Sevgiliniz tarafından terkedilmenin yarattığı hissiyat sizi sürekli olarak onu düşünmeye, sık sık ona mesaj atmaya ve günlük hayatınızın bir rutini olarak onun sosyal medya hareketlerini kontrol etmenize neden olabilir. Öyleyse biten bir ilişkinin ardından her şeyin korkunç bir hâl almasının nedeni ne? Aslında bütün sorumlu; içerisinde bulunduğunuz bu duygusal durum sürecinde sisteminiz (vücut) boyunca “akan” hormonlarınız. Ve ironik bir biçimde bu hormonlar, aşık olduğunuzda sizi delicesine mutlu yapan hormonlarla aynı hormonlar.
Peki, hayatınızın aşkını kaybetmek beyninizin kimyasal bileşimini nasıl değiştiriyor?
Bilimfili.com’da yer alan habere göre, fonksiyonel MRI taramaları; yeni bir terkedilme vakası yaşamış insanların beyinlerinde; fiziksel acıyı kaydeden bölgedeki aktivitenin normalin üzerinde olduğunu gösteriyor.
Bu durum; nefes darlığı, mide bulantısı ve bazı durumlarda ölümcül olabilen; kalp kasının zayıflaması (tıp dilinde; Takotsubo kardiyomiyopati) gibi her türlü fiziksel belirtilere yol açabilen; kortizol ve adrenalin gibi stres hormonlarının salınımını tetikler.
Peki, beynimize geri dönelim, çünkü sistemimiz boyunca akan yalnızca bu stres hormonları değildir. 2010 yılında New York’taki Rutgers University’den araştırmacılar; yeni terkedilmiş ancak hala yoğun bir aşk besleyen 10 kadın ve 5 erkek bireyden MRI makinesi içerisine girerek eski sevgililerinin fotoğraflarına bakmalarını istediler. Bu durum; yeni ayrılmış ve hali hazırda acı çeken birisine yapılabilecek en kötü işkence gibi görünebilir ancak aynı zamanda da terkedilmişliğin sinirbilimine dair bazı büyüleyici bakışlar sağladı.
Yapılan taramalar; kişilerin beyin aktivitelerinin kokain bağımlısı bir bireyinkine çok benzer olduğunu ortaya koydu. Ve bu yüzden aşık olmak uyuşturucu bağımlısına dönmeye benzer. Birisine fena halde vurulduğunuzda, bu durum beyninizdeki “ödül” nöronlarını aktif hale getirir ve bu da iyi hissetmenize sebep olan dopamin hormonunun salgılanmasını tetikler.
Ancak dopamin ile ilgili bir şey var ki; o da; geriye sürekli daha fazla isteyen bir beyin bırakmasıdır. Bu da; onsuz olamayacağınız hissinin yer aldığı yeni bir aşka dair obsesif (+önce sen kapa, -hayır, önce sen kapa) olma durumunuzu açıklıyor. Bir ilişki içerisinde olduğumuzda beynimiz sonunda daha stabil (istikrarlı) bir dokuya sahip oluyor, fakat yine de sevdiğimizin yanında olmak durumuna dair bir dopamin beklentisine giriyor. Ve bu kişi sizden aniden uzaklaştığında, geriye bir sonraki dopamin salgısı için bekleyen bir beyin kalıyor. Bu sonuç; yeni bir aşk fazına obsesiflik durumuna çok benziyor fakat çok kötü bir şekilde seyrediyor.
Beynin ödül sistemleri hala kendi romantik “tamircisini” bekliyor, fakat bekledikleri yanıtı alamıyorlar. Ve tıpkı uyuşturucu bağımlılığına batmış bir kimse gibi, yanıt almak için daha fazla istek uyandırıyorlar.
Çünkü ödül sistemleri beynimizin ana bölümlerinden birisidir. Aynı durum; açlık ve susama gibi durumlarda bilinç “filtremizi” pas geçerek dopamin isteğimizi gidermek için sonunda çılgınca şeyler yapmamıza sebep oluyor.
Eski sevgilinizin fotoğraflarına bakmadan tıkınırcasına yemek içmek geçici olarak işe yarıyor, fakat günün sonunda beyniniz; kendisini yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyuyor. Ve bu yılın başında yapılan bir araştırmaya göre; bu durum ortalama üç ay sürüyor.
Öte yandan, Saint Louis University’den kriminolog Brian Boutwell yaptıkları araştırmaya dair bir açıklamasında şöyle diyor:
“Doğal seçilim ile şekillenen beynimizde, bizi hayatımızın fırtınalı dönemlerinden çekip alan bir mekanizma mevcut. Bu mekanizma bize; insanların iyileşeceğini, acının zamanla kaybolacağını yani tünelin sonunda bir ışık olduğunu gösteriyor.”
Bu arada, fiziksel ağrılarda olduğu gibi parasetamolün (ağrı kesici ve ateş düşürücü etkiye sahip bir ilaç etken maddesi) sosyal destek konusunda da işe yaradığı gösterildi (UYARI: DOKTOR TAVSİYESİNE BAŞVURUN). Ve inanın ya da inanmayın, mevcut sorunu başka insanlarla paylaşmak bu durumdan daha hızlı kurtulmanıza yardımcı oluyor.
Sonuç olarak, reddedilme acısının sizi biraz çılgınlaştırmış olmasına çok fazla takılmayın, neticede biyolojinizle savaşamazsınız.