Ebedî – Edebî adlı projede, şair- çevirmen Tomris Uyar'ın tablosunu seslendiren oyuncu Deniz Çakır "O dönemin edebiyatçılarından kiminle aşk yaşamak isterdiniz?" sorusuna “Ben herhalde Cemal’e (Süreya) âşık olur, Edip (Cansever) ile rakı içer, sonunda da Turgut (Uyar) ile evlenebilirdim” yanıtını verdi.
Ebru Ceylan’ın ‘Konuşan Resimler’ sergi serisinin, Cumhuriyet döneminin beş farklı akımından edebiyatçıların hayatlarını, plastik sanatlarla birleştirmeyi amaçlayan 3. sergisi ‘Ebedî – Edebî’de 52 ünlü isim bir araya gelerek resimlere ses verdi. Proje kapsamında seslendirdiği Uyar’la ilgili Çakır" İsmimin Tomris Uyar ile yan yana anılması beni çok heyecanlandırıyor, çünkü ben hayranım ona. Günümüzde yaşayan kimseye hayran değilim mesela" dedi.
Çakır'ın Habertürk'ten Gizem Sevinç Selvi'ye yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle;
- Romantik ama içinde ciddi bir isyan da barındıran bir hareket bu, bir tepki aslında. Bir de bence bir “rağmen” durumu var. Yani sanat hep bir şeye “rağmen’’dir ya. Özellikle o İkinci Yeni kuşağı ve dönemin edebiyatının şu anda konuşuluyor olması, üzerine bunların yapılıyor olması hem de bunların bir sürü bir şeye rağmen olması. İçinde bunu barındırdığı için evet çok romantik ama bir taraftan da romantizmin çok zıttı gibi görülen bir başkaldırı da var içinde. O yüzden sadece “romantizm” demek biraz küçük kalıyor. İçinde bir kaşıntı da var. Ama evet, günümüze inat, rağmen yapıldı bu iş, o yüzden çok güzel.
- Seslendirdiğim tabloda Tomris Uyar resmedilmiş. Bunu sohbet ederken birilerine daha söyledim, ben herhalde Cemal’e (Süreya) âşık olur, Edip (Cansever) ile rakı içer, sonunda da Turgut (Uyar) ile evlenebilirdim. Çok iyi denk geldi yani! Bir de Cemal Süreya’ya âşık olurdum ama aşk yaşayabilir miydim bilmiyorum, ilişki başka bir şey çünkü. Ya o dönemde âşık olacak o kadar çok adam var ki, belki de iyi bir şey değildir öyle bir ortamda olmak. (Gülüyor.) Şimdi o kadar az ki öyle âşık olacak, nitelikli adam. O yüzden bayağı kafa karışıklığı da olurmuş o dönem, zor.
-Çok isterdim İkinci Yeni döneminde yaşamayı, oyunculuk yapıyorsam da mesela o dönemde bir şeyler yaratmayı. Şu anda öyle bir şey mümkün değil. Ama ismimin Tomris Uyar ile yan yana anılması beni çok heyecanlandırıyor, çünkü ben hayranım ona. Günümüzde yaşayan kimseye hayran değilim mesela.
- Benim jenerasyonum popçulara âşık olurken ben edebiyatçılara âşık olurdum. Liseden de bahsetmiyorum, çok öncesinde de bu böyleydi. Dolayısıyla çok imrendiğim ve benim için çok hassas bir yerde duruyor edebiyat. Özellikle şiir ve keza resim de öyle. O yüzden çok heyecan duyuyorum böyle bir şeyin parçası olabilmekten.
- Yeni kuşağına – bunu söylüyorum çünkü ben özellikle İkinci Yeni’yi çok seviyorum- bir vefa borcu var. Nâzım Hikmet beni ben yapan isim çünkü. Beni ben yapan bir diğer isim Turgut Uyar. Yani onlar olmasaydı her şey farklı olabilirdi benim için. Şimdi yaşasalar farklı olur muydu? Muhakkak farklı olurdu. Belki daha kötü bile olabilirdi çünkü kafamızı iyice karıştırırlardı. 80 sonrası maalesef pek çok şeyin altının boşaldığı ve popüler kültür her alanımıza hâkim olduğu için, benim neslim her şeye hemen ulaşmamızı sağlayan televizyonun esiri olduğu için, kendimi korumamda edebiyat çok etkili oldu.
- Kesinlikle, tam da birilerinin hayatını değiştirebilecek bir proje. Mesela “Ben buradaki 5 şairi, yazarı, öykücüyü tanıyorum. O en bildiklerimizi; Nâzım’ı falan tanıyorum” diye gelecek ama bir bakacak orda başka bir dünya var. Belki bana olan hayranlığından Tomris’e ilgi duyacak. O kadar mutlu olurum ki böyle bir şeye vesile olursam. O zaman da işte şu çıkıyor ortaya, biz evet popüler kültürün çalışanlarıyız, tiyatroyu ayrı tutarsak, televizyona iş yapıyoruz ama bir dönüştürme gücüne de sahibiz. Dizi izleyicisini tiyatroya getirebiliyorsam ben, dizi izleyicisini edebiyatçılarla tanıştırmaya da vesile olabiliyorsam, işte o zaman güzel hissediyorum. Bence bu sergi, bir sürü insanın hayatında bir şeyler değiştirecek.
- Benim aşka ve erotizme bakışım Cemal Süreya’nın Üvercinka’sıyla çok değişmiştir mesela. Birileri de bundan faydalanabilir. Çünkü hepimiz yaşarken bir şeylerin derinliğini kaybediyoruz, her şey böyle çok günü kurtarmak adına yapılıyor falan. Oysa edebiyat ve bu adamlar hâlâ bizi pek çok şeyden arındırıp bambaşka bir yere götürebilir.