Politika

Özgür Özel'den Bolu yangını açıklaması: Bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız, bilirkişiye baskı yapıyorlar

24 Ocak 2025 12:08

T24 Haber Merkezi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'ndeki Grand Kartal Otel yangınıyla ilgili yetki tartışmaları hakkında, "Bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız. Doğrular er ya da geç ortaya çıkar. Bolu’daki bilirkişiye baskı yapıyorlar, 'O bilirkişi heyeti istediklerimizi yazmazsa başka bilirkişi heyeti isteyelim' diyorlar" ifadelerini kullandı. Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek üstünden muhalefete tepki göstererek, "Muhalefet partisi başkanı da olsanız kameralar karşısında kimseye tehdit savuramazsınız" sözlerine ise "Biz kimseyi birinin ailesi diye hedefe koymadık, tehdit etmedik, etmeyiz" yanıtını verdi. Özel, Akın Gürlek'i bir kez daha hedef alarak, "Sayın Ümit Özdağ’a yaşatılan 11’inci önemli olaydır. Gençlik Kolları Başkanımız, Ekrem İmamoğlu, benimle ilgili fezlekeler… Bir gün bile durmuyor. Yapılanlar yargı tacizidir" dedi. 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Zafer Partisi'ni ziyaret ederek, Ümit Özdağ'ın tutuklanmasının ardından Genel Başkanvekili olarak görevlendirilen Mehmet Ali Şehirlioğlu ile görüştü. Ziyarete Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş da katıldı. 

"Ümit Özdağ'a yapılanlar kabul edilemez"

Görüşme sonrasında Mehmet Ali Şehirlioğlu ile birlikte basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Özgür Özel, “Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere her gün Türkiye’de hukuk devletinin çökertilmesi, yargı bağımsızlığının ayaklar altına alınması, yargının ve yargıda görevli olan kişilerin iktidar partisinin siyasi amaçlarına uygun hareket eden birer aparata dönüştürülmelerinin sonuçlarını yaşıyoruz” dedi. Özel şunları kaydetti: 

“Her gün ‘Bu da oldu’ dediğimiz bir süreçle Türkiye tanışıyor. Sonuçta bir siyasi partinin genel başkanı tutuklandı. Geçmişte de benzer durumlar olmuştu. Bunları da en sert şekilde kınamıştık. Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ’ın Ankara’da hakkında soruşturma açılıp, bir restoranda polisler tarafından gözaltına alınıp, polis tarafından İstanbul’a götürülüp, emniyette tutulup, savcılığa sevk edilip, dünya kadar mobbinge varacak bir sürecin sonucunda da tutuklanıp, Silivri Cezaevi’ne konması kadar kabul edilemez bir durum yoktur. Kendisini ilk soruşturmayı duyduğumda telefonla aramıştım, dayanışma duygularımı ifade etmiştim. Ardından Ankara’da gözaltına alındığını duyduğumuzda, Ankara’da bulunan Grup Başkanvekilimiz Sayın Murat Emir gittiğinde, 10 dakika önce İstanbul’a doğru yola çıkarıldığını öğrendik. İstanbul’daki Grup Başkanvekilimiz Sayın Ali Mahir Başarır, süreci baştan sona takip etti. Ben de adliyeye giderek genel başkan yardımcılarımızdan bilgi almıştım.

Maalesef süreç, tutuklama ile sonuçlandı. Hem de geriye dönük tweetler işin içine katılarak, Kayseri’de yaşanmış bir olay dava dosyasına apar topar eklenerek, ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ gibi ifadeler kullanılarak. Ki; bir partinin genel başkanı olarak ettiği sözün karşılığını duyan kişinin böyle bir zırha sahip olması, zaten hukuken kabul edilemez. Tarafsız Cumhurbaşkanı için yazılmış, yılda iki kez konuşan Cumhurbaşkanı için yazılmış bir maddeyi, günde beş kez canlı yayınlarda konuşan, siyasi rakiplerine hakaret eden birini korumak için, daha doğrusu rakiplerini yıldırmak için, mevkidaşlarını sindirmek için kullanıldığını da görüyoruz. Böyle bir sürecin sonunda Zafer Partisi bastırılmaya çalışılıyor. Hiçbir şeyi boşuna yapmadıklarını biliyoruz. Burada hedef Sayın Ümit Özdağ, tek başına Zafer Partisi değil. AK Parti’nin yanında olmayan, değirmenine su taşımayan, onlar için kürek çekmeyen, tökezlediklerinde koluna girmeyen herkes hedeftedir; herkes.

"Pusu zihniyetiyle mücadele ediyoruz"

Biz bütün Türkiye’ye şunu ifade etmek durumundayız: AK Parti dedi diye kimse terörist olmaz. AK Parti dedi diye kimse hırsız değildir. AK Parti dedi diye kimse halkı infiale sevk eden değildir. Bunları AK Parti diyor. Gerçekte bunların tamamı, AK Partili değilsin diye sana yakıştırılanlar, atılan iftiralardır. Buradan AK Parti’ye ve MHP’ye oy veren çok değerli seçmenlere seslenmek isterim ki; mesele mertçe mücadele etmek yerine, mesele rakibinle gerçekten siyasi bir mücadele vermek yerine arkadan çelme çakmak. Bir futbol müsabakasında hakeme kendi formasını giydirmek. Tarafsız olması gereken hakem, iki takım sahaya çıktığında takımlardan birinin formasını giyip çıkarsa ne hissederseniz, bugün Türkiye’de bu savcıların yaptıklarını, bu hakimlerin yaptıklarını gördüğümüzde bunu hissediyoruz. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Kim, bir mücadeleyi hakem hilesi ile kazanıp da içine sindirebilir. Kim, bir mücadeleyi haksızlıkla, pusu ile kazandığında ‘Ben kazandım’ diyebilir. Biz bu pusu zihniyetiyle, bu çelme çakan zihniyetle, bu rakibine karşı hile yapan zihniyetle mücadele ediyoruz.

Seçimler kazanılır, kaybedilir. Yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçimler kaybettik. Ama böyle çirkefe bulaşmadık. 31 Mart’ta bir seçim kaybettiler, gözleri döndü. Bir siyasi parti güçleniyor, onlar için tehdit oluyor. Saldırıyorlar. Bir diğer siyasi parti onları eleştiriyor, saldırıyorlar. Bir siyasi parti seçim kazanıyor. Seçimi kazanan belediye başkanını çağırıp, transfer teklif ediyor. Öbür taraftan diğer seçim kaybettiği yerde, 31’de 31 belediye meclis üyeliğini kaybettiği bir yerde, bir belediye meclis üyesi kazanamadığı yerde belediye başkanını içeriye atıyor. Türkiye’nin en büyük ilçesinin belediye başkan adayına temiz kağıdı veriyor: ‘Aday olabilirsin.’ Seçilince terörist ilan edip yerine kayyum atıyor. Sağdan sola, aşağıdan yukarıya hangi siyasi parti olursa olsun, bu iktidar kime saldırıyorsa yanındayız, koluna giriyoruz, arkasında duruyoruz. Çünkü Türkiye’de muhalefet bir bütün olarak Türkiye’nin geleceğinin teminatıdır. Bugün Sayın Genel Başkanvekilimizin başkanlığında heyetlerini ziyaret ettik. Dayanışma duygularımızı ifade ettik. Tutukluluğa itiraz yazılıyor. Bir an önce ümit ediyoruz ki akıl ve vicdan hakim olacak. Sayın Ümit Özdağ gelecek, görevinin başına, partisinin başına geçecek. Ruhen partisinin başında ama fiziken partisinin başında olması demokratik açıdan… Madem ki seçimlere doğru gidiyoruz. Sayın Erdoğan her imkanı kullanarak mücadele ederken, rakiplerini hapiste tutması eşit bir mücadeleye yakışır mı? Bunu bir kez daha milletimizin vicdanına havale ediyoruz.

"Akın Gürlek'ten AKP'liler de rahatsız"

Açıklamaların ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek üstünden muhalefete tepki göstererek, "Muhalefet partisi başkanı da olsanız kameralar karşısında kimseye tehdit savuramazsınız" sözlerinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı konuşmayı hep birlikte tebessümle izledik. Bugün yargıyı kimin talimatlandırdığı, yargı mensuplarını kimin hoşuna giden karar verirse ödüllendirdiği, gitmeyen karar verdiğinde cezalandırdığını tüm milletimiz görüyor. Hakimlerin, savcıların anayasal teminatlarına rağmen, iktidardan gelen talimatları uygulamadıklarında nasıl oradan oraya sürüldüklerini biliyoruz. Hatta İstanbul’dan Samsun’a sürülen yargı mensubu için Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İstanbul’daki Grup Sözcüsü, ‘Onu oraya niye sürdük, anlatayım size’ diyerek durumu açıkça itiraf etmiştir. ‘O kararı veren kişiyi neden sürdük, anlatayım bak size’ deyip sürebildiklerini söylüyor. Oysa ki coğrafi teminat var, anayasal teminat var.

Akın Gürlek, İstanbul’a Ankara’dan giderken, Ankara’ya geldiğinde İstanbul’da siyasi davalarda, hem de hakimler bir mahkemede dururlar, bunu mahkeme mahkeme gezdirdiler. Dünyanın en mobilize hakimiydi. Hareketliliği en yüksek hakimiydi. Ben ona boşuna ‘seyyar giyotin’ demedim. Kızıyorlar ama tanımın tam yerine oturduğunu kendileri de biliyorlar. Uçaklarda yanımıza, arkadaşlarımızın yanına oturan AK Parti mensuplarının telefonları kapalıyken, uçaklar havadayken, AK Partililerin de bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu ya da bir yargı mensubunun bu kadar mobilize olmasının olağan dışı olduğunu herkesin gördüğünü AK Partililer de konuşuyor. ‘Seyyar giyotin’ ifadesinin tam yerine denk geldiğini herkes kabul ediyor.

"Yapılanlar yargı tacizidir"

Şimdi o seyyar giyotin, ödüllendirip siyasi bir göreve getirilmişti. Erdoğan’ın deyimiyle. Bakan Yardımcılığı siyasi bir görevdir. Sonra ‘Sana İstanbul’da ihtiyacım var’ dedi, gitti. Ekim ayından beri, bakın ilk aksiyonunu aldığından beri üç ay geçmedi, 11’inci mühim meseledir Sayın Ümit Özdağ’a yaşatılan. Bir gün öncesinde işte hemen yanımda olan, bugün buraya gelen Gençlik Kolları Genel Başkanım sabah imza atıyor, öğleden sonra Ankara’ya gelip Gençlik Kolları Genel Başkanlığı denetimli serbestlikle bırakıldı. Ondan bir gün önce aynı gün Ekrem İmamoğlu‘na, bir hafta önce bana, yine dün benimle ilgili işte yolladıkları fezlekeler. Bir gün durmuyor. Yapılan iş yargı tacizidir, başka bir şey değildir. Muhalefete yargı tacizidir.

"Biz kimseyi tehdit etmedik"

O yüzden bir de ondan sonra ‘Kimse tehdit edemez.’ Kimsenin kimseyi tehdit ettiği yok. Hele hele aileyi karıştıran kimse yok. Biz bize yapılanı, biz size, ailelerimize yapılanı sizin ailelerinize yapmayacağız. ‘Cem bizim evladımız, sizin evlatlarınızın dahi bu muameleyle karşılaşmaması için bu düzen değişecek’ lafında ne aile tehdidi var? O aileye bir tehdit diye gördüğü kendi bilinç altındaki mesele, onu kendi kendi ile ve kendi vicdanıyla hesaplaşacak. İktidar değişirse aileme tehdit olur mu diye. Biz kimseye birinin ailesi diye hedefe koymadık, tehdit etmedik, etmeyiz. Aileye saygı bizim kadar hiçbir siyasi partide yoktur. Çünkü biz Türkiye’ye bir aile rejiminden kurtarıp demokrasiye kavuşturmuş partiyiz. Siyaseti aileler yapsın istemeyiz. Türkiye’yi demokrasiden bir aile rejimine dönüştüren varsa o özeleştirisini kendisi yapsın.”  

"Bolu yangınında bir algı yönetimiyle karşı karşıyayız"

Özel, Bolu Kartalkaya'daki yangın faciasıyla ilgili yetki ve denetim tartışmalarına ilişkin olarak ise şöyle konuştu:

“Vallahi insan bakıyor da şunu söylüyor; ‘Olur da bu kadar mı pişkinlik olur’ diyor, başka bir şey demiyor. Ruhsatı veren belli, ruhsatı verenin denetlemesi gerektiği belli. Belediyenin ilçe sınırlarında dahi değil. Kaldı ki ilçe sınırında da olsa mücavir alan sınırlarında olmadıktan sonra, yani bir milli parka. Örneğin dün Kadirli Belediye Başkanı geldi, anlatıyor. ‘Kadirli‘deki milli parkta yangın çıktı, izinsiz giremedik’ diyor. Milli parka girmek izne tabii. Yangını söndürmeye gitmek bile izne tabiidir. ‘Sen oteli niye denetlemedin?’ Kardeşim 2007 yılında AK Parti Belediyesi bu otele uygunluk vermiş. Bu haline, daha bile kötü haline. 2019’a kadar da yönetmişsiniz, 12 yıl. 12 yıl boyunca neden denetlememiş? Sorarsan, yetkisinde değil. O günden sonra, 2019’dan sonra ilçemizde olmayan otel, nasıl gideceksin, denetleyeceksin? Yanındaki oteli kim denetlemiş? AK Partili il belediyeleri hangi oteli şehirlerinde, illerinde, ilçe belediyeleri sınırları dışındaki hangi oteli denetlemiş? Böyle abuk sabuk iş mi olur?

Algı yönetimi başka bir şey, hakikatler başka bir şey. Otelin dışında, otelle bağı olmayan 70 metrekarelik kafeteryanın başvuru üzerine verilmiş belgesini otelin dördüncü katındaki bütün katı kaplayan yangının çıktığı yerin belgesi gibi göstermeye çalışan bir algı yönetimi ile karşı karşıyayız. Doğrular er ya da geç ortaya çıkar.

"Bilirkişiye baskı yapıyorlar"

Yağıyor elime, Bolu’daki bilirkişilere. ‘Muğlak ifade yazın, dördüncü kat diye belirtmeyin.’ ‘Dördüncü katta yangın çıkmış’ yazıyor. ‘Kat diye belirtmeyin lokanta yazın’ diye mobbing, baskı yapıyorlar. ‘O bilirkişi heyeti eğer yazmazsa başka bilirkişi heyeti isteyelim’ diyorlar. O bilirkişi heyetini canlı yayına çıkartırım. Bu kadar söylüyorum size. Orada direnen namuslu bilirkişi, ‘Biz yazmak durumundayız, dördüncü kattan çıktı diye’ diyor. ‘Tamam sen lokanta yaz, kat yazma.’ Neden? Aşağıdaki kafeteryayı Bolu Belediyesi ya. Sanki oymuş gibi anlaşılsın. Ya bu kadar olmaz.

"Kimin kusuru varsa cezasını çekecek"

O yüzden bu işlerde eninde sonunda bu rezillikler ortaya çıkacak, Bolu faciasına kimse sebebiyet verdi, kimin kusuru varsa cezasını çeksin, çekecek. Bu facianın üstüne AK Parti’yi bu işten sıyırmak için kim ne yapıyorsa, onun davası da ayrı görülecek. Bunu da söyleyeyim. Onun davası bu iktidar değişince şahitleriyle, tanıklarıyla, yapılanlarla ayrı görülecek. Bolu otel yangını davası ayrı görülecek, Bolu otel yangını davasında adaleti karartma, vicdanları yakma davası ayrı görülecek. Bu kadar söylüyorum.”