HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin barajı aşamaması durumunda 7 Haziran akşamı istifa edeceğini açıkladı. Demirtaş, "Şu savunduğumuz program, yüksek demokratik çita, Türkiye toplumundan desteği alamıyorsa bu bizim hatamızdır" dedi.
"Türkiye hükümetsiz kalmamalı. Koalisyonlardan korkmamak lazım, koalisyon felaket değildir" diyen Demirtaş, "AK Parti, tek başına hükümet kuramayabilir. CHP-MHP koalisyonuna HDP'nin destek vermesi çok zordur. Seçim sonrası hükümetsiz kalınmaması için fedakarlık yapabiliriz" ifadelerini kullandı.
Demirtaş, polisin evine gelip içeri girmeye çalışmasının ardından, hemen ertesi gün, ikinci bir ekibin daha gelerek site duvarına asılı parti bayraklarını indirmeye çalıştığını açıkladı.
Demirtaş, polisin yaptığı ikinci baskını şöyle anlattı:
"Ertesi günde şöyle bir şey yaşanıyor. Benim oturduğum sitede bir kaç tane HDP bayrağı asılı. Polis ekibi geliyor 'indireceksiniz' diyor. Güvenlikçiler de diyor 'burası genel başkanın oturduğu site'. 'Hayır' diyorlar, 'genel başkan falan tanımayız, yasak asamazsınız'. Bir saat sonra emniyet il müdür yardımcısı arıyor, kusura bakmayın yanlış anlaşılmış, sayın genel başkana söyleyin, böyle bir şey olmayacak diyor. Bir tuhaflık bir yerde bir şeyler var."
Demirtaş Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, "Kürtler Türkçeyi teneffüste güreşe güreşe öğreniyor" sözüne de yanıt verdi: Evet ben de güreşerek Türkçe öğrendim!
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş NTV canlı yayınında Oğuz Haksever, Mete Çubukçu, Mustafa Karaalioğlu ve Murat Yetkin'in sorularını yanıtladı. Demirtaş'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Eve polis baskını
"Kapıyı aç da bir yüzünü görelim diyor. Ben de kapıyı açamam diyorum. Kapının arkasından kimlik gösteriyor ama. Akşam 8.30-9.00 suları. İki kızım ve eşimle evdeyiz. Çok ısrar ediyorlar ama. Ben de 'polisseniz bu evin kime ait olduğunu biliyor olmanız lazım' diyorum. 'Ben vali beyle görüşeyim' diyorum, 'valiyi arayacakmış' diyorlar. Ben de 'kötü niyetliyseniz herhalde kim olduğumu biliyorsunuz. Birazdan kapıyı açtığımda şok olacaksınız herhalde' dedim.
Koruma görevlisi arkadaşlarım yukarı çıktılar. Ben kapıyı açınca görünce şok oldular. Birinci, benim evime gelen ekibin hatası var. O evde kim oturuyor 30 saniyede kim olduğunu anlarlardı. Telsizle sorabilirler, bunu da sormuyorlar. Normal bir yurttaşın kapısına da gitseniz o şekilde davranılmaması lazım.
Sonra koruma görevlisi arkadaşlar müdahale edince, kendilerini net olarak tanıtacak kimliği çıkarmıyorlar. Polis olduklarını tanıtacak bir şey yok. Biri bana bakarak sakız çiğniyor. 'Bu nasıl polis' dedim ya, böyle polis mi olur? 'Benim adım şu' diyor... 'Kusura bakmayın gideceğiz' dediler. Vali bey ilgilendiler, gelenler resmi polis fakat anlaşılıyor ki onlar da yanlış yönlendirilmişler.
Seçime bir ay kala bu şekilde bir olayın yaşanması tesadüf olmayabilir, iyi araştırılması lazım. 155'te görevli, ihbarı alan polisin açığa alındığı söylendi.
Beş gün önce yaşanmış olay ben bunu gündemleştirmedim de. Özel olarak gündeme de taşımadım ben. Seçime bir tansiyonu yansımasın diye. Ama iyi soruşturulması lazım. Şahsımla ilgili mevzu değil bu sadece.
Ertesi günde şöyle bir şey yaşanıyor. Benim oturduğum sitede bir kaç tane HDP bayrağı asılı. Polis ekibi geliyor 'indireceksiniz' diyor.
Güvenlikçiler de diyor 'burası genel başkanın oturduğu site'. 'Hayır' diyorlar, 'genel başkan falan tanımayız, yasak asamazsınız'. Bir saat sonra emniyet il müdür yardımcısı arıyor, kusura bakmayın yanlış anlaşılmış, sayın genel başkana söyleyin, böyle bir şey olmayacak diyor. Bir tuhaflık bir yerde bir şeyler var. "
Murat Yetkin: Buraya gelirken, sizinle kadınlar selfie çektirmeye çalışıyorlardı.
Hayır erkekler de vardı. Yuvamı yıkacaksınız.
Murat Yetkin: Biz hafif kıskançlıkla da bakıyoruz. Başak hanım ne diyor?
Eşim çok memnun değil doğrusu. Bu kadar ilgi görüyor olmak herhalde hiçbir eşi çok memnun etmez. Siyaseten oy getirmesi eşimi memnun eder, şahsen ilgi görüyor olmam... Şahsen ben de memnun olmam diye düşünüyorum.
Baraj meselesi.. Kamuoyu yoklamaları yaptırılıyor. Baraj geçildi mi geçilmedi mi sorusu. İkincisi, sizin bir demeçlerinizde yer verdiğiniz kalıcı olarak HDP'ye oy verecek bir kitle, bunlar kim? Bir de sizin talep ettiğiniz barajın aşılması için "emanetçi" kesimler kimler? Hangi kesimlerden oy bekliyorsunuz?
Bizim yaptığımız araştırmalarda yüzde 10'un biraz üstü görünüyor. Ama kanaatimce yüzde 12-13'leri bulmak lazım. Barajın altında değiliz ama sınırda, kritik bir nokta diyebileceğimiz bir yerde duruyor HDP.
Fakat 'HDP'ye oy verebilirim' diyenlerin oranı yüzde 30 oranında. 'HDP'ye sempati duyuyorum' diyenlerin oranı da yüzde 52 civarında. Bu çok kıymetlidir bizim için.
Bunları oya dönüştürmek önümüzdeki 25 gün boyunca bizim görevimiz, işimiz. Ama bahsettiğiniz bir kaç nedenle HDP'ye oy veren kesimler var. Birincisi mücadelemize yürekten inanan ve çok gerekçeden dolayı partimize oy veren kitle var. Bunlar yüzde 9-9,5 civarında HDP'ye oy veriyordu.
Son 1-1,5 aydır seçim beyannamemizden dolayı da 'evet ben HDP'ye oy verebilirim' diyen yüzde 1 kadar seçmen kitlesinin partimize yöneldiğini görüyoruz.
Bir de "HDP'nin programı fena değil ama HDP barajı aşsın ve Türkiye HDP'siz bir parlamentoya uyanmasın, AKP de bedavadan milletvekili kazanmasın" diyen bir kitle var. Fakat bunlar HDP'ye nefret duymuyorlar tabii ki.
Seçim beyannamemiz deyince, siz ısrarla Diyanetin kaldırılması meselesine neden bu kadar ağırlık veriyorsunuz? Türkiye’den böyle bir talep mi tespit ettiniz? Bu ısrarınız neden? Taksim-Kudüs meselesi de oldu.
Bizim öne çıkardığımız başlık Diyanet değil. Yüzlerce başlıktan birisi o. Biz din ve Diyaneti gündeme taşımadık. Cumhurbaşkanı başbakan ve AKP sözcüleri tarafından çarpıtıldığı için doğrusunu anlatmak zorunda kaldık. Aksi takdirde biz kampanyamızı din Diyanet üstüne çıkarmadık. Fakat yalanlara iftiralara da cevap vermek olmazdı.
Taksim, zorunlu din dersi, Diyanet meselesinde çarpıtıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı, inanç hizmetleri başkanlığı kurulmalı. Hükümetten emir almayan, kendi yapısı içinde devletten korkmayan bir din organizasyonuna ihtiyaç var. Bu dini ibadeti özgürleştirmektir. Dine yapılacak en büyük hizmetten söz ediyoruz. Yoksa biz din hizmeti yapmayacak, dini bitirmeye çalışıyoruz, bunu ne ima ettik ne bildirgemizde var. Hep böyle söylemeye çalıştılar. İşte bunlar kafirler, inancımızı, mezheplerimizi sorgulayan yuhalatan. Eleştirebilirsiniz, 'Hayır diyanet lazım bize. Sizin önerdiğiniz inanç hizmetleri kurumu yetersizdir' buradan eleştirebilirsiniz.
Daha iyi din hizmetlerini toplumda nasıl eşitlikçi şekilde verebiliriz politikasını tartışabiliriz. Ama böyle tartışılmıyor. "Bunlar din karşıtı, bunlar dinimize saldırıyorlar" deyip eline Kuran-ı Kerim'i de alıp meydan meydan dolaşmak, tam da eleştirdiğimiz konu budur.
Eğer barajı aşarsanız koalisyon konuşuluyor. Var mısınız?
Biz barajı aşarız ben buna eminim. Ama biraz daha yüksek oy alırsak bu ihtimal ortaya çıkar. Sayın cumhurbaşkanı birinci partiye görevi tevdi edecek. CHP ile AKP anlaşır mı bilemiyorum. Ama büyük olasılıkla ilk üç parti kendi içinden koalisyon çıkaracaktır diye düşünüyorum. Bizim AKP ile ortak hükümet programında anlaşmamız neredeyse imkansızdır.
Biz bütün geçmiş suçların, günahların ortaya çıkarılmasını isteyeceğiz. AKP bizimle nasıl hükümet kuracak? Türkiye hükümetsiz kalmamalı diyoruz. Kaos yaratabilir. Ekonomiyi, esnafı, çalışanları olumsuz etkiler. Dolayısıyla koalisyonlardan korkmamak lazım. Koalisyon bir felaket değildir. Ben hani diğer üç partinin bir hükümet kurabileceklerini, azınlık hükümetini, koalisyon hükümeti olabilir Türkiye’nin devam edeceğini düşünüyorum.
Sanki Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidar olamayacak ve sizinle kurarsa zor kurarız dediniz.
Tek başına hükümet olamayabilir.
Bu varsayımınızla sizinle olmazsa kiminle kurar?
Parlamentoya girme ihtimali olan dört parti görünüyor. Bizim dışımızda AKP, CHP, MHP’dir.
CHP, MHP, HDP koalisyonu zor görünüyor. Sizin CHP-MHP hükümetine destek vermeniz olabilir mi?
O da çok zor bir seçenektir. Ama şunu hep söylüyoruz. HDP sorumluluk duyan bir partidir. Ve seçim sonrasında 'Türkiye bir kaos yaşamasın' diye, hükümetsiz kalmasın diye biz üzerimize düşen fedakarca tutum sergileriz. Şartlarımız ilkelerimiz olur. Örneğin, oluşacak hükümet acil sivil bir anayasa yapmalıdır. Yapma sözü vermelidir. Parlamento derhal çalışmaya başlamalıdır. Barajı derhal kaldırmalıdır yeni hükümet. Erken seçim vaadiyle kurulmalıdır bu hükümet. Barajsız, yeni anayasası yapılmış bir Türkiye erken seçime gider.
Barajı aşarsanız zaten seçim sonrası, bu barajın anlamı kalmıyor.
Kalkması herhalde AKP’nin de işine gelecektir.
Sayın Erdoğan’ın bütün her şeyi başkanlık sistemi. Yeni anayasadan anlayışlar bu kadar farklılaşırsa nasıl olacak?
Şüphesiz ki temel konularda uzlaşma sağlanamadığı için yeni anayasa geçen dönem yapılamadı. Vatandaşlık tanımı, devletin idari modeli, ana dil meseleleri, yargının düzenlenme şekli, dört parti konsorsiyum sağlayamıyor. Ve AKP tek başına hükümet değilse, güç kaybederek girmişse, başkanlık sistemi tartışma dışıdır. Bir defa başkanlık sistemini kenara bırakacak AKP. Sonra oturacağız anayasayı nasıl yapacağımızı konuşacağız. Programda kendim yazdım diyor, hiçbir yerde de bize oy verin başkanlığı getireceğiz demiyor. Bana oy verin başbakanlıktan kurtulayım diyemez herhalde.
Yurt dışında ne tür çalışmalarınız var? Gidecek misiniz? İkincisi, bu seçimde siyaset konuşuyoruz ama alanlarda ekonomik ve somut vaatler yer tutuyor.
Bizim için bir parti için, barajı aşmak için hayati bir mevzu. 400 bin hedefi koyduk. Bu hedefi tutturabileceğimizi düşünüyorum. Avrupa programlarımızı önemli ölçüde tamamladık. Sakın kullanmamazlık etmesinler. Fakat oy güvenliğiyle ilgili kaygımız var. İsviçre Bern’de oylar kullanılıyor. YSK’ya itirazda bulunduk. Oyların sandığın akşamları saklandığı odanın üç kilidi var. Biri AKP, biri MHP biri konsolosluk temsilcisinde bulunuyor. O gün ne hikmetse AKP temsilcisi mitinge gidiyor unutuyor. O olmadan üç anahtar aynı anda olmadan kapının açılmaması lazım. "AKP’li üye yok" diyorlar. Konsolosluk görevlisi "bende yedeği var açalım" diyor. Meğerse bütün anahtarların yedeğinin konsolosluk görevlilerinde olduğu ortaya çıkıyor. Böyle bir rezalet olamaz!
Ekonomik programlarla ilgili meydanlarda adaylarımız çok konuşuyoruz. Medya seçicilik yapıyor. Polemikler daha çok öne çıkıyor. Din Diyanet tartışmaları öne çıkıyor.
Biraz önce bir tekstil atölyesinden geldim. "1800 lira asgari ücret keşke kabul edilse en azından nefes alırız" diye bekliyor. İşveren de onu dinliyor. İşçiden emek ücretini yükseltince, en azından o küçük üreticinin vergi yükünü azaltmak lazım. Ucuz enerji sağlamak lazım.
İşveren külfeti çalışanın üstüne yığıyor. Yani biz bunu anlattıkça, gençlere genç yaşam kartından söz ediyoruz. Biz iktidarda olsak da olmasak da bunu yapması lazım. Gençlerin cebinde çay içecek, internete girecek para yok. 15-25 gencin cebinde yaşam kartı olsun diyoruz. Türkiye’ye maliyeti de çok değil. En azından işsizse, öğrenciyse, her genç bilsin ki "cebimde 200 TL kart var" en azından.
Vicdani ret gençlerin çok arzuladığı bir şey. Zorunlu askerlik kalkmalı. Buradan asker sayısı yarı yarıya düşer diyoruz. Bu kadar askere de ihtiyaç yok Türkiye’de. Buradan askeri harcamaların kısılmasıyla birlikte 60 milyar tasarruf sağlanabiliyor. Asker sayısını yarı yarıya azaltınca, maliyet düşüyor. Bir de o gençler sosyal kamu hizmetinde gönüllü çalışıyorlar. Kreşte, okulda, huzur evinde, yetiştirme yurdunda gönüllü olarak hizmet sunuyorsunuz. YÖK’ün, üniversite sınavının kaldırılması, öğretmenlerin atanması kolay gerçekleştirebilir şeylerdir.
PKK’nın silah bırakmadığı ve bırakmayacağız diye açıklamalar yaptı. PKK’nın silah bırakmadığı bir ortamdan söz ediyoruz sayın Demirtaş…
Elbette ki seçim bildirgemizde o da var. Biz her koşulsa silahsız bütün sorunları çözeceğiz. Baraj altı baraj üstü bizim şartımız şurtumuz değil. HDP başarılı olursa bu silahların geri plana itilmesi konusunda büyük bir heyecan yaratacak. Biz zaten başarılı olursak ben silahsızlanma kongresi dahil tamamının tekrar gündeme geleceğini düşünüyoruz. Biz Türkiye’de şiddetsiz silahsız ortamı sağlayacağız. öyle bir ortamda böylesine askeri harcamaya da gerek kalmayacak.
Başarılı olursak "PKK’nın silahsızlanma kongresi gündeme gelecek" dediniz.
Daha kolay olacak. Ben altını çizerek, barajı aşamazsak da belki biraz daha zorlanırız ama yine başarırız.
Kandil’den gelen açıklamalar…
Sayın cumhurbaşkanının "masa yoktur", "çözüm süreci yürümez", "Dolmabahçe mutabakatı yanlıştı" söylemleri üzerine açıklamalar yapıldı. Seçim sonrasında herkes tekrar düşünecek. İzleme kurulunun oluşması, 10 madde de dahil herşeyin tartışılması konusunda yeni oluşacak parlamento çalışmalıdır.
Masa var mı?
Donmuş durumda.
Seçim sonucu ne olursa olsun siz masada kalmaya devam edecek misiniz?
Bu bizim sorumluluğumuz. Ama ortada taraflar bulunmazsa biz tek başımıza çözemeyiz. Sayın cumhurbaşkanı taraf da yok diyor. Hükümetin seçim öncesi, biz çözüm sürecinden vazgeçmeyiz diyorsa izleme kurulu ve Dolmabahçe mutabakatıyla ilgili ne düşündüğünü de açıklaması lazım.
İmralı ziyaretleri yapılamıyor, heyetlerimiz gidemiyor. Cumhurbaşkanı’nın arkasına dizildiler. Seçime kadar da bu durumun değişeceğini zannetmiyorum.
İmralı hattı tamamen koptu mu? İlla heyetlerin gitmesi mi gerekiyor?
Devlet cephesinden de bir gidiş yok. Duymadık.
Kırılgan gidiyor herkes dikkat etmeye çalışıyor. Fakat bir takım açıklamalar da var. Duran Kalkan’dan bir açıklama var. 'seçimden sonra kuzeyde savaş gelişebilir' diye bir açıklaması var.
Bizim her halükarda çatışmasızlık, ateşkes durumunu korumak için siyasetçiler olarak net durmamız lazım. Bizim işimiz savaşın çıkmasını beklemek değildir. Siyasetçilerin görevi o tür durumlara gelinmesin diye ısrarla barış pozisyonunu sağlamaktır. HDP’nin durduğu yer budur. Masayı devirmeden konuşabilir durumda sürdürmek gerekir. Ben seçim öncesi ve sonrası HDP’nin pozisyonunun değişmeyeceğini söyleyebilirim.
Konuştuğumuz sürecin sizin için nihai hedefi nedir? Çözümden siz ne anlıyorsunuz? 10 maddelik metin vardı ama somut olarak ne olduğunda HDP için çözüm nedir?
10 maddelik gelen metin Öcalan’dan gelen metin değil, ortak mutabakat metniydi bunu belirtmek lazım. Yeni özgürlükçü sivil bir anayasa. Bunu Türkiye’ye yapabileceğimiz en büyük iyilik olduğu ortada. 10 maddelik mutabakatta da var. İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü… seçim barajı, herkesin kendi kimliğiyle dernek vakıf kurabilmesi, ana dil hakkı, ana dilde eğitimin serbest bırakılması, yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel yönetimlere yetki devri yapılması, kadın özgürlüğü, çevre duyarlılığı… Ve tabii ki özgün olarak da geçmişte yapılan hatalarla eksiklerle ilgili çalışmanın yapılması lazım. Geçmişte yaşanan hatalar, işlenen suçlar tekrar etmesin diye bir helalleşme gerekir. Elbette ki silahsızlanma. Bütün bunlar birbiriyle entegreyi gerektiren ve parlamentonun onayından geçmesi gereken, bütün bunlar gerçekleşince Kürt sorunu da çözülmüş olacak. Kürt sorunu çözülmez ama üç günde çok önemli hamle yapılabilir.
Bu lisan, ana dilde eğitim sizin vurguladığınız bir şey. Geçen bilgisayar eğitiminde ana dil diye vurguladınız. Nabi Avcı açıklama yaptı. Anadolu ajansı aynen geçmiş, “Tamam İngilizce konusunda çok başarısızız. Fakat yabancı dil eğitimi konusunda Türk maarifinin çok başarılı olduğu bir alan var. Biz Kürt çocuklarına Türkçe'yi çok iyi öğretiyoruz. Nasıl öğretiyoruz? Öğretmeye kalkmadığımız için öğretiyoruz. Onlar okullarda teneffüste oynarken güreşirken Türkçeyi de öğreniyorlar” demiş. Siz Türkçe grameri iyi kullanan bir siyasetçisiniz. Güreşirken mi öğrendiniz?
İlkokul üçüncü sınıfta güreşe güreşe öğrendim, kaptım Türkçeyi. Hepimiz güreşe güreşe, teneffüste özellikle Türkçemizi geliştirdik. Kendisi iyi güreşememiş demek ki. Şakası bir yana, bunu söyleyen bir Milli Eğitim Bakanı. Gönül isterdi ki bunlara kendisi de inanıyor olsaydı. Bir Milli Eğitim Bakanı böyle konuşmamalı. Herkese zorla Türkçe öğretildi ya. Yasa gereği. Ana dilde eğitim yasaktır. Cezaevlerinde “Türkçe konuş çok konuş” diye tabelalar duruyor hâlâ. 12 Eylül'ün işkence yöntemiydi. Ortada kültürel soykırım var. 20 milyonu kendini Kürt olarak tarifliyor, siz bu dili hâlâ ana dil olarak kabul etmiyorsunuz.
Kürtçe televizyonlar, şarkılar diyorlar. Eğitim bakanı bunların üstüne söylüyor herhalde.
Bunları bir kenara atmayalım, önemsiz deyip kenara atmayalım. Kıymetli işlerdir. Üç gün önce Almanya’da cumhurbaşkanı diyor ki, “Ey yurttaşlarım ana dil çok önemlidir. Dilin eğitimi olmazsa kaybolur. Eğitim dili olmazsa o dil kaybolur” Almanya’daki Türklere söylüyor bunu. Böyle vicdansızlık olur mu?
Nabi Avcı zannediyorsa ki Kürtler isteyerek Türkçeyi çok iyi öğrendi, zannediyorsa yanılıyor. Keşke Türkçe dışında 10 dil daha konuşabilseydim. Ana dilimi konuşamamaktan utanıyorum. Keşke ben ana dilimi Zazacayı Türkçe kadar iyi konuşabilseydim. Türkçeyi de iyi konuşmaktan utanmıyorum. 10 dil konuşabilseydim. Ama ana dilin reddedilmesi üzerine zorla Türkçe eğitim yaptırılması, güreşirken öğrenilmiş şey değil. Kürtler 100 yıldır devletle güreşiyorlar ana dilini kazanmak için.
HDP’nin barajı aşması, silahsızlanma kongresi için ön şarta mı dönüştü?
İma bile etmedim Mustafa Bey. Baraj aşılmasa bile… Ama diyorum ki barajı aştığı zaman bu program, bu herkese moral verir. PKK’da mesajı daha net alır ve der ki Türkiye HDP’den demokratik siyaset yapmasını istiyor, barışçıl yöntemi istiyor. Bunu görür PKK yönetimi de. Bütün ortadoğuyu Türkiye’yi izliyorlar, onlar da buna kıymet verecektir diyorum.
Sizi gençlerle görüyoruz sık sık. ODTÜ de Boğaziçi’nde, saz çalış seçim şarkısını dillendiriyorsunuz. Tabi ki bir seçim süreci sonuç olarak. Bu gençlerle olan diyalog, yeni seçmen olan insanlara bir hitap etmek ve oradan oyları da almayı mı amaçlıyor. Daha genel bir politika mı?
Bazen izliyorum, AKP sözcüleri, bir üst akıl var demirtaş’ı parlatma projesi, paraleller var. Demirtaş parlatılıyor, barajı geçtirecekler, akp hükümeti kuramasın diye kaos senaryosu çiziliyor. Dışardan biri olsam inanacağım. Kendisi benim. Benim arkadaşlarım planlarken şöyle planlıyorlar, siz olduğunuz gibi olun biz sizi takip edelim, biz sizi çekelim. Ajansımızda bunu istiyor. Aman hakikiliğinizi bozmayın diyorlar. Biz de onu yapıyoruz. Ben adalara’a defalarca gittim. Benim seçim bölgem ayrıca. Halkla iç içeliğimizi samimiyetimizi bozmayalım. Seçmenin gözünde ille hoş görünmek için ekstra bir çabaya gerek yok. Biz zaten buyuz. Çok mütevazı bir çabayla gerçekliğimizi gösteriyoruz. Yüzlerce milyar harcanarak yapılan prodüksiyonlar gölgede kalıyor.
İnsanlar kendini seviyor aslında, kendini görmeyi seviyor.
İddianız hep şeydi, biz aslında Türkiye partisiyiz. Ama oralarda maya tutmadı burada tuttu. Daha önce yapamadınız da şimdi yapabildiğiniz neydi?
Bir defa çözüm süreci silahların susmuş olması siyasete alan açıyor. Bir başka etken bence HDP biraz daha tabanda da genişleyen bir parti olarak kuruldu. Sadece kürtlerin etkin olduğu değil, çok farklı kesimlerin temsiliyetinin oluştuğu bir parti oldu. bu da karadenizden trakyaya kadar bütün yöneticiler yerelden seçildiler.
Sosyal medya.. geçmişte medya bize çok kapalıydı. Bizim elimizde medya gücü yoktur.
Mesela TRT yayınları var. Ne olmuş 42 gün. 29 saat başbakanı vermişler, 1,5 saat benim konuşmalarımı yayınlamış. Aramızdan 20 kat fark var. Sayın Erdoğan da 21,5 saat, 15 kat benden fazla faydalanmış. İş TRT’ye kalsa Türkiye bizi bilmiyor olacaktı. Daha şu dönemde TRT bir defa partimizden birini stüdyaya davet etmedi örneğin. TRT’nin kaç tane kanalı var. bizim vergilerimizle yayın yapıyor.
Görevi bırakırım
Siyasetçiler başaramıyorsa, gerçekten de kalıcı tutum sergilemeliler. Şu savunduğumuz program, yüksek demokratik çita, Türkiye toplumundan desteği alamıyorsa bu bizim hatamızdır. Eğer eş başkan olarak ben bunu anlatmayı, toplumu ikna etmeyi başaramamışsam, partim yüzde 10 barajını aşamamışsa, 7 haziran akşamı görevimi bırakırım. Bu sorumluluğumuzun gereğidir. O ben değilsem, Figen Hanım değilse, başka yönetim bunu başaracaksa ısrar etmenin anlamı yok. Şu program yüzde 10’un altında oy almışsa görevi bırakırım.
6-7 Ekim olaylarında bir travma yaşadık. Öncesinde sizin bir çağrınız oldu. talihsiz bir açıklamaydı belki bilmiyorum. Yasin Börü vakası yaşandı. Annesi açıklama yaptı, sizi suçlamaya devam ediyor. Orada ne oldu? kendi özeleştiriniz var mı? Yanlışınız var mı?
Keşke bizim dışımızda özeleştiri yapsaydı iktidar partisi. 52 insan öldü orada. Ve tamamının sorumluluğu bana yıkılmaya çalışıldı. Sanki güvenlik güçleri bana bağlı. Kusura bakmasınlar, biz kendi başımıza düşen, çok daha hassas davranılmalıydı, biz kendi payımıza düşen HDP olarak özeleştirimizi defalarca kamuoyuyla paylaştım. Ama 52 kişinin siyasi sorumlusu başbakan, tek bir özeleştiri vermiş değil. o 52 kişinin içinden, 4’ü başbakanın emriyle infaz edilen kişiler.
İki saat içinde çıktı, alçaklar hainler, bizzat benim talimatımla yapıldı dedi. Bu mudur yani? Gece gündüz Demirtaş mı özeleştiri verecek?
Ben hiçbir acılı annenin bana dönük eleştirisine cevap verme haddini de kendimde görmem. Ülkenin bütün acılı annelerin acısını yüreğinde hisseden bir insan olarak, anneye cevap verme hadsizliğine düşmem.