Bir yanda servet değerindeki atlar, diğer yanda zengin olma hayallerini, belki de elindeki son parasını onların yarışlardaki performanslarına bağlayan insanlar… Ya yarış atlarını başarıya hazırlayan gizli kahramanlar, seyisler?…
Onların görevi, hem jokeyden hem de at sahibinden daha zor. Çünkü atlara yarışlara kadar en iyi şekilde bakmakla yükümlüler. Sabahın erken saatlerinde başlıyor onların mesaileri. Sabah saat 5.30’da atların bakımına başlanıyor. Önce atın temizliği ve tımarı yapılıyor. Daha sonra 30–40 dakika idman pistinde dolaştırılması için antrenöre teslim ediliyor. At, gezintisi bittiğinde tekrar ahıra alınıyor. Atın teri havluyla siliniyor, ayakları temizleniyor, kaşağı yapılıyor. Bu işlemler üç saat kadar sürüyor. Saat 10.00 gibi yemleri veriliyor atların. İngiliz atı ise yulaf, Arap atı ise arpa ile besleniliyor. Bunların yanında kuru üzüm, dut, bal da veriliyormuş. Atlar saat 15.00’a kadar ahırda bırakılıp dinlendiriliyor. Sonrasında tekrar tımar edilip yaklaşık bir saat daha dolaştırılıyor. Daha sonra atların ayakları yıkanıp sabaha kadar dinlenmeleri için ahırlara kapatılıyor ve bu işlemler her gün hiç bıkılmadan tekrarlanıyor.
Seyislerin sorumlulukları bunlarla da bitmiyor. Bazen sakatlanan atlara ilaç verildiğinde günlerce başlarında bekledikleri oluyormuş. “Atlar bazen sakatlanıyor. Sakatlanan yerlere ilaç sürülüyor. Biz de atların ilacı yalamaması için başlarında bekliyoruz. Bu bekleyiş bazen 3 gün bazen de 10 gün sürebiliyor. Çünkü eğer sürülen ilacı yalarsa ölme riski var atın,” diyor 1978’den bu yana seyislik yapan Ahmet Şengüler.
Sporun her alanında olduğu gibi at yarışlarında da zaman zaman doping iddiaları gündeme geliyor. Bu durum, seyisleri, antrenörleri ve at sahiplerini zan altında bırakıyor şüphesiz. Seyis Ahmet Şengüler bu durumdan oldukça şikâyetçi. İlaçların doping amaçlı verilmediğini söylüyor. Hasta atlara verilen ilaçların vücuttan kolay atılamadığını, bu yüzden de böyle sorunlarla karşılaşıldığını ekliyor sözlerine.
Seyisler, atlara sevgi ve şefkatle bağlı olduklarını, evlatlarına bakar gibi onlara bakmaya devam edeceklerini söylüyorlar.
Yazı: Burhan Kaya (MİHA)
Fotoğraflar: Mahmut Engintepe (MİHA)