Kültür-Sanat

Sanatçı Ahmet Güneştekin: En zenginler bile faturasız eser peşinde!

"Sanat eseri tüketim ürünü değil ki... 5 yıl bir devrim yapalım, bakın neler olacak"

07 Aralık 2015 14:58

Sanat eserlerinden alınan verginin Avrupa Birliği standartlarının üzerinde olduğunu söyleyen sanatçı Ahmet Güneştekin, "Dönemin Kültür Bakanı’na da Maliye Bakanı’na da defalarca söyledim. Gelin arkadaş, madem AB istiyoruz; AB vergi kriterleri yüzde 1 ile 8 arasında.. Öncelikle şu yüzde 18 olayını kaldıralım, insanlar rahatça sanat eseri alabilsin, müzayedeler kayıtlara girsin" diye konuştu. Habertürk'ten Balçiçek İlter'e konuşan Ahmet Güneştekin, "Türkiye’nin büyük zenginleri bile faturasız sanat eseri elde etmeye çalışıyor. Sanat eseri tüketim ürünü değil ki... 5 yıl bir devrim yapalım, bakın neler olacak" dedi.

Balçiçek İlter'in Ahmet Güneştekin'le yaptığı söyleşi şöyle:

Contemporary Art nasıl geçti sence?

Bazı eleştiriler var, “Fazla satış olmadı” diye... Bu yıl 10. yılını kutlayarak başladı. Ali Güreli’yi çabasından dolayı kutluyorum. Çok yoğun geçti benim için. Fuarın kalitesi hakkında bir şey söylemem zor çünkü inan gezemedim. Duyumla yorum yapmam. Bir saniye bile boş kalmadım. Sergilenen eserlerimin hepsi satıldı, ancak onu söyleyebilirim.

Etkinliğin en çok satanlarından biri Adnan Çoker dedi ki: “Türkiye’de ressam messam yok!’’

Yaşından dolayı sözlerime dikkat etmem gerekiyor. Söylediklerini yaşına ve akademik kimliğine yakıştıramadım. Kendisi gibi diğer bütün sanatçıların 80 döneminde kaldığını düşünüyor herhalde, dünyanın farkında değil. Çok önemli sanatçılar var. Kezban Arca Batıbeki, Ramazan Bayrakoğlu, Taner Ceylan, Kutluğ Ataman, Canan Tolon, Haluk Akakçe, Ekrem Yalçındağ var, bunlar ne olacak? Büyük haksızlık. Bedri Baykam var, Türkiye’nin hepimizden önce yurtdışına açılan sanatçılarından bir tanesidir. Bugünkü durumu belki çok parlak olmayabilir ama bu adam dünyanın birçok yerinde sergiler açtı. Adnan Çoker Türkiye için farklı, özgün, güçlü ve önemli bir sanatçıdır. Dünya için ne kadar özgün, o tartışılır. Onu sanat tarihçileri tartışsın. Türkiye için bu kadar önemli olduğu halde Edirne’den öteye geçememesini sorgulamak lazım. Yurtdışına açılan diğer sanatçılara dil uzatmadan önce bunu bir düşünsün. 

Edirne’den öteye geçmemiş mi?

Çok imkân bulmuş aslında. Akademisyen, sanatçı defalarca yurtdışı şansı varken oradaki galerilere, önemli sanat kurumlarına girememiş?

Eserleri yetersiz ya da kötü olduğu için olmasa gerek? Bunlar hep ilişki işi değil mi?

Batı’ya göre özgün bulunmamıştır belki. Yoksa Batı’nın özgün sanata her zaman kapısı açık. Sanat kurumları hep bir keşif heyecanı yaşarlar. Ego patlaması ve kibir, bir insanın başına gelebilecek en büyük tehlike, en büyük sıkıntı. Bir nevi hastalık. Ama bugün aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ ona Hülya Avşar soruluyorsa... Gerisini sen tamamla. Bir sanatçının kendisini övmesi kadar kötü bir nokta olmaz. Bir akademisyen için üzücü... 

Sen övmüyor musun?

Hayır, asla. Kendimi övmeme gerek yok. Yerli-yabancı eleştirmen hakkımda kalem oynatıyor ki... 

Öte yandan inanılmaz bir PR başarın var, medyayı da iyi kullanıyorsun...

Dünyanın en iyi PR şirketleriyle çalış, en iyi organizatörlerle çalış; eğer sunduğun ürün iyi değilse, sadece bir defalık bir yıldız kayması yaşarsın, o kadar. 

Yani iyi pazarlama malzemeyi de parlatmaz mı?

Bir defa tutturursun, ikinci, üçüncü defa olmaz, istikrar hiç olmaz. Ben son 3 yıldır yurtdışındayım. 30’un üzerinde etkinlikte yer aldım. Sunulan şey iyi olmasaydı tökezlerdim. Her defasında başarı katlanıyorsa sunulan şey doğru demek ki. Dünya sanatçısı olmak istiyorsan bunun için bütün iletişim araçlarından faydalanman gerekiyor. 

Peki sanatçı kendini bu kadar pazarlamalı mı?

Zaman iletişim zamanı. Ve hayır, sanatçı kendini pazarlamamalı. Sanatçı pazarlanır. Onu temsil eden kurumlar pazarlar. Sanat eseri bedava sunulan bir şey değil, satılan bir ürün. Eğer yüksek rakamlar talep ediyorsanız bunun şartlarına göre hareket etmeniz gerekir.

Sen kişisel iletişimini de son derece başarılı yürüten bir isimsin, bu diyalog “Ahmet Güneştekin sadece PR yapıyor’’ algısını yaratmıyor mu?

Sadece kendim gibi davranıyorum. Bugün Türkiye’de çok önemli, kolay kolay hiçbir yere gitmeyen gazeteciler var. Bunları parayla pulla, ağırlamayla bir yere götüremezsiniz. Eğer bu isimler bana inanıp bu yolculuğumda yanımdalarsa bir durup düşünmek lazım, “Niye?” diye... Samimi bir sanatçı var ortada. Başarının tanıklığını yapıyorlar sadece. Bir de önyargılar yıkılıyor beraber oldukça, o da çok kıymetli.

 

"Yüzde 18 olayını kaldıralım, rahatça alabilsinler"

 

Peki, hükümetten parasal destek alıyor musun?

Hayır. Sadece Venedik Bienali’ne eşzamanlı yaptığım sergide mekân kirasını onlar üstlendi, onun dışında hiçbir destek almadım. Ama bunun ülkeye dönüşü kat kat fazla oldu. Yüz binlerce insan sergiyi gezdi, dünya basınının neredeyse tamamında sergiden söz edildi. 

Çok fazla sponsorun var. Çalık Grubu, Altınbaş... Niye özellikle sana sponsor oluyorlar?

Kurumlar, uluslarası saygın işlerde yer almak isterler... Uluslararası sanatçıları yurtdışında desteklemek istiyorlar. Destek olmadıklarında hepimiz şikâyet ediyoruz, destek olduklarında “Niye?” diye soruyoruz. Hangi sanatçı sponsor desteği istemez ki? Ama kendilerine değil de örneğin bana veriliyorsa mızıkçılık yapıyorlar. Çalık’a teşekkür ediyorum bunca destekleri için. Ayrıca Ülker Grubu’nun sanata olan desteği takdire şayan. Halbuki Türkiye’de sadece Ülker, Çalık, Koç yok ki. Sanatçılara destek olabilecek kapasitede irili ufaklı binlerce firma var. Keşke ülkedeki sanat yolculuğuna destek olsalar. 

Devlet de teşvik etse ama...

1950’den sonra Kennedy bir yasa çıkarıyor. Diyor ki işadamlarına: “Amerikalı sanatçılara yatırım yapın, ben bunu vergiden muaf tutayım.” Yaklaşık 5 yıllık bir uygulama sonucu ne oluyor? Sermaye grupları Amerikalı olması koşuluyla sanatçılara destek oluyor ve bir anda Amerikan sanatı patlıyor. O dönemde Andy Warhol, Jackson Pollock, Francis Bacon gibi dünyayı kasıp kavuran sanatçılar ortaya çıkıyor... 

Ya Türkiye cephesi?

70 yıl geriden geliyoruz ama yine de geç kalmış değiliz. Yıllardır bunu anlatmaya çalışıyorum. Dönemin Kültür Bakanı’na da Maliye Bakanı’na da defalarca söyledim. Gelin arkadaş, madem AB istiyoruz; AB vergi kriterleri yüzde 1 ile 8 arasında.. Öncelikle şu yüzde 18 olayını kaldıralım, insanlar rahatça sanat eseri alabilsin, müzayedeler kayıtlara girsin. Türkiye’nin büyük zenginleri bile faturasız sanat eseri elde etmeye çalışıyor. Sanat eseri tüketim ürünü değil ki... 5 yıl bir devrim yapalım, bakın neler olacak... Dünya çapında müzeler kurmalıyız, içlerine Türk sanatçıları da serpiştirmeliyiz. Picasso ve Miro’nun yanında bizler de olmalıyız. 

Ne cevap aldın bakanlardan?

Sanat hiçbir zaman bu ülkenin önceliği olmamıştır. Çünkü bir kültür- sanat politikası yok. Bir ülkede sanat politikası yoksa sanatın adı yok demektir. Hâlâ ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı gittikleri yerlere hat, ferman, ebru taşıyorlarsa Türkiye’de sanatın ne düzeyde olduğunun göstergesidir. Çok arzu ederim ki yabancı bir ülkeye gidildiğinde 21. yüzyıla tanıklık eden sanatçılar tanıtılsın. 200 yıl önceki sanatımızı götürüp sanki orada tıkandık kaldık görüntüsü vermesin. Bir de yılın başarılılarına bir bak.... Ya manken ya futbolcu ya oyuncu... Örneğin popüler yarışmalarda plastik sanat kategorisi bile yok.

Niye olsun ki?

Halk popüler olanı seviyor. Bugün gazetelerin magazin sayfaları daha çok okunuyor. Kültürsanat sayfalarının okunmasını istiyorsan senin bu sanatçıları renkli sayfalarında tanıtman gerekir.

O yüzden mi magazin basınında yer alıyorsun?

Bu benim tercihim değil ama halka ne şekilde ulaşılırsa ulaşılsın, iyi niyettir. Açılışımı bir gazete çekiyor ve değerlendirmesini magazin sayfasında yapıyorsa, o onun tercihidir.

Hakkında o kadar çok eleştiri var ki... “El insaf’’ dedirten hangisi senin cephende?

Hangi birinden başlayayım? Hâlâ başarının arkasında başka nedenler aranıyor. Yok Kürt lobisi varmış, yok hükümet varmış, yok Amerika etkisiymiş...

Kürt lobileri arkanda mı?

Yok. Türkiye’de benim eserlerimi alan koleksiyonerlerin profilini incelediğinde aralarında pek Kürt olmadığını görürsün. Keşke Kürtlerin sanat açısından öyle bir gustosu olsa da destekleseler... Aralarında tek tük isimler var tabii. 

Hükümet arkanda mı?

Arkamda hükümet olsaydı herhalde Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın bütün seyahatlerinde, uçaklarında, resepsiyonlarında, bütün önemli kutlamalarında, iftarlarında olurdum. 

Çağrılmıyor musun?

Davet ediliyorum. Siyasi oluşumların hepsine aynı mesafedeyim. Tabii ki politik bir duruşum var ama bu hiçbir zaman bir yere angaje olma durumuna gelmedi. 

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ile olan arkadaşlığın yüzünden mi bu eleştiriler geliyor?

Mehmet Şimşek hem Batman’dan hemşerim, hem arkadaşım. Monaco sergime geldiğinde eleştirilmişti, şöyle bir açıklama yapmıştı: “Ben ilk defa görevim dışında bir etkinliğe arkadaşım için geldim. Sivil olarak destek verdim.’’ Kültür Bakanı’nın sergime gelmesine gelince... Zaten onun görevidir. Dünyada etkinliği olan bir Türkiye sanatçısının yanında olması beklenebilir bir şey zaten.

Her sanatçının yanında oluyor mu?

Keşke hepsine gitse... Ama biliyorum ki bizim ayarımızda bir iş olduğu zaman muhtemelen gidecektir. Ayrıca Ömer Çelik döneminde birçok sanatçıya destek olundu. Nuri Bilge Ceylan’ın filmine Türkiye tarihinin en büyük bütçelerinden bir tanesi sağlandı.

 

"Esmerim, beyaz olmam mümkün değil"

 

“İyi para kazanıyor, geziyor tozuyor, iyi yaşıyor, her kesimden insanla arkadaş, kendi kimliğinden koptu, memleketine yatırım yapmıyor”, Kürtler “Beyaz Kürt’’ diyor senin için?

İnsanın rengi değişmez. Benim doğduğum renk belli. Ben esmerim, beyaz olmam mümkün değil. İyi yemek, içmek, iyi gezmek, iyi giyinmek, gusto sahibi olmak mı beyaz olmak? Ben şartlarıma uygun yaşayan biriyim. Ama özümden, kültürümden, dilimden hiçbir zaman kopmadım. En çok bölgeye girmiyorum diye eleştiriliyorum. Çağırdınız da mı gelmedim? Kendi doğduğum şehir Batman, festivaller düzenliyor da çağırmıyor. 

Neden sence?

Biraz politik olarak o belediyelere yakın olmamı, militan olmamı, angaje olmamı tercih ediyorlar herhalde. Yapı olarak siyasi oluşumlara mesafeliyim ama toplumsal olaylara karşı da son derece duyarlıyım. 

Örneğin, Kobani sonrası Ezidilere gönderdiğin yardımları biliyorum...

Bunları hiç konuşmadım, konuşmam da, reklamı yapılacak işler değil.

Kürtlerin bu tavrı seni üzüyor mu?

Önyargı üzüyor. Tanımadan etmeden, merak ettiklerini sormadan tepki gösteriyorlar. Çağırsınlar hemen gideyim, konuşalım, tartışalım. Kültürel benliğimle yaptığım sanatı dünyanın nasıl kabul ettiğini anlatayım. Birçok işadamı, sporcu, sanatçı Kürt kimliklerini saklarken bile ben kimliğimi hiç saklamadım, bunu göz ardı etmemek gerek. Ve ben bu kimliğimle Türk burjuvazisine sanat eseri satıyorum. Bu ülke sadece ırkçılardan oluşmuyor, bu ülkede iyi insanlar var.