Medya

Ortadoğu yazarı: Cumhurbaşkanı'ndan belde başkanına kadar, AKP'de FETÖ ile temas etmemiş tek kişi çıkar mı?

"Siyasi ayağa ne zaman sıra gelecek?"

23 Eylül 2016 14:40

Ortadoğu yazarı Orhan Karataş, darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan operasyonlarla ilgili olarak "Bunları temizlemek kolay olmadığı gibi, ağır bedeller de gerektiriyor. Bu bedelleri ülke olarak, millet olarak ödemek zorunda kalıyoruz. Daha ne kadar ve nereye kadar gideceğimizi de kimse bilmiyor. Ne temizlemekle bitiyorlar, ne tutuklamakla sonu geliyor. Dünyada bu kadar hainle mücadele etmek zorunda kalan, bu kadar belayla uğraşması gereken, bu kadar ihanetle etrafı kuşatılan bir başka ülke yoktur" dedi. Karataş "Cumhurbaşkanı'ndan belde başkanına kadar, AKP'de FETÖ ile temas etmemiş tek kişi çıkar mı?" ifadesini kullandı.

Orhan Karataş'ın "Siyasi ayağa ne zaman sıra gelecek?" başlığıyla yayımlanan (23 Eylül 2016) yazısı şöyle:

Bayram ve sonrasındaki ziyaretlerimiz sebebiyle yazılarımıza kısa bir süre ara verdik. Çok kritik bir bölgedeyiz. İçeride ve dışarıda anormal gelişmeler yaşanıyor. Yıllara sığacak gelişmeler, bir veya birkaç günde ortaya çıkıyor. Sorunların devasa boyutlara ulaştığı bir dönemden geçiyoruz. Söylenecek, yazılacak çok şey birikti.

Temizlemekle bitmiyorlar

İçeride de, dışarıda da bir varlık-yokluk savaşı veriyoruz. Terör örgütleri yılların yanlışları, yetersizlikleri sonucunda hücrelerimize kadar yerleşmiş durumdalar. Bunları temizlemek kolay olmadığı gibi, ağır bedeller de gerektiriyor. Bu bedelleri ülke olarak, millet olarak ödemek zorunda kalıyoruz. Daha ne kadar ve nereye kadar gideceğimizi de kimse bilmiyor. Ne temizlemekle bitiyorlar, ne tutuklamakla sonu geliyor. Dünyada bu kadar hainle mücadele etmek zorunda kalan, bu kadar belayla uğraşması gereken, bu kadar ihanetle etrafı kuşatılan bir başka ülke yoktur. Çok şükür ki, hainlerden, kalleşlerden, kahpelerden, çok daha fazla vatanseverimiz, "önce ülkem" diyenimiz ve bu uğurda gözünü kırpmadan canını ortaya koyan yiğitlerimiz var. Onların sayesinde hala "bir ülkemiz var" diyebiliyoruz ve yarınlara ümitle bakabiliyoruz. 

Cadı kazanı

FETÖ'nün ihanetleri ve tehditleri her şeyin önüne geçti. İki ayı aşkın süredir, bu hainleri temizlemeye çalışıyor, bu tehlikeyi bertaraf etmeye uğraşıyoruz. Ancak, görünen o ki, henüz bir arpa boyu mesafe kat edilemediği gibi, iş sulandırılıp başka yerlere çekiliyor. Bizzat Cumhurbaşkanının deyimi ile at izi it izine karıştırıldı. Bu duruma gelinmesinin tek ve değişmez sebebi hukukun işletilmemesidir. El yordamıyla gidilmesidir. Ve ne yazık ki, bu belirsizlik, bu keşmekeş, bu cadı kazanı sadece ve sadece FETÖ'cülerin işlerini kolaylaştırıyor. Gittiğimiz yerlerde gördüğümüz, tutkallamalara, gözaltına almalara, işten el çektirmelere artık şüpheyle bakıldığıdır. Neredeyse herkes kendi yakın çevresinden birilerinin haksızlığa uğradığına dair örnekler veriyor ve rahatsızlığını yüksek sesle dillendiriyor.

Bunları kim atadı

Hakka, hukuka, vicdana uygun bir ayıklama yapılması şarttır. Elbette bu kolay olmayacaktır. Ancak eğer, devletseniz bunu yapmak zorundasınız. Ölçüyü doğru koymak, haklıyı-haksızı ayırmak bir tercih değil, mecburiyettir. Bir tarafta iş cadı avına dönüşürken, diğer taraftan darbe kalleşliğine kalkışanların, "Yurtta Sulh" diyerek örgütlenen ve milletin başına bomba yağdıranların, bütün kadroları ile ortaya çıkarılmaması soru işaretlerini çoğaltıyor. Kaldı ki, asıl meseleye henüz sıra dahi gelmemiştir. FETÖ'cü olduğu bilinen, bu ihanetin içinde yer aldığı kesin olan bu kadar üst düzey kamu görevlisi var. Bunların büyük bölümü tespit edildi ve toplandı. Hala görevine devam edenlerin olduğu iddialarını da unutmayalım. Peki, bunları kim bu görevlere getirdi? O makamlara zembille inmediler. Herkes çok iyi biliyor ki, bu görevlendirmeler bir siyasi kararla olmuştur. Atama yazılarının altında birilerinin imzası var. Bu atamalarını yapanlar, 15 Temmuz akşamına kadar o görevlerde tutanlar kimlerdi? 

Kimi kandırıyorsunuz

Tam bu noktada bir tespit daha yapmak durumundayım. Bazı televizyon kanallarında öyle yorumlar yapılıyor, öyle sözler söyleniyor ki, şaşırıp kalıyoruz. Bazı muhteremlere göre, FETÖ'nün bu duruma gelmesinde AKP'nin hiçbir kabahati yokmuş. Bu hainler çok önceden devlete yerleşmişler, buraları ele geçirmişler ve sonra da AKP'yi devirmek için harekete geçmişler. Herkes suçlu, herkes hesap vermeli, sadece AKP bu işin dışında tutulmalıymış! Bu değerlendirmeler eğer insan aklıyla alay etmek değilse, FETÖ'ye hizmet etmektir. Kimi kandırıyor, kime neyin mesajını veriyorsunuz? Cumhurbaşkanından başbakanına, bakanından milletvekiline, il başkanından belde başkanına kadar, AKP'nin içinde olup da her hangi bir şekilde FETÖ ile temas etmemiş, istisna cinsinden tek bir kişi çıkar mı? "Ne istediler de vermedik" laflarını nereye koyuyorsunuz? "Aynı amaca farklı yollardan gidiyorduk" itiraflarını bu millet duymadı mı zannediyorsunuz? 

Siyasi irade

Hiç dolandırmaya, eğip bükmeye gerek yok. Bu işin siyasi ayağı ortaya çıkarılmadıkça, ne FETÖ'ye mücadele edilmiş olur, ne de bu tehdit ve tehlike sona erer. Nitekim, sayın Devlet Bahçeli'de her vesileyle bu durma dikkat çekiyor ve hükümeti uyarıyor. Alınan bütün kararlarda, yapılan bütün atamalarda, devlete yerleşmiş bütün FETÖ'cülerin kararnamelerinde mutlaka siyasi irade mevcuttur. Atananlar bulunuyor ve toplanıyor, yerleşenler görevden alınıyor ve devletle ilişiği kesiliyor. Bunlara hiç kimsenin itirazı yok. Peki, bunları atayanlar, devletin en önemli kurumlarına yerleştirenler, arkalarında duranlar nerede? Eğer, "böyle olduklarını bilmiyorduk?" diye kendinizi savunmaya kalkışırsanız, o zaman o koltuklarda ne işiniz var? FETÖ'cüler de çıkar kandırıldıklarını, işin buralara varacağını bilmediklerini söylerlerse, işin içinden nasıl çıkacaksınız? Kaldı ki, bir zamanlar devlette yükselmek, iş sahibi olmak, ilerlemek ve etkin hale gelmenin tek yolu Pensilvanya referansı vermek değil miydi? Bu referansı verenler suçlu, ama kabul edenlerin hiçbir günahı yok, öyle mi?

Devlet olmak budur

Devlet yönetmek ciddiyet ve kararlılık gerektirir. Bunu AKP kendi iktidarı döneminde defalarca test etti ve bizzat yaşayarak gördü. Bunun en sonuncusu ve belki de en çarpıcısı olanı terörle mücadelede ortaya çıkmıştır. Yıllarca terörle mücadele etmek yerine müzakere yürütüldü. Vererek, teslim ederek bir yere varılacağı zannedildi. Olan bu millete ve ülkeye oldu. Bugün ciddi, tutarlı ve kararlı bir şekilde terörle mücadele ediliyor, sonuç ortadadır. Hainler ne kaçacak, ne saklanacak yer bulabiliyorlar. Uzantıları devletten temizleniyor ve hiçbir şanslarının olmadığı gösteriliyor. Bugün yapılan doğrudur. Devlet olmak budur. Bu kararlılık en başından itibaren ortaya konulmuş olsaydı, bugün ne terör kalırdı, ne de PKK'nın elde ettiklerini emsal sayan diğer örgütleri paylarına düşeni alabilmek için sıraya girme cüreti gösterebilirlerdi.