Sağlık

Sezaryen kavgası büyüyor

Bakan Akdağ'ın "Kadın doğum uzmanları demek ki normal doğumu bilmiyor. 3 ay eğitim almalılar" şeklindeki sözlerine kadın doğum uzmanlarından tepki geldi.

17 Eylül 2008 03:00
Hastanelerdeki sezaryen oranlarına kısıtlama getirilmesi ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın "Kadın doğum uzmanları, 100 kadından 60-70 tanesine sezaryenle doğum yaptırıyorsa, bu doktorlara eğitim aldıracağız. Demek ki normal doğum yaptırmayı bilmiyorlar" şeklindeki sözleri kadın doğum uzmanlarını kızdırdı.

İlgili derneklerden olan Türk Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Şener, yaptığı açıklamada, çok sayıda normal doğum yaptırdıklarını ve bu tür önlemlerle sezaryen oranlarının düşürülemeyeceğini söyleyerek "Yurt dışına baktığımızda da bu oranlar giderek artıyor. Bunun da türlü sebepleri var. Dünya Sağlık Örgütü'nün koyduğu yüzde 15'lik oran iyi gibi görünüyor; ama gelişmiş ülkelerde de bu oranı tutturmak mümkün olmadı" dedi.

Sezaryenin tercih edilmesinde dört ana başlık sayabileceklerini belirten Prof. Dr. Şener şunları söyledi:
"Bir tanesi gebelilerdeki eğitim eksikliği ve sağlık merkezlerine ulaşma imkanı olmaması. Bunun sonucunda doğum öncesi bakım yetersiz oluyor. Dolayısıyla doktor arkadaşlar, çevreden gelen hastalarda riskli gebelik mi bilemiyorlar. Birden bir hamile geliyor karşılarına ve bu normal bir gebe mi yüksek risk taşıyan bir gebe mi bilemiyorlar. Gebe yeterli sağlık hizmetine ulaşamıyor. Gerçi bu konuda Sağlık Bakanlığı'nın çalışmaları var. Dolayısıyla bu yavaş yavaş çözüme kavuşacaktır. İkincisi personel ve fiziki imkanların yetersiz olması. Hastanelerdeki personel sayısı ve fiziki imkanlar yeterli değil. Sonuçta bunlar yeterli olmadığı zaman, hastalara ayrılan zaman da yetersiz oluyor ve gebelere verilen eğitim yetersiz oluyor. Bu konuda özel yetişmiş hemşirelerin olması lazım ama bizde yardımcı sağlık personeli ya da hemşire sayısı yetersiz. Dolayısıyla anne adaylarına yeterli eğitim verilemiyor maalesef. Bu da yeterli sayıda personel istihdamı ile olacaktır. Üçüncüsü gebe profilinin değişiyor olması. İki nokta var burada. Birincisi gebe kalma yaşı artıyor. Yani anneler daha geç hamile kalıyorlar. Dolayısıyla 35-40 yaşına gelen bir anne adayı artık kendini çok fazla riske atamıyor. Bir de çoğul gebelik konusu var. Bu da genelde tüp bebek tedavileriyle ilgili. İkiz ya da üçüz gebelikler olduğu zaman. Bu da sezaryen demektir. Ayrıca şeker, kalp hastalığı gibi hastalıkları olanlar gebe kalıyorlar. Bunlar da yüksek risk oluşturduğu için normal doğuma alınamıyorlar. Dördüncü madde ise yasal korku. Şimdi düzenli kontrole gelmemiş bir gebede bebeğin hangi durumda olduğunu ya da normal doğum eylemini kaldırıp kaldıramayacağını bilemiyorsunuz. Sonuçta gebelik bir kapalı kutu içinde bir bebek var. Bu nedenle de her türlü riskli duruma açık. En ufak bir sorun olsa bile bu nedenden dolayı suçlanıyorlar. En çok dava edilenler kadın doğum uzmanlarıdır. Elinizde yeterli hemşire, yeterli anestezi uzmanı, yeterli yeni doğan uzmanı yok. Bu durumda hekim tanımadığı bir gebelik karşısına geldiğinde riske girmekten kaçınıyor. En ufak bir aksilikte çünkü kolaylıkla suçlanıp çok büyük tazminatlara mahkum olabilir. Dolayısıyla normal doğumdan korkup kaçınarak, sezaryene yöneliyor arkadaşlar. Bunlar bir çözüme kavuştuğu zaman oranlar da düşecektir."

“Performans sistemi sezaryen oranlarında etkili olamaz”

Türk Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Şener, performans sisteminde yapılacak kısıtlamanın herhangi bir etkisi olmayacağını ifade ederek şöyle konuştu:

"Bu zorla kısıtlamalar hekim ve hasta çatışmasını kaçınılmaz kılacaktır. Hasta en ufak bir sorunda acaba normal doğumdan mı oldu diye soracak, hekim ise üzerindeki baskıdan dolayı normal doğuma yönelmemesi gereken durumlarda bile normal doğuma yönelecektir. Baskı arttıkça sorunları da beraberinde getirecektir."

Normal doğum yaptırmak hekimin değil, ebenin görevi

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Traş ise, tıp eğitimi alan ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan her hekimin hem normal hem de müdahale gereken doğumları yaptırabilecek bilgi ve birikime sahip olduğunu söyleyerek "Normal doğum yaptırmak bir kere hekimin görevi değil. Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği'nin 133. Maddesi'nde ebelerin görevleri arasında normal doğumları kendileri yaparlar denmektedir. Tüm dünyada da, Türkiye'de de normal doğum yaptırmak ebelerin görevidir. Bu demek değildir ki hekimler normal doğum yaptırmayı bilmiyorlar" dedi. Türk Jinekoloji Derneği olarak uzmanlık sonrası eğitime çok önem verdiklerine işaret eden Prof. Dr. Traş şunları söyledi:

"Bir kadın doğum uzmanının normal doğum yaptırmayı öğrenemediğini ileri sürüyorsanız bu çok ciddi bir ifadedir. Bizim şahsi görüşümüz şudur: Türkiye'nin çok çeşitli yerlerinde insanlar çok zor koşullarda görev yapıyorlar. Bizim kadın hastalıkları doğum uzmanı olarak temel görevimiz anne ve bebeği sağlıklı olarak doğum sonrasında taburcu etmektir. Dolayısıyla sağlıklı olarak annenin ve bebeğin sağlığını düşünmek zorundayız. Bugün hekimlerin bu konuda bir korkusu vardır. Diyelim ki Ağrı'nın Patnos İlçesi'ndeki doktor korktu sezaryen yapmadı normal doğuma zorladı. Hasta öldü. Peki, bunun sorumluluğunu kim alacak? Sağlık Bakanlığı mı alacak? Burada hekimin yapası gereken şey normal doğum değildir kadın hastalıkları uzmanı sezaryene veya müdahaleli doğumları yönetmek için eğitilmiştir. Dolayısıyla annenin ya da bebeğin sağlığını tehlikede gördüğü anda yasal olarak sezaryen yapma hakkı vardır. Bugün kadın doğum uzmanlarının sayesindedir ki Türkiye'de 1978 den beri anne ölüm oranı yüz binde 138 iken; bugün bu rakam yüzde 21.7'dir. Kadın sezaryen istiyorum dediğinde yapılmalı mıdır bu etik bir tartışma. Dünyada da sürüyor bu yöndeki etik tartışma. Her kadına normal doğum yapabilme imkanı tanınmalıdır ama her kadına aynı zamanda sezaryene ulaşılabilme ve gerektiğinde sezaryen olabilme hakkı da tanınmalıdır. Sezaryen kararı hekime aittir. Hastanın durumu bizzat hekim tarafından değerlendirilecektir. Kadın doğum uzmanları gerçekten rencide olmuş durumdadır."

“Hekimleri karşı karşıya getirir”

Prof. Dr. Traş, ayrıca, uygulanacak performans sisteminin bir hastanedeki kadın doğum uzmanları ile diğer hekimleri de karşı karşıya getireceğini de savunarak şunları söyledi:

"Bir hastaneye sizin hastanenizde sezaryen doğum oranı atıyorum yüzde şu kadar ise ben sizin performans puanlarınızı düşüreceğim. Bu demektir ki hastanedeki bütün uzmanların alacağı parayı düşürüyor. Yani kadın doğum uzmanları üzerinde diğer uzmanlar tarafından gelecek bir baskı da taratılmış olacak."

“Biz kadın doğumcuyuz, normal doğumun faydalarını biliriz”

Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Acar Koç ise, söylenen 3 aylık eğitimin doktoru halkın gözünde küçük düşüren bir durum olduğunu belirterek "Sağlık Bakanlığı normal doğumun iyi olduğuna dair halka yönelik eğitimler yapmalı. Bunun faydalarını biz zaten biliyoruz, biz kadın doğumcuyuz Bakandan da daha iyi biliriz. Ya da doktorlar normal doğum yaptırdığı zaman ödüllendirilebilir, bu işi götüren ebelere biraz daha sağlık eğitimi sağlanıp, daha çok ebe istihdam edilebilir" diye konuştu.

Sezaryen oranlarının özellikle Türkiye ve Arjantin'de yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Koç, şunları söyledi:

"Eğitim üzerinde durduğumuz önemli konulardan bir tanesi. Ancak oranları bu şekilde Sağlık Bakanlığı tarafından eğitime alınarak düşürmek mümkün değil. Bunun eğitimini verecek olan Bakanlık değil, bizleriz. Bunu doktorlara verecek olan bunun bu şekilde yapılmasının yanlış olduğunu normal doğumu teşvik etmenin kuralları olduğunu bizler eğitim olarak veririz. Bakanlık illaki normal doğumu teşvik etmek istiyorsa bunun reklamlarını yapmalı halk gözünde reklamlarını yapmalı. Doktor olarak biz vazifemizi yaparız. Normal doğum isterse normalini sezaryenle isterse sezaryenle doğurur. Söylenen o 3 aylık eğitim yaklaşımı bir cezadır. Doktoru kötü duruma düşüren halkın gözünde küçük düşüren bir durumdur. Doktor zaten bu yetkiyi almıştır. Sağlık Bakanlığı tarafından diploması da onaylanmıştır. Tabii ki doktor hastayı sezaryene ikna edebilmek için suyunun az olduğunu, çatısının dar olduğunu da söyleyebilir; ama eğitimle bunları o doktorun yaklaşımını değiştirmek mümkün müdür? Yani bu yönde eğitim bir çözüm olmaz. Benim doktorluk sanatını uygulama hakkıma kimse karışamaz. Karışsa karışsa meslek örgütleri karışır. Zaten bu işi ebeler götürüyor. Onlara biraz daha sağlık eğitimi sağlanmalı ve daha çok ebe istihdam edilmeli."