Yavuz Baydar*
Kendisi de ahlaksızlığın, yolsuzluğun parçası olmuş bir medya sadece yolsuzluk ve hırsızlığı meşrulaştırmaya yarar, başka bir şeye değil.
CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, dünkü açıklamasında TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nu kıyasıya eleştirirken, şunları söylüyordu:
"Tarih, her dönem iktidarlara yanaşarak ayakta kalan ve kalmaya çalışanları, o şaşmaz terazisinde değerlendiriyor ve değerlendirecektir. İktidarlara yanaşarak, kârlarına kâr katma hesabı yapanlar şunu unutmasınlar; Tayyip Erdoğanlara, AKP hükümetlerine verdiğiniz destek size bir süre daha para kazandırabilir. Ama onların yarattığı düzen, kazandığınız paraları harcayabileceğiniz, kazandığınız paralarla yatırım yapabileceğiniz bir vatan bırakmıyor. Yeter artık; üç beş kuruş kâr için, bu ülkenin topraklarının ayaklarımızın altından çekilmesine sessiz kalmayın.''
Sadece TOBB Başkanı olan bir işadamına değil, herkese yönelik bu isabetli sözler.
Ruhunu kokuşmuş, kokuştuğu ölçüde zorbalaşmış bir iktidara satmış veya kiralamış herkese.
O veya bu sektörde, başta da medyada, para ve avanta uğruna bizim mesleği beş paralık eden patronlara.
Memlekette aklını, vicdanını kaybetmiş, pusulası şaşmış, kendisini 'önemli' sayan ne kadar insan varsa, hepsine.
Geriye doğru sayıyoruz, başka deyişle kötülüğün 10-0 galip götürdüğü maçta uzatmalara girmişiz, bu güruhun umurunun teki bile değil.
Biriktirilmiş çöplükten ne kaparlarsa götürüp, memleketin doğa ve insan kaynağının iliğini emip, başka diyarlarda aileleriyle sınırlı bir saadetten başka şey düşünmüyorlar.
Anadolu'nun dürüst esnafı, kendi halinde iş insanları 'paralel' damgalı cadı avıyla tek tek hapse tıkılıyormuş, hatta aralarında Boydak gibi arkadaş göründükleri de varmış, Güneydoğu'dan gelen her ölüm haberiyle Türk ve Kürt ailelerin ocağına ateş yağıyormuş, devletin itibarı, dışarıda bu iktidar sayesinde sıfıra eşitlenmiş, gerçekten de umurlarının teki değil.
Çünkü çoğu bu yolsuzluklar çarkının gönüllü neferleri oldular.
Bakın, şu Panama Belgeleri haberlerine.
Tabii bakabilirseniz.
Memleketten TIR'lar dolusu parayı vergiden kaçırıp aklayarak başka ülkelerde servet saklayan Türk iş insanı listesini sayfalar almıyor.
Aralarında safkan AKP'liler de var, onlara sahte gülücüklerle bakıp duran, ama içten nefret eden 'ötekiler' de.
Listeye bakın.
Muazzam bir harman.
'Türkiye neden bu hâlde? Neden istikrar gelmiyor, neden demokrasi kurumsallaşamıyor? Neden hukuk ve adalete güven dip yapmış durumda?' diye soruyorsanız, cevabı o listede 'toplaşmış', birbiriyle iktidar güneşi altında gayet ahenkli, 'al gülüm ver gülüm' şarkılarını söyleyen böyyük iş alemi mensuplarında gizli.
Gelin görün ki, okuyamıyorsunuz.
Gömdüler çünkü bu dünya çapında haberleri.
Neden?
Şundan:
'Balık baştan kokar' diye bir sözümüz var.
Bizde de 'yolsuzluk medyadan kokar'.
Medyanın 'merkez'ini eline geçiren veya medyanın 'merkez'i iktidar marifetiyle kendisine sunulan patronları için kâbustur bu Panama Belgeleri gibi haberler.
O listeye adı karışan kim varsa, mutlaka şu veya bu şekilde, şu veya bu zamanda iş tutmuşlar, sırdaş olmuşlar, para götürmüşler ve 'al gülüm ver gülüm' olmuşlardır.
Veya, listede medya patronu kızı örneğinde gördüğünüz gibi, bizzat yolsuz-uğursuz işlerin parçası olmuşlardır.
Siz kendisi çürümenin parçası olmuş bu medyadan habercilik mi bekliyorsunuz?
Daha çoook beklersiniz.
Bakın, şu Panama Belgeleri'nin çıktığı gecenin sabahında, bu 'büyük' medyanın yazı işlerinde editörler arasında şöyle konuşmalar olmuştur:
'Ağbi burada bomba bir liste var...'
'Nedir o?'
'Ağbi şu Panama Belgeleri, Türk işadamları...'
'Kimmiş onlar?'
'Falanca filanca ve hele şu feşmekan...'
(Sessizlik)
'Oğlum siz manyak mısınız?'
'Ağbi?'
'Ulan, o saydığın isimlerden şu şu şu bizimkinin kankası, öteki ikisiyle falanca projede beraberler. Beni siz işten mi attırmaya çalışıyorsunuz? Siz canınıza mı susadınız lan? Hepinizi kapının önüne koyarlar...'
'Ama ağbi haber..'
'Sıçarım haberinizin içine. O haberler gazeteye girmeyecek, TV kanalımıza da söyleyeceğim şimdi. Yanarız. Başka ne haber var? Cumhurbaşkanımız yeni bir şey söyledi mi? Onu manşet yapalım, işimize bakalım. Manyaklaşmayın.'
'Peki ağbi..'
Hadise budur.
Türkiye'nin 'ana akım' adıyla malul 'ana bokum' medyasının hal-i pür melali böyle özetlenebilir.
Ha bir de uyanık geçinen havuz medyasının yazı işleri var.
O da şöyle:
'Hocam, Panama listesi çıktı, Doğan'ın kızı, filanca TÜSİAD'cı ile falanca TOBB'cu hepsinin isimleri..'
'Tamam verelim..'
'Ama, Reis'in işadamları da var bol. Remzi ağbi, Mehmet Cengiz ağbi filan...'
'Hmmm. O zaman şöyle yapın: Onları vermeyin, bizimkine düşman ne kadar isim varsa onlara yoğunlaşın. Ama bakın, öbürlerinden tek bir isim olmayacak, tamam mı?'
'Tamam ağbi..'
***
Sonuç ne oldu?
Yolsuzlukların lavlar gibi yamaçlardan aktığı memleketimizde, medyada sadece Cumhuriyet, Birgün, Özgür Düşünce gibi gazetelerle, Haberdar, Diken ve T24 gibi siteler haberleri gördü.
TV derseniz hak getire.
Nerede çıksa ortalığı birbirine katacak, mali polisi harekete geçirecek bu muazzam ifşaat kaynadı, kaynatıldı gitti.
Sezin Öney, Yarına Bakış'ta anlatıyordu:
''Belgelerin tümü açıklanınca ortaya çıktı ki, Türkiye’de muhafazakârından 'Beyaz Türk’üne, tüm 'krema tabakası' da, Mossack Fonseca müşterisiymiş.''
''Peki ne oluyor? Hiçbir şey… Medyanın ezici bir çoğunluğu, konuyu gündemine bile almıyor; çünkü kendi patronları veya patronlarının ilintili olduğu çevreler de 'müşteri'. Bu 'hepiniz oradaydınız' hâli, toplumun bu devasa vergi kaçakçılığı zincirine göz yumdurulmasını da beraberinde getiriyor.''
"Dahası, başka bir ahlâki sorun da, şirketin müşterileri arasında, 'kara para' aklamaya çalışan uyuşturucu kartelleri, mafya patronlarının da olması. ABD’de uyuşturucu ticaretiyle mücadele için çalışan eski federal ajan ve 'My Secret Life Inside the Dirty Banks Behind Pablo Escobar’s Medellín Cartel' (Pablo Escobar’ın Medellín Karteli içindeki Gizli Hayatım) adlı kitabın yazarı Robert Mazur, Mossack Fonseca gibi şirketleri, 'Kara para ve mafya ağlarının varlığı sağlayan benzin' olarak niteliyor.''
''Böylesi karanlık bir şirketin müşterisi olan Türkiye zenginleri, yaratılmasına aracılık ettikleri karanlık, yolsuz, mafyöz ve puslu kişiliklerin cirit attığı bugünün Türkiyesi’nin kendilerine zarar vermeyeceğini mi sanıyorlar? Ezilmiş, sadaka ekonomisi ve kültürüne mahkum edilmiş bir halkın ağırlıkta olduğu bir ülkede, kendi zenginliklerinin de sürekli olamayacağını, varlıklarının can ve mal güvenliğine hiçbir saygının kalmadığı bir yerde pamuk ipliğine bağlandığını görmüyorlar mı?''
***
Görmez olurlar mı?
Bal gibi biliyorlar.
Ama talan kültürü bu.
Umurlarında değil.
Ne dedik?
'Yolsuzluk medyadan kokar.'
Kendisi de ahlaksızlığın yolsuzluğun parçası olmuş bir medya sadece yolsuzluk ve hırsızlığı meşrulaştırmaya yarar, başka bir şeye değil.
***
İnsan tiksiniyor.
Fiziksel ve yasal açılardan mağduriyete uğramış olan genel yayın yönetmenine Deutsche Welle tarafından 'İfade Özgürlüğü Ödülü' verilmiş olan gazetede bir köşe yazarı, günlerdir bir gazeteci meslektaşı hakkında 'Yargılanacaksın Ahmet!' başlıklı yazılar yazıyor.
Dayak yerken ölümden dönmüş bu şahıs, kendisine ertesi gün geçmiş olsun'a gelenleri utandıracak, hayat boyu pişman edecek iğrenç bir üslupla, sanki kendisi hedef olmamış gibi, bir meslektaşını açıkça çetelere hedef gösteriyor, onun hapse atılmasının önünü açmaya çalışıyor.
Ödüllü genel yayın yönetmeni de bu nefret söylemini seyrediyor.
Belli ki, emir ve komuta yüksek yerden, patronu bile aşacak bir zaviyeden gelmiş.
'Zemini hazırla, meslektaşının celladı ol' denmiş.
'Ne demek, tabii ki' cevabı verilmiş.
Aynen Akın Birdal'a, Orhan Pamuk'a, Osman Baydemir'e düzenlenen karakter suikastleri gibi, burada da karanlıklarla uzlaşılmış.
Arka planda elbette ki yolsuzluklara boğazına kadar bulaşmış, eli kolu bağlanmış, burnuna halka takılmış bir büyük medya silueti var.
1990'lardaki gibi, aynen ahlaksızlığa devam ediyorlar.
Umurlarında değil.
***
Bu arada, bir avuç kalmış dürüst medya erbabı, gerçekleri anlatmak için her türlü riski göze alarak haber vermeye devam ediyor.
Birgün gazetesi dün, Nizip'te AFAD denetimindeki mülteci kampında 30 çocuğa tecaviz edildiğini, bazılarının kayıp olduğunu duyurdu.
Ardından, Bitlis'te Ensar bağlantılı bir yerde kadınlara tecavüz edildiği haberleri geldi.
Normal şartlarda o haberlerin tüm medyada baş sayfalarda yer alması, gümbür gümbür köşe yazıları çıkması gerekirdi.
Andığım o 'böyyük' medyada tık yok.
O medyanın derdi, daha doğrusu misyonu, yaşanan her kötülüğü paralel adlı bir sanal varlığa yıkmak ve bu yoldan iktidara cici görünmekten ibaret.
Yazdıkları köşe yazılarında, geçenlerde kurşunlara hedef olmuş, o yetmezmiş gibi bir de beş yıl hapis cezası yemiş meslektaşları yok.
'Yargılanacaksın Ahmet' yazıları var.
Hapse giren ve girecek gazeteci yetmiyor, iktidara uşaklaşmış, daha fazlasının hapse atılmasını istiyorlar.
Bu arada çocukların kadınların ırzına geçilmiş, mafya her tarafı sarmış, can güvenliği sıfırlanmış, analar kan ağlıyormuş, umurlarında değil.
Çünkü vicdan yok, bitmiş; habercilik umurlarında değil.
Onlar balığın başı olmayı seçtiler çoktan, kokuşmak için.
***
Sözü Metin Münir'in geçenlerde T24'te yazdıklarıyla noktalayayım:
''Acaba, Türkiye’de yöneticiler, gazeteciler yolsuzluklarını ortaya çıkartır diye hiç korktu mu?
Pek sanmıyorum.
Korkmaları için Türk basınında köklü bir araştırmacı gazetecilik geleneği, enerjik araştırmacı gazeteciler, iyi genel yayın yönetmenleri ve gazete patronları olması gerekirdi.
Böyle bir şey yok ve olmayacak.
Var olan; köklü bir görmezden gelme, üstünü örtme, yazı işlerinde muhabirlerin kişisel inisiyatiflerini köreltme ve tutuculuk geleneğidir.
Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluğun bu kadar yaygın olmasının en büyük nedenlerinden biri medyanın bu duyarsızlığıdır.
Bırakın yolsuzlukların üzerine gidilmesini. Rüşvet ve yolsuzluğun bir parçası olan, hazine soygunlarından cep dolduran, gücünü siyasilerin emrine verip çıkar sağlayan birçok ünlü gazete patronu ve gazeteci var.
Vardı ve var.
Türkiye rüşvet ve yolsuzluğun en yaygın olduğu ülkelerden biridir. T.C. kurulduğundan beri bu böyledir.
Zaman zaman kendi inisiyatifiyle yolsuzluk olaylarının üzerine giden, başına bin bir bela gelen, hatta hayatını kaybeden cesur gazeteciler olmadı değil.
Ama Türk gazeteleri hiçbir zaman yolsuzlukları izleyecek şekilde örgütlenmedi. Gözünün içine bakan hırsızlıkları ve hırsızları gündemine alamadı.
Türkiye’de rüşvet ve yolsuzluğun bu kadar yaygın olmasının en büyük nedenlerinden biri medyanın bu duyarsızlığıdır.
Kabahat muhabirlerde değil, gazete patronlarında ve genel yayın müdürlerindedir.
Muhabirler işe alındıklarında ilk öğrendikleri şey kime dokunup dokunmamaları, hangi konulardan uzak durmaları gerektiğidir.
Türkiye’de “Patron bundan hoşlanmaz” lafını duymayan gazeteci var mı acaba?
...
Türk basınının sınıfta kaldığı tek konu araştırmacı gazetecilik değildir. Medya; psikiyatristlerin elinde helak olan çocukların ve ruh hastalarının, gerizekalı muamelesi gören otistik çocukların, ırzına geçilen doğanın, Türkiye’nin geri kalmışlığını teminat altına almaya çalışan eğitim sisteminin ve daha birçok sorunu görmekten acizdir.
''Türkiye’de medya, eleştirdiği birçok kurumdan geridir.
Ve talep ettiği özgürlüğü, serbest inisiyatifi kendi çalışanlarına sağlamaz.''
''Medya hür değil diye ağlaşıp duruyorlar.
Bu medya hür olsa ne olur, olmasa ne olur?''