Kültür-Sanat

'İtirazım Var' filmine yaş sınırı getirilen Onur Ünlü: Ekmeğimizle oynandı

Yönetmen Onur Ünlü, 'İktidardan hiç duraksamadan tiksinmeliyiz. Onunla hep mesafeli durmalıyız' dedi

28 Nisan 2014 13:31

‘İtirazım Var’ filminin yönetmeni Onur Ünlü 18+ yaş sınırlamasıyla gösterime giren filmine itiraz edince yaş sınırı 15+’ya düşürüldü. Ancak Onur Ünlü, “Ölümü gösterdiler ve biz de sıtmaya razı olduk gibi hissettik kendimizi. Şimdi yine merak ediyorum, niye 15? Hâlâ anlayabilmiş değilim” diyerek yaş sınırlamasının peşini bırakmayacağını belirtti. Gezi protestolarında yer aldığı için “Leyla ile Mecnun” dizisi yayından kaldırılan Onur Ünlü,  “Teknik olarak ekmeğimizle oynanmış oluyor. Bu durumdan dolayı biz gerçekten maddi anlamda sıkıntı çektik. Bir sürü insan da bizimle birlikte sıkıntıya düştü” dedi. İktidar ve güçle ilgili de, “İktidardan hiç duraksamadan tiksinmeliyiz. Onunla işbirliği içine girmeyi düşündüğümüz anda o anaforun içine çekilir gideriz. Onunla hep mesafeli durmalıyız” ifadelerini kullandı.

‘İtirazım Var’ filminin de yer alan Selman Bulut karakterinin, gençliğinden beri düşündüğü bir karakter olduğunu belirten Ünlü, Selman Bulut’u ben kendime çok yakın buluyorum. Ona benzemek isterdim mesela” dedi.

Muhsin Topyıldız’ın, yönetmen Onur Ünlü ile yaptığı ve Radikal gazetesinde yer alan söyleşisi şöyle:

‘İtirazım Var’dan ne anlamalıyız?

Ne anlamalıyız diye tasalanmamalıyız belki de… Düz bir anlatı çizgisinde ilerleyen eğlenceli bir hikaye. Arada da dünyayla ilgili fikirlerini söylüyor bize… Belki daha çok ‘ne anlamamalıyız’ diye düşünebiliriz…

Senaryolarınızı bir andan yola çıkarak yazdığınızı söylemiştiniz. ‘İtirazım Var’ hangi anın kurgulanmışı?

Ya bir andan yola çıkarsın ya da bir karakter düşünürsün ve o karakteri bir şeyler yaparken görürsün. Bu filmde bir karakterden yola çıktım.  Selman Bulut benim gençliğimden beri düşündüğüm bir karakter. Önce karakter belirdi ve camide bir cinayet işlenmesi fikriyle birleşti.

Selman Bulut enteresan bir karakter. İki üniversite üstüne antropoloji yüksek lisansı, eski boksör, saz çalıyor, Alevilere sempati besliyor filan... Onun özelliklerini nasıl yapıştırdınız?

Aslında yapıştırmadık. Selman Bulut’u ben kendime çok yakın buluyorum. Ona benzemek isterdim mesela... Ama bir film karakterini bir dedektif yapmaya karar verdikten sonra bazı özellikler eklemen gerekir. Neticede bir cinayet analitik bir kafayla çözülür ama Selman Bulut sürekli kalpten bahseden bir insan. Satranç oynaması bize analitik bir tarafının da olduğunu gösteriyor, örneğin. Polisiye klişeler üzerinden ilerler. Bu klişeleri ne kadar yaratıcı kullanabildiğine bağlı olarak başarılı olursun. Kim olduğu belli olmayan birisiyle telefonda satranç oynaması bana parlak bir fikir gibi geldi. O kişiyi filmin içinde bir kez daha kullandım. Selman içeri düştüğünde kurtulmasını sağladı ve o gizemli bir öge olarak kaldı. Bu tip şeyler polisiyede çalışır. Sıkı bir dedektifi mutlaka karakter devam etsin diye tasarlarsın. Bir süre sonra karakterlerin yazarların önüne geçmesi de bundandır. Marlowe’un Chandler’in önüne geçmesi, Sherlock Holmes’ün Doyle’un önüne geçmesi ya da Komiser Maigret’in Simenon’un önüne geçmesi gibi…


İzleyici yorumlarına bakılırsa Selman Bulut karakteri çok sevildi. Selman Bulut size ne kazandırdı?

Her şeyden önce bir karakterim olmuş oldu. Sevilmesinde Serkan Keskin’in iyi oyunculuğunun da payı büyük. Karakter yaratmak basit bir şey değildir; ama galiba artık benim bir karakterim var. Yarın bir gün yine bir polisiye yapmak istediğimde, çağırırım gelir mesela…

‘İtirazım Var’ klasik bir polisiye ama öyle tatlı ilerliyor ki bir cinayeti unutuyoruz. Özellikle mi planladınız?

‘Katil kim’i biraz unutsak iyi olurdu. Karaktere odaklanmamız gerekiyordu biraz. Bir polisiye metin sadece katilin kim olduğuna odaklanırsan fazlasıyla teknik ve kurgu bir filme dönüşür. Bir polisiye metin, karakterin dünya üzerine söylediği şeylerle şenlenir.

Bir imamı anlatan bir film yapacaksanız derinlikli bir din bilgisine ihtiyaç var. Sizin dinle aranız nasıldır?

Selman Bulut’a benziyor din ile ilişkim. Bu kadar söyleyebilirim. “Aşık kişi harab olur, aşık bilmez din diyanet” diyor Yunus Emre. “Arifin dini olmaz” derler… Belki de tehlikeli gibi duran bu masum cümle üzerine daha çok düşünmeliyiz.

Filmde zaman zaman cesaretli şeyler de söyletmişsiniz Selman Bulut’a. İmam nikahıyla ilgili söyledikleri örneğin… Tepkilerden korkmadınız mı?

İmam nikahıyla ilgili Selman Bulut’un söylediklerini gerekçesiyle açıklarsan kimsenin itiraz edebileceği bir şey olmuyor. Eğer o cümleden sonra filmin içinde İmam-ı Azam’ın söylediklerini dillendirmese film kafasına göre konuşuyor gibi olabilirdi. Ama bu şekilde anlatınca herkes anlıyor ne demek istediğini filmin…

‘İtirazım Var’ın senaryo aşamasında Sırrı Süreyya Önder’in de parmağı var. Nasıl gerçekleşti bu ortak çalışma?

Filmin hikâyesini Sırrı Abi’yle birlikte çalıştık. Ben yazdım, o bir şeyler söyledi, ben yeniden yazdım. Bütün bunlar dört sene önce oldu bitti. Bu dört senede iki tane film ve 150 bölüme yakın dizi çektim. Dört sene aralıksız çalıştığımız bir senaryo yok elimizde. Bir senaryoyla dört sene çalışamam, aklımı kaybederim.

Selman Bulut’la ilgili başka fikirleriniz olduğunu söylemişsiniz…

Eğer şartlar olgunlaşırsa Selman Bulut’u aşık etmek istiyorum. Aşık olursa nasıl bir serseme dönüşecek, çok merak ediyorum doğrusu.

Filminize 18 yaş sınırlaması getirildi… Sonra siz ‘itiraz ettiniz’ ve yaş sınırı 15+’ya indi. Süreç nasıl gelişti?

İtiraz ettik, çünkü yasağın gerekçesini bile anlayamamıştık. Ben, yasak ilk getirildiğinde de söylemiştim: ‘Henüz seyirci filmi görmediği için herkes niye yasak getirildiğini merak ediyor. Fakat filmi gördükten sonra niye yasak getirildiğini daha çok merak edecekler’ diye… Sahiden de öyle oldu. Filmden çıkan herkes, bizim kararı ilk duyduğumuz andaki gibi şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu ‘Bu filmin nesine böyle ağır bir yasak getirilmiş’ diye… Sonra biz bu yasağa itirazımızı yaptık ve neyse ki 18 yaş sınırı 15’e çekildi. Ve biz sevinemedik. Çünkü ölümü gösterdiler ve biz de sıtmaya razı olduk gibi hissettik kendimizi. Şimdi yine merak ediyorum, niye 15? Hâlâ anlayabilmiş değilim… Fakat şunu da söyleyeyim, yaş sınırı 15’e çekildiği için bu işin peşini bırakacak değiliz. Çünkü bu iş bizim filmimizle başlayıp bitecek bir şey değil. Bir süre sonra başka bir film için yine böyle şeyler yaşanacak; tıpkı bir süre önce başka filmler için olduğu gibi… Temel sorun, bu kararların kendisine dayanılarak verildiği yönetmelik metni. Yönetmeliğin içeriği ile ilgili tartışmaya başlamalıyız. Ki sinemacı tayfası tartışmaya başladı... Bu arada yasakla ilgili ilk andan itibaren bütün sinema çevresinden gelen desteğe ben bir kere daha teşekkür etmek istiyorum buradan. Bizi yalnız bırakmadılar, yalnız hissetmememiz için herkes elinden geleni yaptı. Çok şahaneydi…

18+ sınırı gelince ne değişiyor? Bu gerçekten konuşulduğu kadar büyük bir etki yaratıyor mu?

Gişe istatistiklerine göre 19.00 ve 21.00 seansları çakılı, önceki seanslar boş. Bu seanslar bu kadar doluyken önceki seansların boş olması istatistiki olarak çok da mümkün değil. Fakat 15 yaşında bir çocuktan filme girmek için mücadele etmesini bekleyemezsin. Ayrıca aileleri de gerdi bu durum diye tahmin ediyorum. Ama neyse ki artık bir nebze olsun çözüldü durum…

‘Leyla ile Mecnun’ da siz Gezi’de göründünüz diye yayından kaldırılmıştı. Sıkılmadınız mı bu kadar çok kısıtlamadan?

Konu sıkılmaksa, sıkıldık. Bir sene içinde çok fazla şey oldu. Ama bu süre zarfında hayatlarını kaybedenler var. Bize de çok fazla söylenip durmak düşmez. Fakat illa ki bir şey söylemek gerekirse teknik olarak ekmeğimizle oynanmış oluyor. Bu durumdan dolayı biz gerçekten maddi anlamda sıkıntı çektik. Bir sürü insan da bizimle birlikte sıkıntıya düştü filan…

Filmdeki diyaloglara ve genel itibariyle konuya bakınca yaşadığımız dönemin bir özeti gibi. Siz senaryoyu bu olaylardan çok önce yazıyorsunuz. Filmde söylendiği gibi ‘hissi kablel vuku’ mu, yoksa bir öngörü var mı?

Öngörü yok ama ‘an’görü var. O anda gördüğümüz şeyi yazdım. O zaman da böyle şeyler oluyordu ama sanki biraz kendi üstüne kapalıydı. Ekonomi fena gitmiyordu da (!) her şey tıkırında gibi duruyordu. Bizler farkındaydık, aşağı taraf kaynıyordu. O kaynayan tarafa bakarak yazdım filmi. Fuzuli “Selam verdim rüşvet değildir deyü almadılar” der. Bundan 500 sene önce de durum böyleydi, 500 sene sonra da atsam tutacaktı. Çünkü bu temel problem. Çünkü bu iktidar denen şeyin problemi. İktidar pistir.

Devletten, iktidardan, güçle ilgili bilumum olgudan tiksinmeli miyiz?

Hiç duraksamadan tiksinmeliyiz. Onunla işbirliği içine girmeyi düşündüğümüz anda o anaforun içine çekilir gideriz. Onunla hep mesafeli durmalıyız. Onunla herhangi bir şekilde iş birliği yapılamaz. Timsahla arkadaş olamazsın. Biraz bu konular üzerine düşündüm. İktidarla işbirliği yapmanın ideal yolu onun yanında durmak gibi görünür; oysa o her zaman kucağına oturmanı ister...

Selman Bulut gibi olmak işe yaramaz mı?

Kolay kolay Selman Bulut olamayız. Güncel siyaset üzerine derin bilgiye sahip değilim ama yakın gelecekte bir umut görmüyorum. Bütün ülke ağzını açıp ‘Cumhurbaşkanı kim olsun, o gidince yerine kim gelsin’ diye konuşuyor. Bunu mu tartışmalıyız şu anda? Ülkenin temel problemi sahiden bu mudur? Şu anki iktidar manipülasyon konusunda çok usta…

Yıllardır konuşulan ‘Bankası’ ve ‘Beş Şehir’den sonra bahsettiğiniz ‘kanser üçlemesi’ ne oldu?

‘Bankası’ filmini çekmem zor. Zira çok pahalı bir proje. Benimle birlikte toprağa girecek gibi. ‘Kanser üçlemesi’ ile ilgili fikrim ise değişti. Kanser olduktan sonra eskisi gibi ilgilenmemeye başladım kanserle. Ne olduğunu gördüm, bir cazibesi kalmadı. Bir işe yaramıyormuş! Ama kanser olmamalıyız