Medya

P24’e İsviçre merkezli basın örgütünden ödül

Gazetecilik örgütü PEC tarafından Cenevre’de verilen ödülü P24 adına P24 Kurucu Başkanı Hasan Cemal aldı

01 Haziran 2017 19:52

Cenevre merkezli gazetecilik örgütü Basın Amblemi Kampanyası (PEC) Türkiye’deki basın özgürlüğüne adadığı bu yılki ödülünü P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu’na verdi.

Cenevre’de yapılan törende ödülü P24 adına Kurucu Başkan Hasan Cemal aldı. Cemal, törende yaptığı konuşmada sadece gazetecilerin değil, onların savunmaya çalıştığı özgürlüklerin de tehlikede olduğunu söyledi. Tutuklu pek çok gazeteci meslektaşını anan Cemal, P24’ün medyanın saygınlığını ve fikirlerin serbestçe paylaşımını desteklemek için kurulduğunu ancak son zamanlarda daha çok gazetecilerin keyfi soruşturma ve tutuklamalardan korunmasına yoğunlaşmak zorunda kaldığını anlattı. “Biz gazeteciler tarafından, gazeteciler için kurulan bir örgütüz. Avukat değiliz,” diyen Cemal P24 olarak “en iyi yaptığımız işi yapmak istiyoruz: Gazetecilik,” diye konuştu.

Cenevre merkezli PEC Birleşmiş Milletler’de özel danışmanlık statüsüne sahip ve çatışma bölgelerinde çalışan veya tehlikeli görevleri yerine getiren gazetecilerin yasal olarak korunması ve güvenliklerinin sağlanmasını hedef edinen bir sivil toplum kuruluşu. PEC, dünya çapında yaklaşık 50 sivil toplum örgütü ve gazeteci kuruluşlarınca destekleniyor.
 
PEC ödül komitesi Türkiye’yi basın özgürlüğünde yaşanan gerileme ve gazetecilerin karşı karşıya kaldığı tehlikeler dolayısıyla seçti.


 
Hasan Cemal’in P24 adına ödülü alırken yaptığı konuşmayı aşağıda sunuyoruz:
 
 
Neredeyse 50 yıllık gazeteciyim ve elbette pek çok hatıralarım var.
 
Ama hatırlamadığım tek bir şey varsa o da Türkiye’nin eleştiriye karşı bugünkünden daha baskıcı, daha tahammülsüz olduğu bir dönem. 
 
1981’de Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni oldum.
Türkiye için karanlık bir dönemdi. Ülke sıkıyönetim altındaydı.
Gazeteler özgür değildi. 
Ama bugün olduğumuzdan daha özgürdük.
 
Cumhuriyet’in, yani benim eski gazetemin, bir internet sayfası var. Genel yayın yönetmeni de Oğuz Güven.
 
Geçtiğimiz günlerde polisin kendisini gözaltına almak için geldiğini duyuran tweet’ini görünce endişelendik.
Sonrasında terör örgütü propagandası yapmakla suçlandığını öğrenince endişemiz daha da büyüdü.
 
Sorunuzu duyar gibiyim: Nasıl olur da saygın bir kurumun editörü böyle birşey yapabilir?
Cevap, Cumhuriyet’in hesabından paylaşılan bir tweet’le. Üslubunu beğenmediği ve 60 saniye bile geçmeden sildiği bir tweet.
Peki ne diyordu bu tweet? Bir savcının trafik kazasında ölümünü haber veriyordu.
Oğuz terörist değil elbette.
Bizzat kendisi terörize edilen bir mesleğin mensubu. 
 
Türkiye’de gazeteciler hakikatı, iktidarda olanların duymak istemedikleri şeyleri söyledikleri için cezalandırılıyor. 
 
Oğuz, şimdi kendisinden önce hapsedilen 12 meslektaşına katıldı.
 
Yöneltilen herbir suçlama diğerinden gülünç.
 
Musa Kart karmaşık bir suçlamayla, tırnak içinde, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek” suçlamasıyla karşı karşıya.
 
İnsanın zihninde silah tüccarı gibi biri canlanıyor.
 
Ama Musa Kart bir karikatürist. 
 
Hapishane arkadaşlarından biri dış politika köşe yazarı Kadri Gürsel.
 
Kadri aynı zamanda tanınmış “terör yuvası” Uluslararası Basın Enstitüsü’nün de Türkiye temsilcisi.
 
Ahmet Şık bir UNESCO Dünya Basın Özgürlüğü Ödülü sahibi, ama savcıya göre, terör örgütlerine, tırnak içinde söylüyorum, “üyesi olmaksızın” yardım ediyor.
 
Murat Sabuncu da hapiste ve kendisi Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olur. 
 
P24’ün kurucu üyelerinden de biridir aynı zamanda. 
 
Can Dündar’ın ardından Cumhuriyet’teki görevine geldi. Can Dündar hapiste değil.
Sürgünde.
Eşi pasaportu iptal edildiği için yanına gidemiyor.
 
Liste böyle gidiyor.
 
Uzadıkça uzayarak.
 
Türkiye’de şu an 169 gazeteci demir parmaklıklar arkasında. Bu da Türkiye’yi sadece dünyanın en önde gelen gazeteci cezalandırıcısı yapmakla kalmıyor aynı zamanda olağan suçlu Çin, Rusya ve İran gibi ülkelerin toplamından daha kötü bir konuma yerleştiriyor. 
 
Demir parmaklıklar arkasında olanlar sadece Cumhuriyet’ten değil.
 
Aralarında her telden insan var:
Kürt milliyetçilerinden Türk milliyetçilerine, ateistlerden koyu dindarlara, liberallere, muhafazakârlara, radikallere ve İslamcılara kadar. 20’lerindeki kadın ve erkekler de var 70’li yaşlarındakiler de – bu da aralarında bazıları benim kadar yaşlı demek oluyor. Nazlı Ilıcak Türk basınının büyük hanımefendisi ve benim de yıllardır pek çok konudaki farklı görüşlerimiz nedeniyle tartışmaktan zevk aldığım biri. Tıpkı Nazlı gibi Şahin Alpay da her zaman vicdanının sesini takip eden biri. 70’li yaşlarındaki bu iki dostumun mahkemeye bile çıkmadan 300 günden fazladır hapiste olmasından duyduğum üzüntü ifade edemeyeceğim kadar ağır.
 
Hepsini bir odaya kapatsanız tartışır, bağırır çağırır, yumruklarını havada sallarlar. (İsviçre’de yaşamıyorum sonuçta!)
Ama zaten gazetecilerin yaptığı da budur. 
Profesyonel baş belası olmaktır işleri. 
 
Dostum Ahmet Altan’ın durumu beni çok üzüyor. Kendisi bir roman yazarı ve bir diğer eski genel yayın yönetmeni. Eylül’den beri cezaevinde.
 
Kardeşi Mehmet de cezaevinde. Mehmet bir ekonomist ve aynı zamanda tanınmış bir köşe yazarı. Altan kardeşlere yöneltilen suçlamalar ... aslında suçlama bile değiller ya, hapisteler sadece. Gözaltına ilk alındıklarında 15 Temmuz darbecilerine sübliminal mesaj vermekle suçlanmışlardı.
 
Ahmet’in yazdıklarında sübliminal hiçbir şey yok, inanın bana. Aklındakini en açık şekilde söyler hep.
 
Washington Post’un sloganıdır; demokrasi karanlıkta ölür. 
Madalyonun diğer yüzünü de biliyoruz: İstibdat aydınlıkta ölür. 
 
P24 olarak bu ödül için minnettarız. 
Biz kendimizi Bağımsız Gazetecilik Platformu olarak adlandırıyoruz.
 
Ve bağımsız gazeteciliği desteklemek amacıyla kurulduk. 
Bağımsız yargıyı ve güçler ayrılığını da desteklemek amacıyla kurulduk. 
 
Bunlar demokrasi ve hukukun üstünlüğünün sac ayakları.
 
Ancak demokrasi ve hukukun üstünlüğü buharlaşıyor, çok sevdiğimiz ülkemizde ve gözlerimizin önünde.
 
Tehlikede olan sadece gazeteciler değil; esas onların savunmaya çalıştığı özgürlükler tehlikede. 
 
P24 medyanın saygınlığını ve fikirlerin serbestçe paylaşımını desteklemek için kuruldu.
 
Ancak son zamanlarda kendimizi daha çok gazetecileri keyfi soruşturma ve tutuklamalardan korumaya çalışırken buluyoruz. 
 
Savunmasını üstlendiğimiz dört davaya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce öncelik verildi.
 
Bundan gurur duyuyoruz, ama bir noktaya kadar.
Gazetecilerin mahkemede savunmasını yapmak bizim yapmak istediğimiz iş değil. 
Biz gazeteciler tarafından, gazeteciler için kurulan bir organizasyonuz. 
Avukat değiliz. 
 
P24’te en iyi yaptığımız işi yapmak istiyoruz: Gazetecilik. 
Yetenekli insanları teşvik etmek istiyoruz – ve gerçekten yetenekli insanların birçoğu da genç.
 
Biz gazetecilerin topluma karışmasını, her taşın altına bakmasını, iktidar sahiplerine hesap sormasını ve okurları kendileri için, aileleri, ülkeleri ve tüm dünya için en iyi olan nedir diye düşünmeye sevk etmelerini istiyoruz. 
 
Bu yüzden bu ödül bizim için özellikle anlamlı; çünkü işleri haber vermek ve insan hakları ve ifade özgürlüğünü savunmak olan gazeteciler tarafından veriliyor. 
 
Bu ödülün sadece P24’ün yaptığı işlerin değil, savunmaya çalıştığımız insanların yaşadığı sıkıntıların da tanınması anlamına geldiğinin farkındayız.
 
Kendi adımıza ve onların adına, iyiliğiniz, cömertliğiniz ve desteğiniz için size teşekkür ediyoruz.
 
Bu ödül mücadeleyi ayakta tutmak adına bir teşvik. 
 
Yaşasın bağımsız gazetecilik!
Yaşasın demokrasi!
Gazetecilik suç değildir.
Biz gazeteciler korkuya boyun eğmeyeceğiz.
 
Teşekkür ederim.