Cumhuriyet yazarı Prof. Ahmet İnsel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da sık sık dile getirdiği "PKK, IŞİD, FETÖ bunların hepsi aynıdır, terörün vatanı olmaz" söylemini eleştirdi. İnsel, "Gülen cemaatine atfedilen suç eylemleriyle herhangi bir karşılaştırma yapılması mümkün değil. PKK’nin terör eylemlerine de başvuran, silahlı mücadele yürüten bir siyasal örgüt olması, onun ne IŞİD’le ne de iddia makamının FETÖ olarak adlandırdığı örgütle aynı siyasal, örgütsel ve kriminel düzlemde ele alınmasını mümkün kılar" diye yazdı.
Ahmet İnsel'in "IŞİD’i perdelemenin siyasal sorumluluğu" başlığıyla yayımlanan (23 Ağustos 2016) yazısı şöyle:
Dün Tayfun Atay, Cumhuriyet’te “IŞİD farkı” başlıklı yazısında iktidarın ve medyasının IŞİD’e atfedilen kanlı eylemler karşısında sergilediği ikircikli tavrı çok güzel özetledi. Katliamın failleri IŞİD militanları olunca, AKP iktidarının “kültürel-ideolojik lehçeleri” tutukluk yapıyor. En son Gaziantep’te düğün eğlencesini hedef alan intihar saldırısında olduğu gibi, kendini İslam Devleti olarak adlandıran örgütün militanlarının yaptıkları hunhar katliamları adlı adınca kınamakta, lanetlemekte zorlanıyorlar. PKK, şiddet yöntemleri kullanan başka örgütler veya daha yeni olarak FETÖ söz konusu olduğunda kullandıkları ağır suçlayıcı değerlendirmeleri, kendini İslam Devleti olarak tanımlayan örgütün militanlarına sıra gelince kullanamıyorlar. Çünkü işin ucu bir yerden kendi ideolojik zeminlerine dokunuyor.
Burada gerçekten ciddi bir sorun var. Türkiye’de güvenlik güçlerinin IŞİD militanlarının varlık ve faaliyetlerine daha duyarsız kalmasının, yargının da yakın zamana kadar başka konularda göstermediği anlayışlı tavrı bu konuda göstermesinin arkasında, IŞİD’e yönelik bu ideolojik-kültürel yakınlıktan kaynaklanan ikircikli tavır yatıyor. Sadece iktidar partisi ve yöneticileri değil, Sünni Müslümanların çoğunluğu için geçerli bu tavır.
Örgüt adı yok
AKP çevresi ve medyası, başta fahri başkanları olmak üzere, IŞİD’in eylemleri söz konusu olduğunda, bunu genel bir terör ve terör örgütleri lanetlemesi içinde dile getirmeye özen gösteriyorlar. Ankara Garı katliamında Tayyip Erdoğan’ın icat ettiği“kokteyl terör” kavramı bunun zirve noktasıydı. Şimdi de Başbakan, “Bu alçak terörörgütünü, adı ne olursa olsun, biz, millet, devlet ve hükümet olarak onunla mücadelemizi sürdüreceğiz” derken, örgütün adını telafuz etmemeye özen gösteriyor. AKP’nin sözcüsü Yasin Aktay, son noktayı koyup, “Bütün terör saldırıları tek elden yönetiliyor” cevherini yumurtlayıp terörün kimliğinin hiç önemli olmadığını ilan ediyor. Hepimizin güvenliği açısından, umarız ki güvenlik güçleri de benzer şekilde düşünmüyorlardır. Birçok örgütün farklı saik ve yöntemlerle, farklı hedeflere yönelik birbirinden farklı terör ve şiddet eylemlerini tek potada eriterek, bunların eylemlerini engellemeye çalışmıyorlardır!
Kendini İslam Devleti olarak adlandıran örgütün Türkiye’deki hücrelerinin eylemlerinin türü, amacı, hedeflediği kitle itibarıyla, örneğin Gülen Cemaati’ne atfedilen suç eylemleriyle herhangi bir karşılaştırma yapılması mümkün değil. PKK’nin terör eylemlerine de başvuran, silahlı mücadele yürüten bir siyasal örgüt olması, onun ne IŞİD’le ne de iddia makamının FETÖ olarak adlandırdığı örgütle aynı siyasal, örgütsel ve kriminel düzlemde ele alınmasını mümkün kılar.
Meclis’e ret
Böyle bir birleştirme yapmanın nedeni cehalet veya sergilenen vahşetin büyüklüğü karşısında yaşanan akıl tutulması değildir. Dikkat edilirse, fail İslam Devleti adlı örgüt olunca, kasıtlı bir karıştırma, olguları koyu bir sis perdesi arkasında görünmez, ayırt edilmez kılma işlemi yürütülüyor. Sadece sözde kalmıyor bu tavır. AKP iktidarı, Gülen Cemaati ile ilgili olarak CHP’nin Meclis’te verdiği birçok araştırma önergesini yıllarca reddettiği, sorulan soruları cevaplamadığı veya açıkça yalanladığı gibi, son üç yılda CHP ve HDP’nin ayrı ayrı verdikleri IŞİD’in Türkiye’deki yapılanmasının araştırılmasını talep eden araştırma önergelerinin hepsini reddetti. IŞİD’in Meclis’te tartışılmasını, bu örgüte karşı alınan önlemlerin değerlendirilmesini ve belki başka önlem önerilerinin dile getirilmesini engelledi.
Bunlar yapılsaydı, IŞİD’in eylemleri engellenirdi gibi budalaca bir iddiada bulunacak değiliz. Ama iktidarın bu tavrının en azından bir ideolojik yakınlıktan kaynaklanan rahatsızlığa işaret ettiği açık ve bu, IŞİD’e karşı güvenlik güçlerini, yargıyı ve genel olarak devlet organlarını daha duyarsız kılıyor. IŞİD’in eylemlerinin engellenememesi konusunda iktidarın omuzlarına nesnel olarak ağır bir siyasal sorumluluk yüklüyor. Bunu “DAEŞ’in ipini izleyince bir ucunda PKK diğer ucunda FETÖ çıkıyor” laga lugasıyla örtmeye çalışmak, ancak o sorumluluğu daha da artırır.