaklar. 

Sabah kalkıp, kahvaltı edip, hikâyenin başında olduklarını anımsayacaklar.