Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 17 Aralık yolsuzluk operasyonları ortaya çıkan rüşvet iddilarına ilişkin dğerlendirmede bulunarak "Bakıyorsunuz dindar bir insan belediyededen ayrılıp şirket kuruyor, 3 milyon TL’lik yat alıyor. Belediyede memurken şirket kurup bunu yapıyorsan, bu parayı sen normal yollardan kazanmıyorsun. Bunun örnekleri çok arttı Türkiye’de. Dindarlık demek ki, rüşvet ve hileyle bir arada bulunabiliyormuş" dedi.
"Dindarlığın eminlik vasfı, güvenilirlik vasfı zarar gördü" diyen Tarhan, "Dindar diye bilinen insanlara bakıyoruz toplumda, yalanı rahat söyleyebiliyor. Bakıyorsunuz aynı zamanda namazını da kılan bir insan" ifadesini kullandı.
Milli gazeteden Nedim Odabaş'a konuşan Nevzat Tarhan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Hocam, Ramazan ayının bizim üzerimizde yaptığı olumlu, pozitif katkıları anlatır mısınız?
Ramazan ibadetleri, ibadetler arasında çok farklı bir yeri var. Bir ay boyunca sürüyor, bir olumlu hava oluşuyor, bir iklim oluşuyor. Dolayısıyla insanlarda bir psikolojik dönüşüm, sosyal dönüşüm oluyor. Toplumsal olarak bu katkının siyasete bile katkıları oluyor. Mesela, Ramazan ayında çok rastlarız, insanlar, “Oruçluyum, zor tuttum kendimi” psikolojisine girerler, “Oruçlu olmasam sana gösterirdim”… İçindeki kötücül duyguları, yalan söyleme, küfretme gibi duyguları, Ramazan olduğu için insanlara iç kontrol mekanizması kazandırıyor. Bu kontrol mekanizmasının olduğu yerde psikolojik dönüşüm, psikolojik dönüşümle birlikte sosyal dönüşüm geliyor. Psikolojik dönüşümün olması için öncelikle zihinsel dönüşümün olması lazım. Zihinsel dönüşümün olması için iyi doğru, kötü yanlış, uygun uygun değil, güvenli güvenli değil gibi beyinde bazı şeyler oluşuyor. Bundan sonra insanın duygularına yansıyor, daha sonra davranışlarına yansıyor. Bu şekilde kişide davranışsal bir dönüşüm sağlanıyor. Bu bir insanda yeniden arındırmadır. İnovasyon var biliyorsunuz. Özellikle yönetim danışmanlığında kullanılan, özellikle yenilikçilik olarak biliriz. Bir kimse, yüzde 15 kuralı var inovasyonda, bir insan iş yapıyorsa 15 saat, 1.5 saatte o işle ilgili düşünsün isteniyor. Yaptığı işin aşağı yukarı, yüzde 15’ini düşünmeye itmesi gerekiyor. Ramazan’da o insanın hayatında bir inovasyondur. Yüzde 15 kuralını hayata geçirmektir. 12 ay sana verilmiş bir hayat var, hayatın bir ayını yaptıklarınla ilgili düşünme, varoluş sorgulaması yapma. Ramazan insanın psikolojik hayatına, sosyal hayatına değişim ve yenilik katmak için, ibadet formatında verilmiş bir sunumdur. Bu sebeple Ramazan’ı değişim ve dönüşüm için bir fırsat olarak düşünmekte fayda var. İnsanın Ramazan’da bunu başarabilmesi için, dur düşün yeniden başla yapması lazım.
Davranışlarımız nasıl olmalı?
Ramazan ayında insanın eşine, çocuklarına nasıl davranırımın sorgulamasını yapması lazım. İnsanın zihninde kısıtlayan şeyler alışkanlıklardır. Alışkanlıklar bir gardiyan gibi zihnimizde bizi tutar. Parmaklık gibi tutar. Yeni şeyler yapmamızı engeller. Doğru alışkanlıkları, düşünce alışkanlıkları yerine koymamız için fırsattır Ramazan ayı. Bunun için de insanın bunu istemesi lazım. Bunun için de Ramazan’ı yaşam inovasyonu olarak kabul etmesi gerekir. Bunu düşündükten sonra diyelim, insanın hayattaki başarısı için mutluluğu için ne lazım, toplum olarak biz girişimciliği yüksek bir topluluğuz. Fakat bir riskimiz var toplum olarak, aceleci bir toplumuz. Başlıyoruz, ama yarım bırakıyoruz, Anadolu insanının bir özelliğidir bu. Bu aslında sebatsızlık, sabır eksikliğiyle ilgili bir şey. Ramazan’ın en büyük özelliği, sabır, tahammül eğitimi veriyor insana. İnsan canı istiyor bir şeye başlıyor ama, sabır öyle bir duygu ki, sabır acıdır, ama meyvesi tatlıdır. Sabır, oturup beklemek değildir. Sabır, doğanın hız ve ritmini uygun davranmaktır. Nerde duracaksın, nerde hızlanacaksın? Bütün bunları sabır eğitimi tarzında Ramazan’da, açlık duygusunu eğiterek bunu yapıyor. Açlık duygusu insandaki en temel duyguların temelinde bir duygudur. Açlığını kontrol etmeyi başaran bir kimse, hayatını kontrol etmeyi de başarıyor. İçersindeki arzu dürtü, açlık, cinsel dürtüleri denetleyebilmek, başkasına kötülük yapmamayı denetleyebilmek, öz denetim duygusunu geliştirmek için, nasıl bir saatin zembereği vardır, o saatin motorudur, bir araba neyse ona hareket veren, enerji veren odur, insandaki açlık duygusu, insandaki duyguların zembereğidir. Duyguların santralidir. Bu duyguyu kontrol etmeyi başaran, hayatta nerde duracağını, nerde hızlanacağını bilir. Obezite neden bu çağın sorunu. Çünkü obezite insanın yeme duygusunun kontrol etme duygusunu kaybetme duygusudur. Neden Amerika obez. Çünkü, Amerika 5 dünyalı gibi tüketiyor. Şişman bir kedi gibi oldu Amerikalılar. Amerika’yı yürütenler dışarıdan gelen beyinler. Amerikalılar kolayla, hamburgerle yiyip içip yatan obez bir toplum. Obezlik nasıl bir açlık tokluk duygusuysa, psikolojik obezlikte var. Hoşuma giden iyidir, hoşuma gitmeyen kötüdür diyorsa bir insan, kafasında açlık-tokluk duygusu zemberek bir duygudur dedik, bunu kontrol etmeyi başaran bir süre sonra, faydalı-faydasız, geçerli geçersiz hayatıyla ilgili karar vermesini sağlamak, beyninin karar mekanizmasının temel duygusu yeme dürtüsüdür. Yeme dürtüsünü kontrol eden bir insan, açlık-tokluk dürtüsünü kontrol eden bir insan zamanı da iyi yönetiyor, parayı da iyi yönetiyor, hayatı da iyi yönetiyor. Bu nedenle Ramazan bu dürtüyü kontrol etmeyi öğretiyor Ramazan insana. Bunun getirdiği sabır ve tahammül eğitimi. Bunu duygusal zeka eğitiminin bir parçası olarak görüyoruz. Sebatlık eğitimi… Zihinsel esneklik öğretiliyor insana, nerde nasıl davranacağını bilebilmek. Gerektiği zaman aç olmayı, gerektiği zaman tok olmayı başarabilmek. Devamlı obez olup atıştırmak değil, esnek olabilmek.
'Dindarlığın İzzeti Zarar Gördü'
Hocam, bazı duygularımızı, bazı hasletlerimizi kaybettik. Kaybettiğimiz toplumsal hasletlerimizin Ramazan’la birlikte ortaya çıkması, toplumun genetik kodlarına yerleştirilmesi noktasında neler yapabiliriz?
2014’ün Ramazan’ı düşünürsek. Biz toplum olarak dindarlığı seviyoruz. Bir insan ibadetini yapmasa bile, dindarlığı seviyor. Ama, diyebiliriz ki, dindarlığın izzeti zarar gördü 2014’de.
Nasıl zarar gördü hocam?
Dindarlığın izzeti şurdan zarar gördü. Dindarlığın eminlik vasfı, güvenilirlik vasfı zarar gördü. Nasıl zarar gördü? Dindar diye bilinen insanlara bakıyoruz toplumda, yalanı rahat söyleyebiliyor. Mesela, belediyede muhasebecilik yaparken, belediyeden ayrılabiliyor, dindar bir insan. Bir şirket kuruyor, bakıyorsunuz 3 milyon TL’lik yat alıyor. Belediyede memurken şirket kurup bunu yapıyorsan, bu parayı sen normal yollardan kazanmıyorsun. Bunun örnekleri çok arttı Türkiye’de. Dindarlık demek ki, rüşvet ve hileyle bir arada bulunabiliyormuş. Bakıyorsunuz aynı zamanda namazını da kılan bir insan. Dinin iki boyutu var, bir zarf gibi. İbadet kısmı var. Portakalın kabuk kısmı ayrı, öz kısmı ayrı. Kabuk kısmı olmayınca portakal hızla bozulur, ama içi yoksa da önemi yoktur. Dindarlıkta da böyle şekil kısmı var. Ritüeller var. Bu dindarlık var devam ediyor ama özü yok. Böyle bir dindarlıkla biz karşı karşıyayız. Şeklen devam ediyor, ama özü yok. “Kur’an güzel ahlaktır” buyuruyor Hz. Peygamber. Bakıyorsunuz, bir insan hem dindar, hem de güzel ahlaklı değilse, bunların bir arada olabileceği gibi bir izlenim varsa, bu yapılan yolsuzluktan daha tehlikelidir. Dindar insan yolsuzluk yapabilir, dindar insan yalan söyleyebilir, dindar insan komplo kurabiliyor, kumpas kurabiliyor, söyledikleriyle yaptıkları uymayabiliyor, en yakınına bile hile entrika yapabiliyor, adaletli davranmıyor şeklinde bir algı oluşuyor. Kur’an-ın dört vasfı vardır, tevhid, nübüvvet, ahiret ve adalet. Dünya saadeti adaletle olur. Adaletin olduğu yerde zulüm devam etmez bizim inanç sistemimizde. Bu sebeple, adaleti önemsemediği tarzında toplumda dindarlığın algısı değişmeye başladı. Konuştuğum insanlar, “Biz dindar insanlara da mı güvenemeyeceğiz?” diyorlar. Toplumda bu algı var çok tehlikeli. Bu algının yerine gelmesi için, kendisini dindar hisseden insanlar dindarlığıyla ilgili bu Ramazan’da şunu yapsınlar, “Ben dindarlığıma uygun yaşıyor muyum, yaşamıyor muyum?” diye düşünsünler. Dindarlığımı hayata geçirebiliyor muyum, geçiremiyor muyum, özüm sözüm bir mi değil mi? Bunu sorsunlar. Bir insanın özü ile sözü bir değilse, o insan münafıklık bir aradadır.
Hocam, Ramazan aynı zamanda toplumsal empatiyi de sağlıyor. Bu noktada değerlendirmeleriniz ne olacak?
Ramazan sosyal bir ibaret aynı zamanda mali bir ibadet. Hem bireysel, hem mali. Zekat her zaman vardır, ama Ramazan’daki zekat çok daha kıymetli olduğu için herkes zekatını Ramazan’da vermeye çalışır. Bu zekatın sevabını daha da artırır. Ramazan’da insan hayatta diğer insanlarla aynı gemide olduğunu hissediyor. Aynı gemide yolcuyuz biz. Aynı gemide yolcu olduğu hissini alan insan, otobüsün kendisine ait olmadığını hissediyor. Tek yolcu olmadığını düşünüyorsunuz. Böyle olunca başkalarının da ihtiyaçlarını dikkate alırsın. Aynı gemide yolculuk etme duygusu çok önemli. Gemide bir mühendisin acısı ızdırabı kaptan için çok önemliyse, gemideki diğer insanlar da aynı fabrikanın çarkları gibi olduğunu hissederler. Onun için bitkilere, ağaçlara, kuşlara bile sadakat gösteririz. Sümbül Efendinin hikayesi hep unutulur. Kocamustafapaşa’da Sümbül Efendinin hocası, herkes zikir yapmayan bir hediye getirsin diyor. Sümbül Efendi de kırılmış sönmüş, solmuş bir sümbül getiriyor. Herkes gülüyor, insan şeyhine bunu mu getirir diye. Hepsi ibadet ediyordu, zikir çekiyordu, bir tek bunu bulabildim diyor. Böylece adı Sümbül efendi kalıyor. Bitkilerin bile dilinden anlıyor. Bu insan bırak başka insanların dilinden, bitkinin duygusunu bile göz önüne alma duygusu veriyor Ramazan insana. Bunun için en çevreci din İslam dinidir. Kıyamet koparken bile elinizdeki fidanı dikiniz diyen bir dindir. Ramazan böylece insanın sosyal dokuya saygı duymasını sağlıyor. Eğer tevhide inanıyorsanız, her şeyi Allah’a bağlantı kurarak seviyorsunuz. Her şeyin Allah’la bağlantısı var. Allah için seviniz…Bir şeye kızacaksanız bile Allah için kızınız. Hakim birisine kızdı, kızdığı için fazla ceza verirse, adaletten uzaklaşır. Ben sana kızdım ama, sana kanunlar çerçevesinde ceza veriyorum diyebilmeli. Ramazan insana bu sosyal dokunun bir parçası olduğunu hissettiriyor, sosyal bilinç deniyor buna. Öz bilinç ve sosyal bilinç. Sosyal bilincin en önemli parçası empatidir. Ramazan bunun için bir empati eğitimi yapar. Başkalarının duygularını, başkalarının ihtiyaçlarını dikkate alma, başkalarının haklarını dikkate alma.
'Alim olmak yetmiyor, arif olmak da gerekiyor'
Empatinin bizim kültürümüzde karşılığı diğergamlıktır. Hotgamlık, kendi hakkında gam kaygı hissetmek, diğergamlık başkaları hakkında gam kaygı hissetmek. Başkaları hakkında gam kaygı hisseden bir insan merhamet duygusu gelişiyor. Ve aynı zamanda kendi kişiliğini ve kimliğini de koruyor. Bugün toplumda merhamet duygusunun zarar görmesinin temel sebebi bencilliktir. Nefis terbiyesi… Alim olmak yetmiyor, arif olmak da gerekiyor. İnsanın, ilmini irfana çevirmek, marifetullaha çevirebilmenin metodlarını bulmak gerekiyor. Bu ay bunun ayı. 20 yüzyıl bilgi çağıydı, 21. yüzyıl bilgelik çağıdır. Bilgelik çağında insanlığı en güzel öğreten semavi öğretilere ihtiyaç var. Ramazan bunun için ahret pazarı için çok kıymetli bir ticaret. Ahretini kazanmak isteyen bu pazardan, bu panayırdan çok faydalanmalı. Çok kazanmalı.
'Toplam başarı hayatın sonunda belli olur'
Resulullah (sav) bir kişi için, “Bu kişi münafıkları biliyor” diye söylemiş. Münafıkların namazı kılınmıyor… Hz. Ömer (ra) şimdi, o kişinin kimin cenaze namazını kılıp kılmadığını takip ediyor. Ve hep korkuyor, “Ben de onların arasında olacak mıyım?” diye. Hz. Ömer (ra) gibi birisi bile havf ve reca arasında. Psikolojide bunun karşılığı şudur. Bir insanın başarısı anlık başarı değildir, toptan başarıdır. Toplam başarı, hayatın sonunda belli olur. Bir insanın ehli necat olup olmadığı, ahretini kurtarıp kurtarmadığı, cennetlik cehennemlik olup olmadığı şu an belli değildir. Hiç kimse ben ehli necatım, ben öbür dünyam garantidir diyemez. Bunun için ümit ve korku arasında olmak lazım, bu insanı uyanık tutar. Sürekli korku ile ümit arasında olup gereğini yapacaksınız… Hayat yolunda ilerleyeceksiniz. Biz dünyada böyle bir yaşantıyı başarabilmemiz gerekiyor. Öbür hayat garanti gibi bırakırsanız kendinizi, trafikte uyuyan şoför gibi olursunuz, aşırı korkarsanız, panik yapıp aracı kullanamazsınız. Hayat yolunda ilerlemek trafik yolunda ilerlemek gibidir. Devamlı soğukkanlı olmalıyız.