Çevre

"Saraçoğlu Mahallesi'nin imar planında kopyala yapıştır yapılmış, birden Teşvikiye'ye geçiliyor!"

Çiğdem Toker: Mimarlar Odası planı yargıya taşıyor

25 Mart 2018 14:22

Türkiye'nin ilk toplu konut projesinin yapıldığı Ankara'daki Saraçoğlu Mahallesi'nin imar planının özensizce hazırlandığını yazan Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, "Maliye Bakanlığı ile Emlak Konut GYO raporunda evlere şenlik bir kopyala/yapıştır kazası göze çarpıyor. Saraçoğlu anlatılırken hop sayfa 48’e gelindiğinde birdenbire Teşvikiye Mahallesi’nin nüfus verilerini görüyorsunu" dedi. Çiğdem Toker, yazısında  "Bir bütün olarak kıymeti büyük olan Saraçoğlu Mahallesi’ne yönelik 'plan' için Mimarlar Odası Ankara Şubesi dava açmaya hazırlanıyor" ifadelerine yer verdi.

Çiğdem Toker'in bugünkü (25 Mart 2018) yazısı şöyle:

3. Köprü, 3. Havalimanı, Osmangazi, Çanakkale Köprüleri, 30’un üzerinde şehir hastanesi. Ortak payda: Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılması. (Ulaştırmaysa Yap-İşlet- Devret, hastaneyse Yap- Kirala-Devret yöntemleri ile yani.) 

KÖİ, en az 25 yıl boyunca bütçeden az sayıda müteahhide artan miktarda kaynak aktarmak demek. İlk bütçe kaynağı, bu sene konuldu, aktarılıyor: 6.2 milyar TL.  

Kur böyle zıpladıkça da şirketlere aktarılacak bütçe kaynakları anormal tutarlara açılacak. Bu da misal, memura emekliye daha düşük zam demek. 

Devlet çünkü, KÖİ sözleşmelerinde talep garantileri ile gelir getiren alanlardaki taahhütleri dolar/Avro üzerinden vermiş. 

Kur riski, çeyrek yüzyıl boyunca bizlerin sırtından karşılanacak özetle. 

Bugün yeni ve önemli bir rapordan söz edeceğim. 

KÖİ modelinin doğduğu Avrupa alanından. Avrupa Birliği Sayıştayı diye tarif edebileceğimiz ECA (European Court of Auditors), AB’nin fonladığı KÖİ projelerinin kapsamlı röntgenini çekti. Raporda 1990’lardan bu yana toplam 1749 adet KÖİ projesinin 336 milyar Avro finansmana eriştiği belirtiliyor. 

92 sayfalık özel rapor “KÖİ: Yaygın eksiklikler ve Sınırlı Faydalar” başlığıyla yayımlandı. Rapordan küçük bir derleme: 

♦ KÖİ modeli rekabet riskini artırdı. Bitirme süresinde 2-52 ay arasında gecikmelere rastlandı. Gecikmeler verimsizliğe yol açtı, maliyetleri artırdı. 

♦ Şeffaflık zayıf. Hesapların bütçe dışında tutulma olasılığı var. 

♦ Talep tahminleri aşırı iyimser senaryolara dayalı. İncelenen projelerde kullanım, başlangıçtaki tahminlerin yüzde 35 altında gerçekleşmiş. 

♦ Geleneksel ihalelere kıyasla, KÖİ’de risk paylaşımı kamu aleyhine. Örneğin, Yunanistan’a üç otoyolun km. başına maliyeti yüzde 69 arttı. 

♦ Gecikmeler ve uzun süren görüşmelerin yol açtığı maliyet artışlarının azaltılması zorunlu. Bu yapılıncaya kadar, KÖİ projeleri teşvik edilmemeli.

Çukurova Havalimanı’nın ‘üstü’ kime kalacak?

Kamu yatırımlarında, bütçeyi sömüren, yılan hikâyesine dönen projelerden biri de Çukurova Havalimanı’dır. İlk müteahhidi (Koçoğlu) yeterli krediyi bulamayıp üç yıl  [[Haber görseli]] sonra işi yarım bırakınca verilen demeçlere bakın. Sanırsınız ki proje AKP’den önce ihale edilmiştir. Oysa 2011. Neyse sonuçta, birçok aksaklığın ardından hızlandırıldı. O da önemli projelerin çoğu gibi “başkanlık” seçimine yetiştirilme derdinde. Ve bu amaçla pek çok proje gibi açılışı tarihi 29 Ekim olarak belirlenmiş. 

Fakat bunun bir de üstyapısı var. Meğer o üstyapı ihalesi de “pazarlık” usülüyle yapılmamış mı? Hem de iki gün önce. 

Zaten kamu yatırımlarında “davet” yöntemi bir su yoluna dönüştüğü gibi, büyüklükler de yüz milyonları geçti, 1’er milyar liralara dayanmaya başladı. Çukurova da öyle. İlaveten yine bir Bayburt grup yaklaşımı... 

Galiba yatırımcı kamu idareleri Bayburt şirketlerine sık iş vermeyi ahdetmiş. 23 Mart’ta Çukurova Bölgesel Havalimanı Üstyapı Tesislerinin Yapım İşi ihalesinde değerlendirmeye alınan 7 firma tekliflerini aktaralım:

Listenin 2. sırasındaki Özgün Yapı, Bayburt Grup şirketi, Yedigöze İnşaat ile Aga Enerji ise arkasında Bayburt’un sahibi Şentürk ailesinin olduğu, hep konuşulan şirketler. Bir de ilk sıra. En uygun teklifi vermiş görünen TAV-Tepe-Akfen’nin yanındaki Nehirsu İnşaat. 2014’de kurulmuş bir şirket. 

Müteahhitlik sektörü yani “piyasa”, sicilde isimleri farklı olsa da Nehirsu’nun da aslında Bayburt ile iltisaklı olduğunu söylüyor.

Bakalım ikinci tur tekliflerde üstyapı kime kalacak?

‘Tek ses’in önündeki takvim 

Gece ile gündüzün eşit olduğu, doğada dönüşümün başladığı 21 Mart, tarihsel bir kırılmaya da denk düştü. Bünyesinde pek çok değerli ismin, meslektaşların, eski arkadaşların yer aldığı Doğan Medya Grubu’nun, Cumhurbaşkanı’na “patron” diye hitap eden Erdoğan Demirören’in grubuna “sattırılması” uzun vadeli ve ağır sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor. 

Potansiyel diyorum, çünkü devir henüz “ön protokol” aşamasında. Konuya dair çok şey yazıldı, yazılıyor. En az tartışılan ise aslında sorunun başladığı yer: 

Ölçek. Sorun, bir medya grubunun bu kadar büyüyebilmiş olmasında başlıyor. 

(Ankara bürosunda aralıksız 15 yıl ekonomi muhabirliği yaptığım ve iki ay sonra 70. yaşını kutlayacak olan Hürriyet gazetesi, kapısından içeriye adım attığımda yalnızca kendisinden ibaretti. Ne CNN Türk vardı, ne Kanal D, ne Posta, ne Daily News. Ve tabii ne Petrol Ofisi, ne elektrik dağıtım ihaleleri.) 

Medya patronlarının 90’ların ikinci yarısından itibaren başlayan kamu ihalelerinden pay alma hevesinin, gazetecilik faaliyetini iktidar karşısında kırılgan hale getirdiğini görmezlikten gelemeyiz. 

Yine de bugünün güncel ve öncelikli konusu, bu ölçekteki bir devrin, yürürlükteki yasalara göre nasıl gerçekleşeceğidir. Konu, göründüğünden komplike seyredebilir. Hatırlatma: Bundan tam 10 yıl önce, 750 milyon dolar Halkbank-Vakıfbank kredileri kullanarak “sattırılan” Sabah+atv’nin bir de Katarlı ortağı vardı. (Önce Al Wasaeel, sonra da Lusail diye açıklandı.) 350 milyon dolar vererek grubun yüzde 25 hissedarı olan ortak birkaç yıl sonra “çıkarken” Rekabet Kurulu’na bildirimde bulunmuş, bu bildirim Kurul’un sitesinde yayımlanmıştı. 

Özetle: Satışın finansmanı, bankacılık ve Rekabet Hukuku açısından yapılacak değerlendirme, önümüzdeki günlerin temel konusudur.

Saraçoğlu Mahallesi’ni koruma!

Güzelim ağaçları, sükunlu sokaklarıyla Saraçoğlu Mahallesi, Ankara’nın kalbindedir. Cumhuriyet döneminin ilk toplu konutudur. Lojmanlar kolluk gücü marifetiyle tahliye edileli çok oldu. Kumrular Sokağı’na açılan sokaklar bir süredir polis kordonu altında.


Resmi adı Namık Kemal Mahallesi olan Saraçoğlu’nun bin türlü bürokratik oyunla  (riskli olmadığı halde riskli alan ilan edilmesi gibi) ranta açılması, AKP’nin eski planı. 

En son Bakanlar Kurulu kararıyla rant kapısı sonuna dek açıldı.

Geçen hafta Saraçoğlu Mahallesi ile ilgili ‘Kentsel SİT Alanı ve Etkileşim Geçiş Sahası 1/1000 ve 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planları’ askıya çıkarıldı. 1. derecede doğal SİT alanı ve Cumhuriyet’in mirası olan alandaki tüm parsellerin altı otopark yapılacak. Anıt ağaçları eninde sonunda kurutacak olan otopark aşkından anlaşılan o ki, “Koruma amaçlı imar planı”nda görünmeyen bir ünlem işareti vardır: Koruma! 

Bir de ciddiyetsizlik. Maliye Bakanlığı ile Emlak Konut GYO raporunda evlere şenlik bir kopyala/yapıştır kazası göze çarpıyor. Saraçoğlu anlatılırken hop sayfa 48’e gelindiğinde birdenbire Teşvikiye Mahallesi’nin nüfus verilerini görüyorsunuz. Bir bütün olarak kıymeti büyük olan Saraçoğlu Mahallesi’ne yönelik “plan” için Mimarlar Odası Ankara Şubesi dava açmaya hazırlanıyor.