Kültür-Sanat

Perihan Mağden 'Bir Başkadır'ı yazdı: Bu dizide tahammül edemediğim iki mesele var arkadaş...

"Dizinin içinde (görmeye alışık olmadığımız miktarda) akıl var"

17 Kasım 2020 11:31

Perihan Mağden*

Öncelikle, yazı vahim ''spoiler'' içerecek.
Diziyi baştan sona izlemeyenler okumasın.
Ayten Alpman'ın (savaş zamanlarında da pek bi kullanılan) İsrail'den aparttığımız şarkısı, hayatın natürel akışında her daim kulaklarında olanlar-
Yani Duygu Fırtınalaması İnsanları hele, HİÇ okumasın.
Zira onların Fırtınalı Gönüllerinde 1  Ferdi Özbeğen parçası etkisi yapmayacağı muhakkak.

Öykü Karayel'in muazzam bir oyunculukla canlandırdığı, ilkokul mezunu ama insanı suya götürüp susuz getirecek Meryem'in, Robertli Peri'yle terapi seansıyla başlıyor dizi.
Ve harbiden Meryem insanı bi daha da rahat bırakmıyor!
Berkun Oya 10 yıl önceki tiyatro eserinde bol bol bu Meryem tipini kullanmışmış zaten.
Tiyatroyla olan seviyeli ilişkim yüzünden, izlemedim.
Ama şunu peşinen söyleyeyim, ben 10/15 yıl önceki ben değilim.
(Aaaa yazı şahsileşti.)

''Bırakın başörtülü bacım üniversitesinde okusun!''dan-
''Bacım, şöyle bi az kenara çekil de, bi soluk alalım''a evrildiyse arada Memleket-
Berkun Oya'yı bu esnada saf ve temiz ''siyaseten en doğrucu'' hislerini ''deep- freeze''de saklayabildiği için-
Yürekten tebrik ederim. Samimiyim.

Bence dizinin en şahaneleri bu 2 kadın zaten.
Yalı Psikiyatrı (Robertli) Peri ile lafı istediği yere lastiklemeleri, tekrarları, soruları, bitmeyen çakallıkları ile-
Ağbisini de (belki hülyalı depresif ) Yengesinden de daha fazla delirtebilen Korkunç Meryem!
Öykü Karayel'e bunca alkış kıyamet esnasında, acayip bir sıkışmışlık, müthiş bir oyunculuk sergileyen
Defne Kayalar'ı es geçmeyi, haksızlık addederim.
Döktürüyor.

Dizinin içinde (görmeye alışık olmadığımız miktarda) AKIL var.
Diyelim handiyse 34 beden olan Defne Kayalar'ın 32 beden giysiler içinde büsbütün sıkıştırılmış, büsbütün soluk, silik, daracık verilmesini çok çok takdirle karşılamakla kalmadım-
Dizideki tüm giysiler akıl fikir eseriydi.
Meryem'in ayağında Nike görüp kıs kıssslanamıyorduk diyelim.

Ben diziye, eski filmlerin müziklerinin döşenmiş olmasını da, çok akıllıca buldum.
Bu müzikler, bizi derhal Çocukluk Duygulanmalarımızın Otobanına çıkartıyor zira.
O kadar seri ve sağlıklı duygulanmamızı temin ediyor ki-
İyice tekdüzeleşmiş günümüz müzik döşemeciliğinin, nasıl da bir israf, beyhudelik olduğunu düşünmeden edemedim.

Yalıdaki (ismi bir türlü hatırlanmayacak/ jenerik)  hizmetçilerden birinin ''Misafir odasının çarşaflarını değiştireyim mi?'' dediğinde-
Nur Sürer'in (Anne) ''Ne misafiri? Kızımın odası orası!'' demesi de mesela.
Böyle bir ayrıntılara aşırı dikkat, metne vakıf olma hali ve fevkaladenin fevkinde diyalog yazma yeteneği parıl pırıl parlıyor Berkun Oya'nın.
Bazı anlarda resmen gözlerimiz kamaşıyor.

Psikiyatr Peri'nin yanlışlıkla Hazal demesi de mesela Meryem'e.
Zira başörtülü demek, hizmetçi demek Yalı Kızı Peri için, peki de;
Yıllardır o korkunç Devlet Hastanesinde muhtemelen onlarca, yüzlerce başörtülü hastası olması gerektiği halde-
Nasıl BU kadar bakire kalmış bu konuda?
Hâlâ nasıl bu kadar şiddetli alerjik reaksiyon gösterebiliyor?
(Bunu çocukluğuna, aşırı seçkin-ci annesine bağlıyor terapi seansında.)
Bir sene önce de başörtülü bir hastası olmuşmuş, ona da böyle yakışıksız yaklaşmışmış.
Yiyip bitiriyor kendini Kamu Hizmetine Adamış Bir Ultra Zengin Kızı olarak Peri.

Abdi İpekçi Caddesi'nde  bir muayenehane açıp kendini korumaya almadığı, onca ince derisiyle Meryem gibilerle muhatap olup kendini her gün ateşlere attığı için kutluyoruz.

Ama ben de kimi eleştirilere katılıyorum: Yalı Sahipleri Tüsiad'ı ya / hem Rejime fevkalade eklemlendiler.
Berat Albayrak ekonominin dümenine getirildiğinde coşup taşan Güler Sabancı kadar mesutlar!
Hem de Londra'ya, NY'a taşındılar. Malta, Portekiz, Amerikan vatandaşı oldular.
Halk teve seyredip, Yılmaz Özdil'le morallerini bozmuyorlar.
Zira hiçbir Rejim, Yalı Oligarklarıyla morallerinin arasına giremez!
Öyle düzenlenmiş Memleket.

Saf ve temiz siyasi okumaları Berkun Oya'nın, yer yer vahim sinir de bozuyor.
Ben mesela memleket dokumuzun olmazsa olmaz dokusu Kürt Dokusunun yapmacıklığı ve olmamışlığı karşısında-
Koltuğumun altına girmek istedim.
Mavi Gözlü Psikiyatr Gülbin ile (Tülin Özen) AKPli Kürt Ablasının (Derya Karadaş) bir değil, üç kere saç saça baş başa kavga etmesi değildi (inanmayacaksınız ama) mesele.

Dizideki herkes baya da tanınmış oyunculardan oluşurken-

Kürt Ana ve Babanın OTANTİK Kürtlerden seçilmesi, Kürt Babanın Türküsü, ailenin birden duygu ve sevgi bayırlarından yuvarlanıvermesi ; topraklarımda yapmacıklık bombardımanı etkisi yarattı. (Türkü değil mesele tabii ki, Oya'nın ''yerleştirmesi''. Ve de Dersim Katliamı üstüneymiş türkü!)

Ultra Özürlü Kardeş oyunculuğu ve ona psikiyatr abla esrar vermiş, titremeleri artmış anlaşılan-
(Böyle kritik yerler, Hocanın Kızının lezbiyen olması gibi ''arif olan anlar sansürüyle'' geçiştiriliveriyor.)
Derya Karadaş'ın (dayakçı apla) grotesk sınırlarını zorlayan oyunculuğu filan.
Boşa değil tabii.

Meğer anneyi jandarma tekmelemiş. Hamileyken. Erkek kardeş o yüzden sakat kalmış.Tatvan'da.
Kürtlerin uğradığı harbiden bitmeyen tükenmeyen zulme de, tikini attı mı Oya?
Psikiyatr Gülbin ''Ablam, sen bize bunu yapanların saltanat kayığına biner de, nasıl Marka Çanta Sularında açılırsın?'' diye ağlarken, iki üç beş siyaseten doğruculuk tikini birden attı hatta.
Abla ise küstah, baskın. Hâlâ dualarıyla kızı bunaltıyor yaaa.

Buldun da bunuyorsun. Sansür de şudur budur.
Evet, biliyorum.
Farkındayım.
Sabah akşam zaten (hepimiz gibi) Gülhane Parkındayım.

Ama Kürt Aile Tiyatrolamasından battaniye altına saklanmaları kendi nevrotiklik çizgilime yazacak olsam da-
BU dizide tahammül edemediğim / üstesinden gelemediğim İKİ mesele var arkadaş.

Birincisi:

Bir değil, tam iki hocaya ve onların şirinliklerine maruz kalmamız.
Gelenekçi / Başını Açacak Kızın iyi kalpli babası hoca ve onun bıdı bıdısı, vızı vıdısı yetmemiş gibi-
Bi de Yenilikçi / Jung'çu Hocaya maruz kalmayalım mı?
Ki, Jung'çu Hocanın kafa ütülemeleri bana fena halde Nuri Bilge Ceylan'ın Ahlat Ağacı filmindeki 2 hocanın elma ağacı önünde, kahvede yaptıkları BİTMEK BİLMEYEN sahte- felsefi (belki de gerçektir, bana sahte geliyodur) sohbetleri hatırlattı.

Diyanetin bütçesi Milli Eğitimin, Sağlık Bakanlığının on ya da elli misliyken, Ali Erbaş beyaz üstüne beyaz işli entarisi ve kılıcıyla bir değil iki kez Ayasofya Fetih Ayini Gösterisi yapmışken-
Bi dizide, harbiden bir değil iki hocaya gerek yok.
Ama Berkun Oya kimi karelerde, çekimlerde de Nuri Bilge Ceylan Türbesine yüz sürmüş.
Belki beynelmilel olsun işim dedi. Ya da devreye İran Sineması estetiği girdi.

Bir de; belki Kürt Hocalar tartışıyordur, İranlılar tartışıyordur, Mısırlılar tartışıyordur dini ve felsefi meseleleri.
Ben Diyanetten Hocalarımızın daha ziyade; TOKİye girsek mi, amca oğluyla bizim dededen kalmayı yıkıp yerine
6 katlıyı diktik mi diye-
İnşaat, yatırım, kalkınma, altın ve döviz mevzularına yoğunlaştıklarına yüzde 1850 eminim.
BU Hayallerdeki Cankuş Hocalardan vazgeçin beyler!
Harbiden ifrat ve tefrit.

Hele Cankuş Hocanın (hoca rollerinin bayii Settar Tanrıöğen) karavanıyla su kenarında park ettiği yerde, iyiliğin dibine dibine vururken, kızının aslında evlat edinilmiş olduğunu tatlı tatlı anlatması-
(Tam bir İran Sineması sahnesiydi, affedin. )

İkincisi:

Ağbi (Fatih Artman: o da vahim iyi oyuncu), karısına ve kız kardeşine ACAYİP ve sürekli psikolojik şiddet uyguladığı halde, MEĞER pamuk gibi kalbi varmış.
Karısı klinik depresyonda olduğu halde ona bas bas bağırması, tedaviyi düşünmemesi, köye götürücem deyip geri dönmek gibi eziyetleri  hep ne yapacağını bilmemesinden yaparmış.
Erkekler de ağlarmış.
Hatta Rezidans ve Kas Güzeli Fucker Sinan'da (Alican Yücesoy) olduğu gibi, musluklar bi açıldığında kapanmak bilmezmiş.
(Annesi çöp evde oturan Sinan'ın değirmeninin suyu nerden geliyor? Öğrenmek isterdim şahsen.)

Fakat adam hem KOMANDO (askerde tavşanları öldürmüyordu), hem de çalıştığı gece kulübünde iki kız tuvalette fikirdiyo diye, kapı baca kırıp kızların ağzını burnunu dağıtacak kadar ŞİDDET SARMALINDA bi herif!

Harbiden Hocanın Kızının Antipatik Sevgilisinin onu bıçaklaması, bu Şiddet Bağımlısı Herifi de bağrımıza basmamız için yeterli mi?
Ha, bi de karısı tecavüz kurbanı olduğu halde onu ''kabul etmiş''.
BU da onu temize çıkartma hamlesi.

Ama dizinin sonunda o Çakallar Çakalı Meryem aşırı cazibesiz Jung'çu Genç Hocaya gelin olacak diye şakkadanak düşüp bayılmıyor mu? Saadetinden?
Bu sonu değil bizler, düşmanım dahi hak etmiyor BERKUN OYA.

Üstelik adamın bi çorabı yırtıktı.
Kış Uykusu'ndaki imamınki gibi.
Diyanet yeni bi zam daha yapsın Allasen. Bu yırtık çorap meselesine bi el atılsın Evliliğe Atanamamış İmamlarda.

Yine de Berkun Oya'nın 1 Jeni olduğunu düşündüğüm yerler / sahneler olmadı değil.
Onlardan biriyle / tam da Türkiye'nin özeti/ ruhuyla bitireyim.
Yengesi sinir krizi geçirip (çocukların önünde) kafasını cama vurmuş da vurmuş.
Ağbisi zaten bitmeyen öfke nöbetlerinden birinde.
Meryem radyoda oyun havası açıp ''Hadi ağbi, oynayalım!'' diye tutturmuyor mu?

Gözükara bir bencillik.
Dünya yansa umrunda olmama hali.
HADİ TÜRKİYE OYNAYALIM ısrarı. Kararlılığı.
İçinde var olunan durumla sonsuz bir inatlaşma.
Vahim bir körlük. Aldırışsızlık.
Resmî bi hal.
Arzulanan. Dayatılan. İçselleştirilmiş.

Şahane sahneydi.
Hocayla düğününde de ne oynamıştır Meryem!
Ağbi de. Yenge de.
E mutlular artık.
1 Başkadır Benim Memleketimde.
Mutluluk. Tam. Dibimizde.
Entelliğe vurup pas geçmeyelim.


*Bu yazı P24'ten alınmıştır.