Sabah yazarı Mahmut Övür, meydana gelen terör saldırılarıyla ilgili olarak "2006'dan sonra halk sokağa inmeden, demokratik tepkisini vermeden terör bitmedi. Belki de içinden geçtiğimiz şu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seslendirdiği 'Milli Seferberlik ruhu'yla bütün partilerin ortak katılacağı yeni demokrasi nöbetlerine ihtiyacımız var" görüşünü savundu.
Mahmut Övür'ün "Ne yapmalı?" başlığıyla yayımlanan (18 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Terör bu kez de Kayseri'de canımızı acıttı. Çarşı iznine çıkan askerlere yönelik canlı bomba saldırısıyla 14 askerimiz şehit olurken, çok sayıda da yaralı var.
Bu saldırılar tesadüf değil. Görünen o ki, Donald Trump'ın göreve geleceği 20 Ocak'a hatta önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumuna kadar terör tehdidini sürdürecekler. İçerideki müesses nizam geriletilse de dünyadaki küresel nizam Türkiye'den yükselen itirazdan rahatsız.
Bu yüzden Türkiye'yi son birkaç yılda farklı kuşatmalarla teslim almak istediler.
15 Temmuz işgal hareketi bu çabanın en kanlı ürünüydü. Niye yaptıkları da gizli saklı değil. Ortadoğu'yu yeniden bölüşürken tek engel gördükleri ve itiraz eden Türkiye'yi susturmak...
Ne yaptıklarının hep birlikte tanığıyız. Dünyanın en tehlikeli üç terör örgütü, PKK, DEAŞ, FETÖ, biri bırakınca öteki veya aynı anda üçü birden Türkiye'ye saldırtılıyor.
Bu tesadüf olabilir mi? Ya da bütün bunları güvenlikçi siyasete veya iktidarın yanlışlarına bağlamak insafla bağdaşır mı?
Buna DHKP-C'nin de aralarında olduğu irili ufaklı diğer terör örgütlerini de ekleyebiliriz.
Bu gerçeği Türkiye toplumu, artık geçmişle kıyaslanmayacak kadar net ve açık görüyor. Aslında HDP ve birkaç küçük parti hariç bütün siyasi partiler de görüyor. O zaman bunun gereği yapılmalı.
İç siyasette partilerin farklı düşünmesinden daha doğal bir şey yok. Ancak o farklılıklar, terörle ortak mücadeleye engel olmamalı. Ülkenin buna ihtiyacı var.
Nasıl ülkeyi işgal etmek, parçalamak isteyen küresel güçler ve onların vekalet verdiği terör örgütleri ortak hareket ediyorlarsa, biz de ortak hareket etmeliyiz. Buna mecburuz da...
Sadece bir dakika şu tabloyu bir düşünün... "Solcu" PKK, düne kadar emperyalist dedikleri ABD'ye hizmet ediyor. ABD onlara silah indiriyor.
"Dindar" FETÖ'nün durumu da aynı. 15 Temmuz kanlı darbe girişimini yaptığı açık seçik ortadayken, hala "demokrasi kalesi" ABD'den destek almaya devam ediyor.
Ayrıca o da dün "komünist" diye niteleyip, azılı düşman gördüğü PKK'yla ittifak yapıyor.
DEAŞ ise hepsine düşman görünüyor ama ne hikmetse hepsi de DEAŞ'ı bir İngilizanahtarı olarak kullanıyor. AB'nin her konuda izlediği çifte standart artık vicdanlı AB'lileri bile sıktı.
Şu gerçek bir tek şeyi zorunlu kılıyor, içeride kavga edebiliriz -etmemeyi başarabilsek keşke- ancak bu kuşatmalara karşı birlikte olmalıyız. Bunun öncülüğünü de öncelikle partiler yapmalı... AK Parti, CHP ve MHP, sadece demeç düzeyinde değil, eylem düzeyinde de bir araya gelmeliler.
Heyetler oluşturup özellikle AB ülkelerinde teröre karşı, hem hükümetleri hem de siyasi partileri zorlamalı, sivil toplum örgütleriyle de ortak değerler üzerinden AB'yi yöneten siyasilerin yaşadığı paradoks anlatılmalı. Çünkü AB teröre göz yumarak Türkiye'yi hizayagetirmeye çalıştığını hesaplıyor ama tam tersine kendi geleceğini ve oluşturduğu ortak değerleri tahrip ediyor.
Şu çok açık, kendi dışındaki teröre destek olan AB, bu siyasetiyle içerideki ırkçı yapıların önünü açıyor.
Bu paradokstan kurtulmasının tek yolu, Türkiye'yle yeni normalleşmeden geçiyor.
Şunu da hatırlatalım. İspanya uzun yıllar ETA terörüyle uğraştı. O uzun yıllar boyunca İspanya'nın terörden kaybı bini geçmez. Buna rağmen 2006'dan sonra halk sokağa inmeden, demokratik tepkisini vermeden terör bitmedi. Belki de içinden geçtiğimiz şu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seslendirdiği "Milli Seferberlik ruhu"yla bütün partilerin ortak katılacağı yeni demokrasi nöbetlerine ihtiyacımız var.