Sabah yazarı Fahrettin Altun, "gizli gizli cumhurbaşkanlığı sistemini kötüleyen, sureti haktan görünüp alttan alta 'hayır' cephesini destekleyen kişilerin 'Tayyip Erdoğan'dan sonra ne olacak?' sorusunu sürekli gündemde tuttuğunu" savundu. "Sizi tanıyoruz. Geldiğiniz noktaya neden geldiğinizi de çok iyi biliyoruz" diyen Altun, "Kişisel kayıplarınız var ve yeni sistemde elitler arası ittifaklarla iktidar elde etme imkânınız kalmıyor. Siz de CHP'li dostlarınız gibi imtiyazlarınızı yitirmenin sancısını çekiyorsunuz" ifadesini kullandı.
Fahrettin Altun'un "Gizli hayırcıların hali pür melali" başlığıyla yayımlanan (25 Şubat 2017) yazısı şöyle:
"Tayyip Erdoğan'dan sonra ne olacak?" Bu soruyu sürekli gündemde tutarak gizli gizli cumhurbaşkanlığı sistemini kötüleyen, sureti haktan görünüp alttan alta hayır cephesini destekleyenlere seslenmek istiyorum.
Sizi tanıyoruz.
Geldiğiniz noktaya neden geldiğinizi de çok iyi biliyoruz. Kişisel kayıplarınız var ve yeni sistemde elitler arası ittifaklarla iktidar elde etme imkânınız kalmıyor. Siz de CHP'li dostlarınız gibi imtiyazlarınızı yitirmenin sancısını çekiyorsunuz.
Haliniz hal değil. Maziniz hangi şanlı hikâyelerle dolu olursa olsun, atiniz aydınlık değil. Ama memleketin, milletin geleceği aydınlık.
Siz "Erdoğan varken sorun yok, ama sonrası sorun" derken her şeyden önce millete olan güvensizliğinizi açık ediyorsunuz. Halkın iradesini kurucu bir unsur olarak görmüyorsunuz. Sorununuz da burada.
Hem sanki şu anda Türkiye siyasetinde "karizmatik bir lider" dinamiği dışında işleyen bir sistem var. Çıkarın bakalım o karizmatik lideri, R. Tayyip Erdoğan'ı mevcut sistemden! Bakın bakalım geriye ne kalıyor?
O zaman anlatın bize yasama, yürütme, yargı arasındaki ilişkiyi. Ama vesayetçi düzenden bahsetmeyi de unutmayın.
Şunu çok iyi biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın varlığı, liderliği bugün yarın olacağından çok daha vazgeçilmez.
Erdoğan'ın liderliği bugün sadece iktidar ilişkilerini belirleyen bir unsur değil aynı zamanda siyasal sistemdeki tıkanıklıkların aşılmasını, çift başlılığın bir sorun haline dönüşmemesini temin eden bir unsur.
Erdoğan'ın liderliği Türkiye'nin 15 yıllık büyüme hikâyesinin kilit taşı. Bunu Türkiye düşmanları da çok iyi biliyor. O nedenle son 4 yıllık yıpratma savaşının merkezine Erdoğan'ı ve ailesini koydular.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini düşünerek değil ülkenin geleceğini düşünerek yeni bir hükümet sisteminin inşası için uğraştı.
TBMM'nin gayretiyle bir anayasa değişikliği önümüze geldi. Biz de 16 Nisan'da milletçe bu değişikliğe onay verip ülkemize, çocuklarımızın yarınlarına yatırım yapmış olacağız.
Kimin başa geçeceğine milletin ta kendisi karar verecek. Millet adına devletin başına geçen kişi ise yine dönüp millete hesap verecek. Ondan sonra "ara mekanizmalar"dan "bürokratik dirençler"den bahsetme şansı da olmayacak.
Bugün Batı dünyasında ağır bir liderlik krizi yaşanıyor. Karar alamayan, aldığı kararı uygulayamayan, adım atamayan, attığı adımın hesabını veremeyen basiretsiz yöneticilerle dolu Avrupa.
Bu ortamda Türkiye'nin güçlü bir liderliğe ve onu besleyecek güçlü kurumlara sahip olması muazzam bir fırsat oluşturacak.
Son yıllarda birbiri ardına gelen krizlerle boğuşuyoruz. Yorulduk, ancak yılmadık, yıkılmadık.
Yeni dönemde hem bölgemizde, hem de dünyamızda sert rüzgârlar esecek. Biz ise geçmişte olduğundan çok daha korunaklı, çok daha müreffeh bir ülkede yaşayacağız.
Yeter ki pozitif siyasete çok daha fazla odaklanabilecek, uzun vadeli yatırımlara imkân sağlayacak şekilde siyasi istikrarımızı teminat altına alalım.
Ne demişti Tayyip Erdoğan? "Allah ne derse o olacak, millet ne derse o olacak."