Sağlık

Östrojen kalbi koruyor

Östrojen hormonu sayesinde, kadınlarda kalp ve damar hastalıkları erkeklere göre çok daha az görülüyor.

26 Mart 2009 02:00
Sağlık Bakanlığı Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Klinik Şefi Prof. Dr. Ali Kutsal, "Koroner arter hastalıklarının menopoz öncesi dönemde kadınlarda görülme sıklığı düşüktür. Kadınlarda çoğunlukla hastalık erkeklerden 10 yıl daha geç gelişir ve bunda östrojen hormonu etkilidir" dedi.

Kutsal, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Avrupa ülkeleri arasında kalp damar hastalıklarına bağlı ölümler açısından en üst sıralarda yer aldığını belirterek, Türk Kardiyoloji Derneği'nce hazırlanan Türkiye Kalp Raporu'na göre "Türkiye'de 3.5 milyon kalp hastası bulunduğunu, her yıl 250-300 bin kişinin kalp-damar hastalıklarına bağlı yaşamını yitirdiğini ve 12 milyon kişinin risk altında olduğunu" kaydetti.

Damarlarda darlık veya tıkanmaya en fazla damar sertliğinin (aterosklerozes) yol açtığını ifade eden Kutsal, genç ve sağlıklı atardamarların esnek, güçlü ve elastik olduğunu söyledi. Kutsal, "Damar sertliğinde damarın iç duvarı kalınlaşır, düzensizleşir, yağ ve kolesterol birikir. Böylece damar içi çapı giderek daralır ve yeterli kan geçemez" diye konuştu.

‘Ölümlerin yüzde 60'ı ilk bir saatte gerçekleşiyor’

Göğüs ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk, bacaklarda ve vücutta şişme, şuur kaybı, birden boşlukta kalmış hissi, çarpıntı, bacak ve kollarda ağrı ile yorgunluk, anormal cilt rengi, ciltte yara açılması, şok, ani görme kaybı, kuvvet, koordinasyon-konuşma-duyu kaybının kalp ve damarlarda ciddi bir sorunun göstergesi olduğunu belirten Kutsal, bu durumun ilerlediğinde koroner arter hastalığına neden olarak şiddetli göğüs ağrısı, kalp krizi ardından da ani ölüm ile sonuçlanabildiğini bildirdi.

Kutsal, koroner arter hastalarının bir kısmında kalp krizi sırasında ağrı hissi duyulmayabildiğini de vurgulayarak, "Özellikle şeker hastalığı olanlarda ağrı duyusunun azalmasına bağlı olarak ağrı hissedilmeyebilir" dedi.

Kalp krizinden ölümlerin yüzde 60'ının ilk bir saat içinde gerçekleştiğini, bu nedenle hastanın vakit kaybetmeden hastaneye ulaştırılmasının önemine değinen Kutsal, "Kanlanamayan adalenin beslenmesi bozulur ve 30 dakika-2 saatten sonra kalıcı değişiklikler olur. Bu durumda genellikle daralmış bir damarda aniden pıhtı oluşur. Eğer tıkanıklık olan alan genişse ani ölüm görülür, geniş değilse iyileşme şansı yüksektir. Genellikle kalp adalesinin yüzde 25'i etkilenmişse kalp büyür ve kalp yetmezliği gelişir, yüzde 40'ı etkilenmişse şok ve ölüm görülür" diye konuştu.

‘Aile öyküsü olanlar risk altında’

Damar sertliğinde, cinsiyet, yaş ve genetik faktörlerin değiştirilemez, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol düzeyi, sigara kullanımı, şeker, aşırı kilo, uygunsuz diyet, fiziksel aktivite eksikliği ve stresin ise kontrol edilebilir risk faktörleri olduğuna dikkati çeken Kutsal, düzenli egzersizin kan basıncını düşürdüğünü, kilo kontrolünü sağladığını ve iyi kolesterol olarak bilinen HDL seviyesini yükselttiğini söyledi. Kutsal, şunları kaydetti:

"Yüksek kolesterol, şeker hastalığı ya da kan basıncı yüksekliği ancak yapılacak ölçümler ile saptanabilir. Bu nedenle düzenli check-up yaptırılmalı. 40 yaşına kadar 3 yılda bir, 40-50 yaş arasında toplam 4 kez, 50-60 yaş arasında 5 kez, 60 yaşından sonra ise her yıl bir kez kontrol yaptırılmalı. Eğer bu kontrollerden herhangi birinde saptanan anormallik varsa o zaman kontrol sıklığı artırılmalı."

Kutsal, anne-baba ya da birinci dereceden akrabalarda erken yaşta kalp krizi öyküsü olanların da risk altında olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Eğer baba veya erkek kardeş 55, anne veya kız kardeş 65 yaşından önce koroner arter hastalığına yakalanmışsa risk normalden yüksektir. En önemli genetik risk yüksek kan kolesterol düzeyine sahip olmaktır. Aileden geçebilecek diğer faktörler ise yüksek tansiyon, şişmanlık ve şeker hastalığıdır."

‘Riskli kişilere östrojen verilmesi tartışmalı’

Koroner arter hastalıklarının genellikle erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaşından sonra görüldüğünü ifade eden Kutsal, "Menopoz öncesi dönemde kadınlarda hastalığın görülme sıklığının düşüktür. Kadınlarda çoğunlukla hastalık 10 yıl daha geç gelişir ve bunda östrojen hormonu etkilidir" dedi.

Damar duvarının iç yüzeyini kaplayan hücrelerin salgıladıkları maddelerin dengeleyici özelliği olduğunu ve damar sertliğinde bu dengenin bozulduğunu anlatan Kutsal, şunları söyledi:

"Östrojenin bu noktada doğrudan ve dolaylı etkisi var. Doğrudan etki olarak damar duvarı hücrelerinin bütünlüğü bozacak enzim ve madde salgılamasını önleyerek hücrelerin parçalanmasını ve araya madde girerek duvarın kalınlaşmasını önler. Yani aterosklerozun başlamasına engel olur. Ayrıca beyaz ve kırmızı kan hücreleri ile pıhtılaşmada rol alan hücrelerin damar duvarına girerek duvarı kalınlaştırmasını ve olayın ilerlemesini, aynı zamanda damar duvarındaki düz adale yapısının kalınlaşmasını önler.

Dolaylı etki olarak da iyi huylu kolesterol olan HDL seviyelerini artırırken, kötü huylu kolesterol olan LDL seviyelerini azaltır."

Kutsal, risk altındaki kişilere östrojen verilmesi konusunun hala tartışmalı olduğunu dile getirerek, "Bazı çalışmalarda menopoz sonrası kadınlarda hormon tedavisi yapılmasının kalp damar hastalık riskini azalttığı saptanmış, bazılarında ise tam tersi sonuçlara ulaşılmıştır. Konu, geniş çaplı çalışmalar ile araştırılmaktadır. O nedenle halen böyle bir tedavi uygulaması söz konusu değil. Ancak menopoz sonrası dönemde gerek görülen kişilerde ilgili alan doktorları tarafından hormon tamamlama tedavisi uygulanmaktadır. Her ne kadar menopoz öncesi dönemde koruyucu etki varsa da Türk kadınları bütün risk faktörleri açısından menopoz sonrası dönemde yüksek risk altındadır. Özellikle 60 yaş üzerinde kadınlarımız her açıdan dünyadaki riskli ülke grupları içerisinde yer almaktadır" diye konuştu.

(AA)