Magazin

Şeyma Şubaşı: Sev ya da sevme, ben de Kardashian'ların yaptığının benzerini yapıyorum

"Onlar nasıl başladı, Snapchat'te sürekli video koyarak, o hayatı göstererek"

30 Eylül 2018 10:51

Hızlı bir şekilde meşhur olan Şeyma Şubaşı'nın sosyal medyada 2 milyon 800 bin takipçisi var. Şubaşı kendini, "Tamam ben bir oyuncu değilim, sanatçı değilim ama ben birebir kendimi yansıtıyorum" diye tanımlıyor. Sosyal medyadan günlük yaşantısını paylaşıyor. Hem seveni hem de eleştireni çok fazla. 'Sığ' eleştirileri için ise "Sen bana sığ diyorsan diyebilirsin ama 2 milyon 800 bin kişiye de sığ demiş oluyorsun!" diyor.

"Benim hayatım da öyle"

Süper lüks bir hayat yaşadığını,  Kendall Jenner’larla aynı ortamda dans ettiğini anlatan Şeyma Şubaşı dünya çapında olmaya başladığını söylüyor.  Amerika’dan ve çeşitli ülkelerden takipçilerinin olduğunu belirten Şubaşı, kendini şu kelimelerle Kardashian'lara benzetti: "Sev ya da sevme, ben de Kardashian'ların yaptığının benzerini yapıyorum. Onlar nasıl başladı? Snapchat’te sürekli video koyarak, o hayatı göstererek... Sonunda reality show’a dönüştü. Benim hayatım da öyle." 

Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Şeyma Şubaşı'nın açıklamalarından dikkati çeken kısımlar şöyle: 

Şöhretin kitabını yazabilirim 

Sen hep mi böyleydin?
- Evet. Hep kafamın dikine giderdim. Acun’dan önce de... Annem ve babam, “Şeyma şunu yapma!” dediklerinde, ben yapmak istiyorsam yapardım. “Bu iyi bir şeydir!” demiyorum. Kimseye de “Benim gibi yapın!” demiyorum. Ama ben böyleyim. Özgür bir ruhum. Kafasına eseni yapanım. Ve ne hissediyorsam takır tukur söylerim. Başıma iş de açıyor bu kadar direkt ve açıksözlü olmam.

Meşhurluğun kitabını yazabilir misin?
- Böyle dediğim için de sinir olacaklar ama evet, yazabilirim! Bu çağda, bu dünyada, meşhur olmak çok kolay aslında. Ama tabii bir süreliğine... Sosyal medya sayesinde Holywood yıldızları bile artık yakın. Bir yorum yazıp onlara bile ulaşabiliriz. Çıplak fotoğraf verirsin, bilmem ne yaparsın... Evet, rezil de olursun ama nihayetinde ‘ünlü’ olursun! Sabun köpüğü gibi gider ama ‘şöhret’ denilen şeyi bir süreliğine yaşamış olursun. Mesele ünlü olmak değil, o ünü sürekli kılabilmek. Besleyebilmek ve devam ettirebilmek.

Peki sen kendi durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
- Ben hep söylüyorum: “Beni ünlü yapan sizsiniz!” diyorum. Yoksa kendimi yırtmadım ünlü olayım diye. Taktik maktik gütmedim. Kendimi olmadığım gibi göstermeye de çalışmadım. Instagram’da gerçek hayatımı yansıttım. Orada sahte hiçbir şey yok. Onlar da bunu sevdiler, takip ettiler, ediyorlar. Kızım Melisa’yı koydum, sporumu koydum, günlük yaşadığım hayatı koydum. Partiye gittim, kulübe gittim, festivale gittim, dansımı koydum. Kıyafetlerimi koydum. Çünkü ben böyle giyiniyorum. Sen bana sığ diyorsan diyebilirsin ama 2 milyon 800 bin kişiye de sığ demiş oluyorsun!

Milyonlar seni neden takip ediyor? Bazıları da çaktırmadan ediyor. 

- Rimel sürme biçimim bile hemen taklit ediliyor. Kızacaklar böyle söylediğim için ama inan böyle. Kâkül kestirdim, şimdi pek çok insan kâkül kestiriyor.

Genç insanlar günümüzde her şeyi istiyor. Hem de kısa yoldan ve çabuk...
- Bunun sorumlusu ben miyim?

Değilsin ama işte, sen de hızlı ulaştın. Eskiden kariyer istiyorlardı. Şimdi her şeyi istiyorlar. “Çocuğumu da yapayım, güzel de olayım, seksi de olayım...” O zaman seni görüyorlar, sen her yere Melisa’yla gidiyorsun, hayatın gezmekle geçiyor, seksi ve güzelsin... 
- Evet ama böyle tek örnek ben değilim. Dünyada anne olup çocuklarıyla seyahat eden birçok insan var. Ben Türkiye şartlarına göre sıradışı bir hayat yaşıyorum doğru ama sıradışı demek yanlış demek değil. Yaşadığım hayatın çok rahat gözükmesi birçok insana itici gelebilir, bu da çok normal. Ben insanlara kendimi sevimli göstermek için bir şey yapmıyorum, mutlu olduğum gibi yaşıyorum.
 

Geceleri yatakta ağlarken yanımdalar mıydı?

Bir şeylere emeksiz ve kolay yoldan ulaştığını düşünenlere verecek cevabın nedir?
- Benim emek vermediğimi nereden biliyorlar? Ya da acı çekmediğimi? Geceleri yatakta ağlarken yanımdalar mıydı? Yaşadığım onca şeyde ne kadar üzüldüğümü, neler çektiğimi biliyorlar mı? Öyle kolay olmadı hiçbir şey. Bu önyargı. Bunu anlayabiliyorum. Ama nefrete dönüşmesini anlayamıyorum. 

Annelik daha çok 'tık' alıyor

Annelik mi seksilik mi daha çok ‘tık’ alıyor?
- Annelik kesinlikle! Kızımla fotoğrafım bütün like’ları topluyor. En çok masum, tatlı fotoğraflarım beğeniliyor. Ben bu işin uzmanı oldum, neyin sevilip sevilmeyeceğini biliyorum. Bazı fotoğraflarımı koyarken, insanların bıdı bıdı yapacağını biliyorum. Yine de paylaşıyorum çünkü o da benim ve orada durmalı. Diğer herkesin yaptığından farklı bir şey yapmıyorum. Suçsa, herkes bu günaha ortak. Bütün blogger’lar, influencer’lar, ünlüler, ünsüzler, herkes yaşadığı her şeyi çekiyor ve koyuyor. Her şeyini paylaşıyor. Niye en suçlu ben oluyorum?

Acun, lütfen diksiyon dersleri alabilir miyim?

Healthyish tutar mı?
- Tutacağını düşünüyorum.

Yoksa üç gün sonra o kafeden sıkılacak mısın?
- Olur mu? Her şeyiyle bizzat uğraştım. Çok heyecanlıyım.

Kendimi geliştireyim diye bir derdin var mı? 
- En son Acun’a “Lütfen diksiyon dersi alabilir miyim? Daha doğru konuşmak istiyorum” dedim. Acun direkt kötü fikir olduğunu söyledi. “Ben seni kendin gibi olduğun için seviyorum. Bütün doğallığın bozulur! İlle bir kursa gitmek istiyorsan, İspanyolca kursuna git” dedi. Haklı galiba, ben de İspanyolcamı geliştirmek istiyorum ama gezmekten vakit bulamıyorum.

“Anneyim artık, gezmemem lazım kulüplerde!” filan diyor musun kendine?
- Ben de ne zaman durulacağım diye bekliyorum. Enerjim biraz düşse de gitmesem.

Ben Acun karışır zannediyordum.
- Hiç karışmıyor. Biz şuna inanıyoruz onunla. Eğer sen mutluysan, karşındakini de mutlu edersin. Formül bu. Ben mutluyum ve Acun’u yükseltebiliyorum, mutlu edebiliyorum. Mutsuzsam onu nasıl mutlu edeyim ki? 

Kardashıan diyenler haklı


Sen ‘it girl’* müsün?
- Evet, öyleyim. Dünya çapında da olmaya başlıyorum. Amerika’dan ve çeşitli ülkelerden takipçilerim var.

Kardashian benzetmesi sana uyuyor mu?
- Uyuyor! Sev ya da sevme, ben de onların yaptığının benzerini yapıyorum. Onlar nasıl başladı? Snapchat’te sürekli video koyarak, o hayatı göstererek... Sonunda reality show’a dönüştü. Benim hayatım da öyle.

Peki bu seni rahatsız etmiyor mu?
- Hayır, etmiyor! Artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, hepimiz kısmen böyleyiz. Ben kendi reality show’umu ortaya koydum, insanlar da onu izledi, takip etti. Reytingim oldu. Instagram’da 140 milyon izlenmem varmış. Beni takip eden 2.8 milyon ama fotoğraflarıma bakılma sayısı 15 milyonmuş. En fazla tıklanma da 140 milyon. Acun diyor ki, “Bunlar normal rakamlar değil!”

Bu güç seni de şaşırtıyor mu?
- Ayakları yere basan biriyim. Evet, süper lüks bir hayat yaşıyor, Kendall Jenner’larla aynı ortamda dans ediyor olabilirim ama yarın ne olacağını bilemem. Hayatta her şey hepimiz için. Ayağım burkulabilir, yüzüme kezzap yiyebilirim, ölebilirim... Yarın sıfırlanabilirim parasal anlamda. Bu benim enerjimi düşürür ama yine bir çıkış yolu bulurum kendime. Gücüm para değil benim, karakterim.
 

Politika hakkında bir şeyler biliyor olmak isterdim

En çok nede zorlanıyorsun? 

- Daha çok kitap okuyabilmek isterdim. Hiç okumuyor değilim ama istediğim kadar okuyamıyorum. Bazen uçaklarda okuyorum, yatmadan önce okuyorum. Ablam çok kitap okur mesela, kütüphanesi var. 
Harika bir şey, ben de isterdim. Politika hakkında bir şeyler biliyor olmak isterdim.

Anlatayım...o şehir efsanesinin aslı şöyle: 

Bebek’te kafen açıldı...
- Evet, çok mutluyum. Acun’a iki senedir bunun iyi fikir olduğunu söylüyordum. Dünyanın her yerinde, L.A’de, Miami’de, New York’ta böyle sağlıklı yemeklerin ve salataların olduğu kafe trendi var. Ben de annemin şahane yağlı ama çok lezzetli yemekleriyle büyüdüm. Ama ne oluyor? İnsan gezdikçe, gördükçe, sağlıklı beslenmenin, kendini genç tutmanın, daha iyi bir vücuda sahip olmanın yollarını öğreniyor. “Şeyma Subaşı hiçbir şey yapmıyor, geziyor” diyorlar ya, aslında tabii ki kendime çok şey kattım. Kaliteli yaşamanın koşullarını öğrendim. Bizim kafedeki mönülerimiz tamamen sağlıklı. Ben 51 kiloyum. Yıllar içinde neyi, nasıl yemem gerektiğini, neyin bana iyi geldiğini, neyin yaramadığını öğrendim. Kafemde de herkese iyi gelecek sağlıklı şeyler var.

'Oturamazsınız, yerimiz yok' dediler

O şehir efsanesi doğru mu? Güya seni o kafeye almamışlar, sen de yıllar sonra kafeyi satın almışsın!
- Ben sana doğrusunu anlatayım: Bebek Şenliği’nin olduğu bir gün Bebek Parkı’ndaydım. Melisa 6 aylıktı. Yanımda da yardımcım vardı. Melisa kucağımdaydı. Elimizde çantalar, puset filan... Oturacak bir kafe aradık. Happly Ever After’a yürüdük, bütün masalar boştu, iki masa doluydu sadece. İşletme müdürüne “Burada oturabilir miyiz?” diye sordum. Ama o iki dolu masada, herkesin zannettiği kişi yoktu. Yani onun bu olayla bir alakası yok. Fakat bana “Hayır, oturamazsınız! Yerimiz yok!” dediler. Ben de oradan çıktım. Bir şey demedim. Ne diyeceğim? “Beni niye almıyorsunuz” mu? Ayşe Kucuroğlu da yoktu orada ama bir şekilde almadılar beni. Doğru yani kafeye alınmadığım. Ama yemin ediyorum, hatta kızım üzerine yemin ederim, “Göreceksiniz, ben burayı satın alacağım!” gibi bir düşünce aklımın köşesinden bile geçmedi. Ama hayat ilginç işte, o kafe sonunda benim oldu! Bu arada Ayşe’yle de gayet iyiyiz şu anda, hiçbir sorunumuz yok. O zaman öyle olması gerekiyordu demek ki. Ben takılmam bu tür şeylere. "

Röportajın tamamı için tıklayın