Politika

Rıza Türmen neden yazıyor?

Milliyet gazetesinin yeni yazarı, İHAM eski üyesi Rıza Türmen, ilk yazısında, 'Neden yazdığını' anlattı.

22 Eylül 2008 03:00
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin eski üyesi Rıza Türmen, Milliyet'te yazmaya başladı. Türmen, ilk yazısında, 'Neden yazdığını' açıkladı. İlk yazısına 'Standartların gerisine düşüyoruz' başlığını koyan Türmen, şunları yazdı:
 

"George Orwell "Niçin Yazıyorum" başlığını taşıyan denemesinde, her yazarı yazı yazmaya sürükleyen dört nedenden söz eder. Bunlardan birincisi salt bencillik. Akıllı görünmek, kendisinden söz ettirmek, öldükten sonra anımsanmak gibi kaygılar.
İkincisi, estetik aşkı. Sözcüklerle ve onların düzenlemesiyle güzellik yaratmak.
Üçüncüsü, tarihsel iç güdü. Olayları gözlemlemek, gerçek nedenlerini bulmak ve onları gelecek kuşaklar için saklamak.
Dördüncüsü, siyasal amaç. Dünyayı belirli bir yöne götürmek, insanların yaşadıkları toplumla ilgili düşüncelerini değiştirmek isteği.
Bu nedenler, elbette yazarın kişiliğine göre, yazardan yazara değişir. Yazarın ruhsal durumuna göre bazen biri, bazen öteki daha ağır basabilir. Kendimle ilgili soruya yanıt olarak ise, bütün bu nedenlerin bulunduğunu ama her yazıda birinin daha egemen olacağını söyleyebilirim. Beni yazı yazmaya iten, bir neden daha var. O da düşünceleri ve duyguları tanımadığım, yüzlerini görmediğim insanlarla paylaşmak, onlarda o konu ile ilgili bir kıvılcım yaratmak... Sanki müzik çalar gibi. Buna özgür iletişim kurmak isteği de diyebilirsiniz.

Basın özgürlüğü ve Türkiye
Yazı yazmayı özgürce bir uğraşı olduğu için seviyorum. Yazı yazarken bir özgürlük alanına sahip olduğumu düşünüyorum. O nedenle kişisel özgürlük alanımı özenle korumaya, olanağı kadar geniş tutmaya çalışacağım. Ancak kişisel özgürlüğüm basının genel özgürlüğü ile yakından bağlantılı. Basın özgürlüğünün sınırlandırıldığı bir ülkede bireysel özgürlükten söz edilebilir mi?
Basın özgürlüğü ise son günlerde Turkiye'nin en temel insan hakları sorunlarından biri haline geldi. Basın özgürlüğünün tartışma konusu olması bile kaygı verici. Hele Başbakan’ın kendisi ile aynı görüşü paylaşmayan gazetelerin "eve sokulmamasını" istemesini basın özgürlüğü ile bağdaştırmak imkansız.
AİHM kararları Avrupa'da geçerli ortak değerleri ve standartları yansıttığı için önem taşır. Basın özgürlüğüne ilişkin AİHM kararlarına baktığımızda şu temel ilkeleri görüyoruz:

Politikacı hoşgörülü olacak
- İfade özgürlüğü demokratik toplumun temellerinden biridir. Bu özgürlük, sadece lehte olan ya da zararsız bilgi ve düşünceleri değil, aynı zamanda inciltici, şok edici, ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceleri de kapsar. Bu demokratik bir toplumun dayandığı çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereğidir.
Politikacı, siyasete girmekle bilinçli olarak, söylediği her kelimeyi ve yaptığı her işi gazetecilerin ve kamuoyunun dikkatli incelemesine açar. Bu nedenle daha geniş bir hoşgörüye sahip olmalıdır.
Kamuyu ilgilendiren konularda basını sınırlama alanı çok dardır. Kamuyu ilgilendiren konularda basını tartışmaya katılmaktan vazgeçirmeye yönelik önlemler ya da yaptırımlar AİHM tarafından kabul edilmez.
Basının kamuoyuna haber ve bilgi verme görev ve sorumluluğu yanında kamuoyunun da bilgi alma hakkı vardır.
Ayrıca AİHM birçok kararında, basının kamuoyunu bilgilendirme görevini yapmaktan vazgeçirmeye yönelen dolaylı önlemlerin bile, basın üzerinde doğuracağı olumsuz etkiler nedeni ile Sözleşme'nin ihlaline yol açtığı sonucuna varmıştır.
Son günlerdeki tartışmaların, Türkiye'yi ulaşmayı taahhüt ettiği bu standartların gerisine götürdüğünü görmek endişe verici."