Sabah yazarı Melih Altınok, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "15 Temmuz darbesine giden yolun taşlarını döşeyenlerle yüzleşeceğiz" dedi. Altınok "Zaten nasıl unutabiliriz ki;
Gezi'den beri ilmik ilmik işlenen "tek adam" kampanyalarını,
Halkın yüzde 52 oyla seçtiği bir siyasinin "sokakta gönderilmemesinin meşru olacağı" tezini bir aksiyom gibi yaygınlaştıranları, 7 Haziran'da, darbeyi silahsız şekilde gerçekleştirmenin bir formülü olan koalisyon senaryolarını son çareymiş gibi sunanları, Hükümet çevrelerinden kimi siyasileri ve danışmanları 'Erdoğan'ın AK Parti'ye desteği en fazla yüzde 15' masalına inandıranları, 15 Temmuz öncesi 'Eylül'de Erdoğan yok, geliyoruz' kehanetinde bulunan "muhafazakâr" gazetecileri, Bir daha asla!" diye yazdı.
Melih Altınok'un "Darbenin yolunu döşeyenlerle barışılır mı?" başlığıyla yayımlanan (15 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz darbesi sonrası Fetullahçı darbecilerin istediğinin tam tersi oldu. İç savaş çıkartmaya çalıştılar ama görülmemiş bir "iç barışın" yolunu açtılar.
7 Ağustos'ta Yenikapı'da her partiden yan yana gelen 5 milyon vatandaş da bu barışı perçinledi.
Bu güçlü "bir arada yaşama iradesinin" niteliği net. "Ulusal güvenlik, demokrasi ve vatanın bütünlüğü gibi müştereklerimizi muhalefet konusu yapmadan" siyasi farklılıklarımızla beraber yaşayacağız.
Ancak kimileri bu toplumsal konsensüsü yanlış yorumluyorlar. Demokrasiye ve seçilmiş iradeye karşı siyaset dışı vesayet odaklarıyla iş birliği içindeki unsurlara yönelik mücadelemizi, eleştirilerimizi unutacağımızı sanıyorlar.
Yanılıyorlar, kusura bakmasınlar, yok öyle bir dünya.
Zira yalnızca o gece darbeye kalkışan Fetullahçılara lanet ederek bertaraf edilebilecek bir tehlikeyle muhatap değil bu ülke. Sorunumuz daha yapısal, yerleşik ve köklü.
15 Temmuz darbesine giden yolun taşlarını döşeyenlerle yüzleşeceğiz. Hesaplaşacağız ki "kalpaklı ya da takkeli kılığına bürünüp" halka darbe yapmaya kimse heveslenemesin. Siyasette, medyada, akademide, iş dünyasında bu çetelerle işbirliği yapmanın bir bedeli olduğu, kolektif hafızamızın gücü anlaşılsın.
Zaten nasıl unutabiliriz ki;
Gezi'den beri ilmik ilmik işlenen "tek adam" kampanyalarını...
Halkın yüzde 52 oyla seçtiği bir siyasinin "sokakta gönderilmemesinin meşru olacağı" tezini bir aksiyom gibi yaygınlaştıranları...
Medyada, "post Erdoğan dönemi" için hazırlandığı gizlenmeyen gazeteleri, medya ittifaklarını...
FETÖ, PKK, DAEŞ dört bir koldan ülkeye saldırırken muhafazakârların önüne en büyük sorun olarak "aşırı Erdoğancılık" diye kalıplar koyanları...
FETÖ'nün 17-25 kumpasının Mecliste'ki oylamasında köşelerinden AK Parti'li vekillere "evet oyu verin" diye canhıraş çırpınan ikbal pervanelerini...
7 Haziran'da, darbeyi silahsız şekilde gerçekleştirmenin bir formülü olan koalisyon senaryolarını son çareymiş gibi sunanları...
İçeriden, dışarıdan aldıkları ödeneklerle "sivil trol" hesaplar açıp Erdoğan'a "çekil artık" mesajları gönderenleri...
Hükümet çevrelerinden kimi siyasileri ve danışmanları "Erdoğan'ın AK Parti'ye desteği en fazla yüzde 15" masalına inandıranları...
15 Temmuz öncesi "Eylül'de Erdoğan yok, geliyoruz" kehanetinde bulunan "muhafazakâr" gazetecileri...
Bir daha asla!
***
ASKERİ OKULLARDA LAİK EĞİTİM VERİLMİYOR MU ALİ BEY?
Darbe girişimini değerlendiren Ali Koç, laik eğitimin desteklenmesi gerektiğini söylemiş.
Ali Bey acaba, 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da, 15 Temmuz'da darbeye kalkışan, muhtıra verenler askerin yetiştiği askeri liselerdeki ve harp okullarında laik eğitimden mi bahsediyor? Ve de memlekette laik olmayan eğitim mi var?
Eğer 15 Temmuz'u gerçekleştiren Fetullahçıların dinin arkasına saklandığını kastedip, İslam dinine inananların kandırılmaya müsait olduğunu ima ediyorsa da bir dursun.
Zira o zaman da, Fetullah'ın elini öpmek için sıraya giren, "himmetlerin" gözüne vuran, gazetelerini, TV'lerini adeta Fetullah'a teslim eden "laik eğitim" almış işadamlarını ve kadınlarını konuşuruz.
Şüphesiz bu durumda da mahcup olacak, FETÖ'ye "sapkın" deyip mesafeli duran dindar halktan ziyade, aralarında anlı şanlı TÜSİAD'cıların olduğu "seküler" iş çevreleri olur.
***
BİR ÖZAL KAÇ KERE ÖLÜR?
Yıllar önce kendisiyle röportaj yaptığımda rahmetli babası Turgut Bey'i Ergenekoncuların öldürmüş olabileceğini söyleyen Ahmet Özal fikir değiştirmiş. Şimdi de "FETÖ'cülerden şüpheleniyorum" diyormuş.
Artık bir ara verseniz diyorum bu işe Ahmet Bey, ne dersiniz?