Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Ankara'da bir lobi faaliyeti olduğunu ileri sürerek "AK Partili kaynaklarımla yaptığım konuşmalardan öğrendim; 'Avrasyacılar' diyorlar" dedi. "Öyle ABD'deki İsrail lobisi gibi sıkı bir örgütlenme değil. Daha çok ideolojik saplantılarla çıkar ilişkilerinin yan yana gelmesiyle ortaya çıkan gevşek bir yapı. Gevşek ama etkili" ifadesini kullanan Yetkin, "Başkanlık artık Meclis gündeminde, idam ise bütün üst perde söylemlere karşın henüz resmi politika haline gelmedi. Ama gelmesi için çalışanlar var, Avrasya lobisi üyeleri bunlar arasında ve 10 Aralık saldırılarının bir yan ürünü olarak bu senaryolar güç kazanmışa benziyor" diye yazdı.
Murat Yetkin'in "PKK saldırısı, Avrasya lobisi ve ürperten senaryoya güç kattı" başlığıyla yayımlanan (14 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Ankara'da bir lobi faaliyeti var.
Öyle ABD'deki İsrail lobisi gibi sıkı bir örgütlenme değil.
Daha çok ideolojik saplantılarla çıkar ilişkilerinin yan yana gelmesiyle ortaya çıkan gevşek bir yapı.
Gevşek ama etkili.
Çünkü bu grubun içindekilerin Cumhurbaşkanına erişimi olduğu biliniyor siyaset ve ekonomi çevrelerinde.
Bu lobi 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ardından siyasetin gündemine oturan idam cezasının geri getirilmesi için de çaba harcıyor.
PKK'nın hayalet örgütlerinden TAK tarafından üstlenilen Beşiktaş katliamından iki gün önce, 8 Aralık'ta yayınladığımız "Ankara kulislerinde ürperten senaryo" yazısında bu grubun resmi politika olması için uğraştığı, ekonomi ve siyaset kulislerinde konuşulan senaryoyu şöyle özetlemiştim:
- İdam cezasını geri getirelim,
- Avrupa Birliği (AB) Türkiye'yle ilişkileri keser. Böylece hem ilişkiyi kesen biz olmayız, hem de AB'nin demokrasi-insan hakları çerçevesinin bağlayıcılığından kurtuluruz,
- Borsa çökebilir. Bu da yönetiminizi zaten "bizden olmayan" büyük şirketlerin ve yabancı sermayenin baskısından kurtarır,
- ABD ve NATO taleplerini kendi çıkarlarımızın pazarlığını yaparak kabul edelim. Bu da yönetiminize Batı'dan gelecek tepkilerin lafta kalmasını sağlar,
- Bu arada Başkanlık sistemi için daha güçlü bastırıp alın. Kendi iktidarınızda gerekirse Kürt sorunu dahil ülke sorunlarını siz çözmüş olursunuz.
Bu çizgiyi savunanlara Ankara'da bir isim takılmış olduğunu ben de bu yazıyı yazdıktan sonra, üstelik AK Partili kaynaklarımla yaptığım konuşmalardan öğrendim; "Avrasyacılar" diyorlar.
Kamuoyu Avrasyacılar tanımına aslında bundan on küsur yıl önce aşina oldu.
O zaman sözcüleri arasında dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç'ın da bulunduğu bir grup asker, bir grup NATO generali de denir, açıkça Rusya ve İran ile Batı ile olduğundan daha sıkı ilişki içinde olunmasını istiyordu; onlara Avrasyacılar deniyordu.
Sonra o ekip Ergenekon ve Balyoz iddialarıyla, şimdi söylendiği üzere Fethullahçı kumpaslarla tasfiye edildi.
Bugünlerde AK Parti iktidarında idam cezasının geri getirilmesinden Türkiye'nin AB'den çok Şangay grubuna katılmasına dek iddialı bir çizginin resmi politika haline gelmesini isteyenlere Avrasyacılar adı takılması da tarihin bir cilvesi olsa gerek.
İşte bu Avrasya lobisi senaryosunun 8 Aralık'ta yazılmasından sonra iki önemli gelişme oldu.
Birincisi, Başbakan Binali Yıldırım ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin anlaşması sonucu başkanlık rejimi getirecek anayasa değişiklik taslağının AK Parti tarafından 10 Aralık Cumartesi günü Meclis'e sunulması idi.
İkincisi de aynı gün, bir kaç saat sonra İstanbul'daki terör eylemi oldu; dün akşam saatlerine dek öldürülen canlar 44'e ulaştı, çoğu ağır 83 insanımız hâlâ tedavi altında.
Saldırı yurt çapında şimdiye dek görüşmemiş yaygınlıkta kitlesel bir tepki, üzüntü ve öfke dalgasına yol açtı.
İnsanlar hükümetten ve Meclis'ten artık terör eylemlerinin son bulmasını talep ediyorlar.
Teröristlerin hak ettikleri cezayı alması gerektiği konusunda ezici çoğunluğun herhangi bir sorunu yok.
Sorun bu mücadelenin de kararlılıkla ama demokrasi ve hukuk devleti sınırları içinde yürütülmesi gereğinde çıkıyor.
Bu açıdan Başbakan Yıldırım'ın bugün MHP lideri Bahçeli ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile terörle birlikte mücadeleyi tartışmak üzere buluşması önemli; en azından demokrasi içinde mücadele umudu tükenmemiş demektir.
Diğer yandan ise şehit polislerin cenaze törenlerinden alınan canların anısına düzenlenen yürüyüşlere dek idam cezasını geri isteyen sloganlar yükseliyor.
Dün Hürriyet Facebook adresi üzerinden yapılan canlı yayında sorulan sorular ve yapılan yorumların ciddi kısmı idam üzerineydi.
Ve bunların da ciddi bir kısmı, hemen hemen aynı kelimelerle "Başkanlık gelsin, idam getirilsin, terör biter" diyordu.
Sanki 15 Temmuz ardından ilan edilen Olağanüstü Hal polis ve askere gerekli yetkiyi vermiyor da gücü elinde toplayacak Başkan gelip sorunları çözecek gibi bir algı yayılıyor.
Hatırlanacak olursa, daha İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şehit sayısını dahi açıklamadan önce bazı kalemşörler Başkanlık gelecek dertler bitecek vaazına başlamışlardı sosyal medyada.
Başkanlık artık Meclis gündeminde, idam ise bütün üst perde söylemlere karşın henüz resmi politika haline gelmedi.
Ama gelmesi için çalışanlar var, Avrasya lobisi üyeleri bunlar arasında ve 10 Aralık saldırılarının bir yan ürünü olarak bu senaryolar güç kazanmışa benziyor.