T24 - Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş, eski AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, en çok Başbakan Tayyip Erdoğan'a güvendiğini ve diğer partilere göre AKP'yi daha laik ve demokrat bulduğu söyleyerek, "Bu faaliyet, “Biz katilleri yakaladık ve konuyu bağımsız yargıya havale ettik” tavrıyla engellenemez... Tekrar ediyorum, tümüyle hassasiyetsiz davrandığınızı söylemiyorum; fakat karartıcıların çabalarını engelleyecek kadar hassas davranmadığınızı söyleyebiliyorum. Özel, odaklanılmış, çok büyük bir hassasiyet gerektiren bir dava bu ve bugüne kadar bunu sizden göremedik" dedi.
Alper Görmüş'ün Taraf'ta "Sayın Başbakan, Hrant sizden daha fazlasını umardı" başlığıyla yayımlanan (16 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Sayın Başbakan, Hrant sizden daha fazlasını umardı
Sayın Başbakan,
Bilmiyorum siz de o insanlardan mısınız (ben değilim): Bazı insanlar kendi ölümlerinden sonra, onu tanıyanların davranışlarının nasıl olacağını merak ederlermiş.
Bir yerde okumuştum: İnsan rüyasında kendi ölümünü göremezmiş, fakat bazı insanlar rüyalarına karşı örülen bu duvarı yıkabiliyorlarmış. Onlar da işte, kendi ölümlerinden sonra, onu tanıyanların davranışlarının nasıl olacağını merak edenler arasından çıkarmış.
Okuduğumda bana saçma görünmüştü bu tez, ya da öylesi işime gelmişti. Çünkü ben de iki kez omuzlarda taşınan kendi cenazemi görmüştüm. 8-10 m. yukarıdan korteje eşlik ediyordum. Düşününce komik geliyor ama, değildi. Çok hüzünlüydü. Zaten uyandığımda ağlıyordum.
Tezin bana saçma gelmesi ya da öylesinin işime gelmesi şundan: Böyle rüyaları sadece yaşarken kendi ölümünden sonrasını düşünenler, bunu çok düşünenler görüyorlarsa, o zaman, benim o insanlardan olmadığıma dair iddiam geçerliliğini kaybediyor demektir. Bilmiyorum, belki düşünüyorumdur da, bunu bilinçdışına sürüklüyorumdur...
Neyse, zaten mesele sizin ya da benim ölümlerimizden sonra kimin nasıl davranacağını merak etmemiz ya da etmememiz değil.
“İslamcı” iktidar ve Hrant Dink
Sayın Başbakan,
Dün Hrant Dink’in doğum günüydü, 19 eylülde de onun cinayetini aydınlatma iddiasıyla açılan davanın yeni bir duruşması var. Bunlar üzerinde düşünürken nedense aklıma, onun kendi ölümünden sonra kimin nasıl davranacağını merak eden bir adam olup olmadığı geldi.
Öyle biri olduğunu varsaydım ve “ruh tedirginliği” içinde hayatının son günlerini sürerken, bir cinayete kurban gitmesi durumunda sizin cinayetin aydınlatılması için nasıl bir tavır takınacağınız üzerinde düşündüğünü tahayyül ettim.
Vardığım sonuç şu: Eğer Hrant bunu merak etmişse, mevcut siyasetçiler arasında en fazla size güvenebileceğini düşünmüştür.
Bu sonuca istihareye yatarak varmıyorum elbette; yazdıklarından ve söylediklerinden çıkartıyorum.
Hrant Dink, yazılarında, üzerindeki “mahalle baskısı”na rağmen ve fakat o baskıyı da dikkate alan bir dille Ermenilerin (ve öteki azınlıkların) “İslamcı” iktidar altında kendilerini daha rahat hissettiklerini teslim ediyordu.
Özel sohbetlerinde ise bu fikirlerini çok daha net bir dille ifade ediyordu.
Fakat Hrant Dink’in bu konudaki fikirlerini en açık bir biçimde Amerikalı diplomatlara anlattığını, sonradan yayımlanan WikiLeaks belgelerinde gördük.
Sayın Başbakan,
Danışmanlarınız sizi mutlaka bilgilendirmişlerdir ama, gelin diplomatların kaleminden Dink’in tam olarak ne dediğini bir daha hatırlayalım:
“Türkiye’de hangi siyasi partinin ‘gerçek laikliği’ temsil ettiği sorulduğunda, Dink ‘AKP’ cevabını verdi. Bir dinî azınlık mensubu olarak, İslam eğilimli bir partinin gücünü arttırmasından korkup korkmadığı sorulduğunda ise ‘Hayır’ dedi.
“Kemalizm’den vazgeçmenin Şeriat düzenine yol açmayacağından neden bu kadar emin olduğu sorulunca, Dink’in cevabı, ‘Bunun bizi şeriat düzenine değil ama demokrasiye götüreceğine inanıyorum’ oldu. Buna niye inandığı sorulduğunda ise, Dink, ‘Kemalistler demokratik değil. Ben Ermeni olduğumu söylediğim için Kemalist bir devlet tarafından yargılandım. İslamî bir yönetimle böyle bir tecrübem hiç olmadı’ dedi.”
“Yargıya havale ettik”le olmaz!
Sayın Başbakan,
Hrant Dink, işte böyle düşünüyordu. Eh, böyle düşünen bir insanın, bir cinayete kurban gitmesi durumunda, cinayetin aydınlatılması doğrultusunda en çok sizin iktidarınıza güvenmesinden daha doğal ne olabilir?
Fakat Sayın Başbakan, mevcut tablo ne yazık ki hiç iyi değil. Dava ilerlemiyor ve bunun tek nedeni, başında bulunduğunuz devletin uyguladığı karartma operasyonu...
Bu karartmanın sizin inisiyatifiniz ya da açık onayınızla yapıldığına ben asla ihtimal vermiyorum. Fakat sizin, bu cinayetin anlamını ve önemini tam kavrayamadığınızı, bunun devlet aygıtı içinde bir boşluk yarattığını ve bu boşluktan yararlanan birilerinin (ki onlar cinayetin öneminin ve anlamının farkında olanlardır) bu karartmayı uyguladıkları kanaatindeyim.
Bu faaliyet, “Biz katilleri yakaladık ve konuyu bağımsız yargıya havale ettik” tavrıyla engellenemez...
Tekrar ediyorum, tümüyle hassasiyetsiz davrandığınızı söylemiyorum; fakat karartıcıların çabalarını engelleyecek kadar hassas davranmadığınızı söyleyebiliyorum. Özel, odaklanılmış, çok büyük bir hassasiyet gerektiren bir dava bu ve bugüne kadar bunu sizden göremedik.
Sayın Başbakan,
İnanın, Hrant sizden daha fazlasını umardı...
Hrant’ın Arkadaşları’ndan Başbakan’a...
Hrant’ın Arkadaşları, 19 eylüldeki yeni duruşma öncesinde bazı köşe yazarlarına bir mektup gönderdiler. Daha doğrusu mektup Başbakan’aydı da, bunu bizler aracılığıyla iletmek istediklerini söylüyorlardı. Şöyle yazmışlardı:
“19 Eylül Pazartesi günü, katillerinin yargılandığı davanın yeni bir duruşması var, artık sayısını anımsamadığımız, bir arpa boyu yol alınamayan duruşmalardan biri daha. (...) Ekte göreceğiniz mektubu, hepimiz adına, sizin de adınıza Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazdık, 56 aydır söylediklerimizi bir kez daha yineledik. Bunu bir eylem biçimi haline getirelim istedik, 15-19 Eylül günleri arasında, bu mektubu olabildiğince çok köşede, olabildiğince çok Hrant’ın Arkadaşı tarafından dillendirilmesini arzu ediyoruz. Köşeleriniz işgal etmek istiyoruz, bir günlüğüne köşenizde bu mektubu yayınlamanızı istiyoruz.”
Mektup, Taraf’ta benden önce bazı başka arkadaşlar tarafından yayımlandı. Olsun, ben tekrarın önemine inanan bir gazeteciyim. Zaten arkadaşlarımız da “ne kadar çok dillendirilirse o kadar iyi” diyorlar haklı olarak.
Bu toprakların yetiştirdiği en şahane adamlardan birinin aziz hatırasına saygıyla, mektubu bir kez de ben yayımlıyorum...
***
Sayın Başbakan,
Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler.
Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır.
Dilekçe verdiğimiz topyekûn devlet, kendini katile yakın gördü.
Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti.
Bir türlü ilâmını malûm edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı.
Şikâyetçiyiz.
“Namus Sözümdür Adalet” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip “bunu” diyen yardımcınızı “Meclis Başkanı”, resmî makamda, adamları resmen “yakarız canını bak” diyen Vali’nizi “Vekil”, emanet edilen canı kollamayan, kötülerin işini kolaylaştıran Emniyet Müdürü’nüzü “Vali”, 17 yaşındaki O.S’yi kocaman “Ogün Samast” ettiniz.
Kan adaletle susar, şikâyetçiyiz.
İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi.
Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına “Nazi” dedi.
Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler.
Katillerimizi adalet evine getiren Jandarma, cezaevi aracına “Ya sev ya terk et” diye yapıştırma asmıştı.
Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan?
Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta “Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık” diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen.
İnanın tedirginliğimiz her zamankinden büyüktür.
Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur
Cana gelene de davranınız.
O Anadolu Toprağı’ndan Hrant Dink’in payına bir metrekare toprak düştü; mezarıdır!
Kamera denilen vaka-ü nüvis silinmiş, bize kalan azıcık 19 Ocak 2007 seyirliğinde beş kişi saydık Hrant’a pusu kuranlardan.
Kim bunlar Sayın Başbakan?
Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hâkim olsun diye.
Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, helalleşmekten başka çarenin kalmadığı savaş yorgunu memleketimizde.
Suallerimiz cevapsız... Adalet nöbetçisi “Hepimiz Hrant’ız” diyen yüzbinlerin eli hâlâ vicdanında... Cevaplarımızı almadan susmayacağız, sormaya devam edeceğiz.
Hrant için, Adalet için.
Hrant’ın Arkadaşları.