Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, AKP Hükümeti ile çatışmanın doruğa çıktığı 17 Aralık sürecine kadar Fethullah Gülen cemaatinin önde gelen isimlerinden olan Hüseyin Gülerce'nin son dönemde cemaat aleyhine yaptığı açıklamaları yorumladı. Gülerce'nin "devlet içinde kadrolaşan insanların cemaat talimatıyla iş yapmaları benim sigortamı attırdı" sözlerini eleştiren Yılmaz, "Bunca sene içinde olduğu, hatta en tepelerinde gezdiği bir cemaatin ne yapmaya çalıştığını anlayabilmesi için bu kadar zaman kaybetmiş olmasına doğrusunu isterseniz insan hayret ediyor!" dedi. Yılmaz, 7 Şubat krizinde Zaman gazetesinin "Savcılar hep haklı çıktı" başlığını da eleştiren Gülerce'ye "Savcılar ve polisler marifetiyle insanlara kumpaslar kurulurken, cemaatin medyası bu kumpasın değirmenine su taşırken, insanlar deyim yerindeyse "andıçlanırken" aklı neredeymiş" diye sordu.
Yılmaz'ın Hürriyet'te "Ne kuvvetli bir sigorta imiş!" başlığıyla yayımlanan(4 Kasım 2014) yazısından bazı bölümler şöyle:
Hüseyin Gülerce, Fethullah Gülen cemaatinin en önemli isimlerinden biriydi. Zaman gazetesinden cemaat–hütkümet kavgası nedeniyle ayrıldı ve Ahmet Hakan ile ayrıntılı bir söyleşi yaptı, Hürriyet'te okumuş olmalısınız.
Benim ilgimi çeken bazı şeyler de söyledi ki yazmasam olmaz.
Gülerce, cemaatin devlet içinde kadrolaşması konusunda şöyle diyor:
"O insanların (cemaatin yetiştirip devlet bürokrasisine soktuğu insanları kastediyor) neyi nasıl yapacaklarını cemaatten aldıkları talimatla yerine getirmelerine hayır. Bunu demokrasi içinde savunmak mümkün değil. Benim sigortamın attığı yer de burası."
Şunu söylemeliyim ki Gülerce'nin "sigortası" çok kuvvetliymiş, atmak bilmemiş!
Bunca sene içinde olduğu, hatta en tepelerinde gezdiği bir cemaatin ne yapmaya çalıştığını anlayabilmesi için bu kadar zaman kaybetmiş olmasına doğrusunu isterseniz insan hayret ediyor!
Aradan onca zaman geçmiş ve gözünün açılmasına bu kez Zaman gazetesinde atılan bir manşet neden olmuş.
Savcılar ve polisler marifetiyle insanlara kumpaslar kurulurken, cemaatin medyası bu kumpasın değirmenine su taşırken, insanlar deyim yerindeyse "andıçlanırken" aklı neredeymiş, merak ettim!
En ilginci de "hükümetin yolsuzluklara göz yumması" ile ilgili eleştirilere yanıtıydı: "Yüzde kaç diyor bunu Ahmet Bey?"
Gülerce, cemaatin marifetlerini anlatırken de insan ister istemez düşünüyor:
"Acaba cemaatten ayrılması bir büyük planın parçası mıydı" diye!
"Tedbir" olsun diye AKP'ye sızdırılacak bir Truva Atı olarak mı kodlandı?
AKP'lilere "Gözünüzü açık tutun" önerisinde bulunmak isterim!
Yedi soruda 'darbe'!
HÜSEYIN Gülerce, Ahmet Hakan'a söylediği "17 ve 25 Aralık hükümete karşı bir darbe girişimiydi" sözlerini, savcılıkta verdiği ifadede de tekrarlamış.
Yolsuzluk soruşturmalarının bir "darbe girişimi" olarak ilan edilmesinden beri aynı soruların yanıtını arıyoruz ama hiç kimse de çıkıp bu soruların yanıtlarını söylemiyor.
Birinci soru şu: Banka genel müdürünün, bakanların çocuklarının evlerine onca parayı, ayakkabı kutularında, çelik kasalarda kim koydu?
İkinci soru: Mesela Egemen Bağış'a elbise torbası, ayakkabı kutusu ve çikolata tepsisi içinde 500'er bin dolar gönderen Reza Zarrab, bu işi cemaatin darbe planına gerekçe olsun diye mi yaptı?
Üçüncü soru: Zafer Bey'in kod adının rüşvet listesinde bulunması ve karşılığında da milyonlarca dolar aldığının görülmesi ile ilgili evrak, Reza Zarrab'ın ofisine nasıl girdi? Onu oraya kim yerleştirdi?
Dördüncü soru: Zafer Çağlayan'a 700 bin liralık kol saatini gönderen, Reza Zarrab'ın adamı kılığına girmiş Fethullah Hoca mıydı?
Beşinci soru: Muammer Güler'in oğluna 10 milyon doları cemaat kendi hesabından mı çekip verdi?
Altıncı soru: Sıfırlana sıfırlana bitirilemeyen paraları, Türkiye'nin en sıkı korunan evine yerleştirenler cemaatin adamları mıydı?
Yedinci soru: Bütün bunları kullanarak darbeyi yapacak cunta hangi askerlerden oluşuyordu?
Buyurun tanık sizin!