Politika

'One minute balonu patladı'

Grup toplantısında konuşan Bahçeli, “Davos’ta şişirilen ‘one minute’ balonu NATO toplantısında bizzat Gül tarafından patlatılmıştır” dedi.

07 Nisan 2009 03:00
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yerel seçimlerin ardından ilk kez Meclis'te partisinin grup toplantısında konuştu. “Davos’ta şişirilen ‘one minute’ balonu NATO toplantısında bizzat Cumhurbaşkanı Gül tarafından patlatılmıştır” dedi. 


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatıyla sonuçlanan helikopter kazasıyla ilgili Meclis Araştırması açılması için önerge verdiklerini belirterek, "Ümidimiz, konunun bütün yönleriyle açıklığa kavuşarak, kaza ile ilgili birbirinden farklı yorum ve iddiaların bir an önce son bulmasıdır" dedi.

Muhsin Yazıcıoğlu için "aziz dava arkadaşımız" şeklinde hitap eden Bahçeli, bir kez daha Allah'tan rahmet dileklerini iletti.

Kazanın duyulması ile başlatılan arama çalışmalarının uzun süre sonuç vermemesi, kazaya uğrayanların sağlık durumları hakkındaki doğru bilgiye 50 saate yakın bir zamanda bile bir türlü ulaşılamadığına dikkati çeken Bahçeli, "Bu durum, milletimiz tarafından endişe ve esefle karşılanmış, enkaza ulaşılmasının ardından kazayla ilgili şüphe ve izaha muhtaç hususlar daha çok tartışılır hale gelmiştir" diye konuştu.

'BBP helikopteri' için önerge verdik

Devlet Bahçeli, kazanın nedenleri ve sonrasında yürütülen arama kurtarma çalışmalarının, bütün safhalarında muhtemel ihmal, kusur ya da başka saiklerden kaynaklanan sorunların aydınlatılabilmesi için TBMM Başkanlığına Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için önerge verdiklerini anımsattı. Bahçeli, aynı konuda diğer partilerin de verdikleri önergeler birleştirilerek merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüne neden olan kaza için bu hafta içerisinde Genel Kurulda, araştırma komisyonu kurulmasının görüşüleceğini kaydetti.

Bahçeli, "Ümidimiz, komisyonun yapacağı ayrıntılı çalışmanın kısa süre içinde sonuç alması, konunun bütün yönleriyle açıklığa kavuşarak, kaza ile ilgili birbirinden farklı yorum ve iddiaların bir an önce son bulmasıdır" dedi.

Türkeş’in emaneti emin ellerde

Partilerinin ilk genel başkanı merhum Alparslan Türkeş'in ölümünün 12'nci yılında kabri başında andıklarını anımsatan Bahçeli, "Onun eseri olan siyasal kadrolar ve muhterem dava arkadaşları asla bitmeyecek bir sevgi ve saygı ile yıllardır aziz hatıralarını yad etmekte, onun ortaya koyduğu vizyonun doğruluğu ve verdiği mücadelenin sonuçları ile iftihar etmektedirler" diye konuştu.

MHP'nin ve üç hilalli ambleminin 40. yılına ulaşmış olmasının, bu yılki anma törenlerini anlamlı kıldığını ifade eden Bahçeli, şunları söyledi:

"Bu 40 yıllık süreyi, sürekli siyasi kopmalar ve kesintiler yaşayan geleneksel Türk siyasetinin mevcut yapısı dikkate alınırsa çok önemsiyorum. Merhum Türkeş Bey'in ortaya koyduğu ilkeler ve hedeften hiçbir kırılma yaşanmadan ulaşılan bugünkü netice, bir taraftan mücadele ile taşınan emanetin emin ellerde olduğunu, diğer yandan ise merhum liderimizin attığı temelin ve gösterdiği yolun doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Bugün milletimize mal olmuş bir siyasal hareket ve vazgeçilmez politik güç haline gelmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi; istikrar, denge, akıl ve sağduyunun rehberliğinde ülkemizin beka düzeyindeki meseleleri karşısında hassasiyetlerini vurgulamaya kararlılıkla devam edecektir."

Seçim sonuçların milletin ikazıdır

29 Mart seçimlerinde, "6 yıl 4 ayı aşan süredir iktidarda olan AK Parti'ye millet tarafından ihtar verildiğini" ifade eden Bahçeli, "Seçim sonuçları, ağır sorunlar altında ezilen toplumsal yapının, iktidar partisine şimdilik bir ikazı olarak görülmeli ve anlaşılmalıdır. Özellikle ekonomide süren ve vatandaşlarımızı dayanamayacakları bir duruma getiren kriz halinin, siyasi tercih ve kararlarda etkili olduğu görülmektedir. Seçimle birlikte ortaya çıkan netice; krizin sevk ve idaresinde, izah ve tefsirinde, akış ve ilerleyişinin önünü almada Başbakan Erdoğan'ın son derece başarısız ve yetersiz olduğunu kanıtlamıştır" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın, krizin teğet geçeceği, işsizlik sayısındaki artışın küçümsemesi ve iş yerlerinin kapanmasına ilişkin söylemlerinin seçim sonuçlarına yansıdığını belirten Bahçeli, "Seçim ortamı ve sonucu, yalnızca millet iradesinin tecellisini yansıtmamış, aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin siyaset ahlakını, tarafsızlık ve hakkaniyet anlayışını, siyasi dil, üslup, yöntemlerini bilhassa Sayın Başbakan'ın ağzından ve uygulamalarından tanınmasına da vesile olmuştur" dedi.

MHP'nin seçimden güçlenerek çıktığını savunan Bahçeli, seçimlerde, partilerinin iktidarın yegane alternatifi olduğunun görüldüğünü söyledi.

"MHP olarak çatışma ve gerilim siyasetine olan mesafemiz, kavga ve üslup kirliliğine olan uzaklığımız, sahici ve samimi ikazlarımız toplumsal yapıda karşılık bulmaya başlamış; belediye başkanlığı ve bize yönelen seçmen sayımız ile oy oranımızı artırmıştır" diyen Bahçeli, partilerine seçimde verilen desteğin karşılıksız kalmayacağını belirtti.

Bahçeli, Türk milletinin sandığa yansıyan iradesi ile siyaset kurumu ve parlamentodan ortak talep ve beklentilerini "Siyasi gerginliklerin yumuşatılması; çatışma ve zıtlaşma yerine asgari müştereklerde buluşulması; siyasetin üzerine düşen gölge ve şaibenin kaldırılması; yolsuzluk ve kanunsuzlukların üzerine etkili biçimde gidilmesi; derinleşen ekonomik krizin etkilerinin azaltılması; milli meselelerde taviz ve teslimiyete son verilmesi, ayrıştırıcı alt kimlik siyasetinin sona erdirilmesi" şeklinde sıraladı.

Bahçeli, şunları kaydetti:

"Temennimiz, seçim sonuçlarından iktidar partisinin, verilen mesajı doğru okumuş olması ve 22 Temmuz seçimlerinden sonra oluşan başına buyruk ve dayatmacı anlayışından kurtulmuş ve bu anlayışını sorgulamış olmasıdır. Bu sonuca göre; hükümet özellikle dış politikada attığı yanlış stratejik adımları mutlaka gözden geçirmelidir. Barzani ile kucaklaşma, Talabani ile sözleşme, PKK ile dolaylı müzakere, Ermenistan'la el sıkışma ve Avrupa Birliği ile sanal ilişkiler üzerine kurgulanmış ipotek siyasetini terk etmek durumundadır.

Bu seçimden alınacak derslerle beraber, ülkemizin üzerine kabus gibi çöken karamsar ruh halinin artık geride kalmasını, sonuçların Türk siyasetine seviye ve iş birliği getirmesini, demokrasimize güç kazandırmasını ve aziz vatandaşlarımıza huzur sağlamasını temenni ediyorum."

Faturalar birer birer önümüze geliyor

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Devlet Başkanı Barack Obama'nın TBMM'deki konuşmasında, Amerikan tarihine yönelik atıflar yaptığını hatırlatarak, ''Türk tarihindeki meselelere de aynı olumsuz anlamları yüklemeye çalışması ve bunu tarihin gerçeği ile yüzleşmekle açıklaması, hoş göremeyeceğimiz bir nezaketsizliktir'' dedi.

AKP yönetimi ile geçmişte yanlış atılan adımların faturalarının birer birer önlerine geldiğini savunan Bahçeli, ''Geri adım atmanın diyalog, boyun eğmenin işbirliği, aldatılmanın ise sözde zafer olarak takdim edilmeye çalışıldığını'' söyledi. Bahçeli, uluslararası ilişkilerin, geri dönülmez bir batağa doğru hızla sürüklendiğini iddia etti.

Türkiye özürlü bir üye konumuna düşürüldü

Bunun en belirgin örneklerini, Barzani ve Talabani ile yürütülen ilişkilerde, Ermenistan ile kurulmaya çalışılan diyaloglarda, İsrail'e karşı gösterilen sonuç alınmayan sanal uyarılarda bulmanın mümkün olduğunu anlatan Bahçeli, şunları söyledi:

''İdeal ve ciddiyetten uzak, aynı zamanda değişken ve duruma göre farklılaşan omurgasız siyaset anlayışının son örneği ise NATO Genel Sekreterliği görevine atanacak olan kişinin seçimi esnasında yaşanmıştır.

İslam aleminin ve milletimizin, NATO Genel Sekreterliğine seçilen Danimarka Başbakanı'na karşı olumsuz bakışı bilinen bir gerçekken, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı arasında yaşanılan çelişkili beyanlar ve ardından ucuz pazarlıklarla ikna edilmeleri, kabulü mümkün olmayan bir durumu ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucu olarak, Türkiye NATO içinde veto hakkı olan, ancak bunu kullanmaya yetkisi ve ehliyeti olmayan ikinci sınıf özürlü bir üye ülke konumuna düşürülmüştür.''

MHP Genel Başkanı Bahçeli, bu süreçte, ''teslimiyetten hayali zafer çıkarmaya ve bunu Obama garantörlüğü ambalajıyla pazarlamaya çalışan Başbakan'ın'', arkasında duramayacağı sözler söylediğini, ancak bunun altında kalarak Türkiye'nin haysiyetinin ayaklar altına alınmasına yol açtığını iddia etti.

Burada sorulması ve Hükümet tarafından açıklanması gereken konuların olması gerektiğini belirten Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a şu soruları yöneltti:

''NATO Genel Sekreteri olan Danimarka Başbakanı'nın ismi, Avrupa Birliği üyesi ülkeler tarafından ortak aday olarak belirlenerek, NATO'nun Avrupalı olmayan üyelerine adeta dayatılmışken, Avrupa Birliği sürecinin başarıyla ilerlediğini iddia eden AKP Hükümetine, bu konu muhatapları tarafından önceden iletilmiş ve Türkiye'nin görüşü alınmış mıdır? Rasmussen'in adaylığı sürecinde Hükümet, Avrupa Birliği nezdinde hangi girişimleri yapmış ve çekincelerini hangi şekilde ve hangi gerekçeleri kullanarak bu ülkelere ulaştırmıştır? Bugün NATO'nun yeryüzünde ilgi ve kontrol alanlarının tamamına yakınının Müslüman toplumların ağır sorun ve sıkıntılar yaşadığı sancılı coğrafyalar olduğu düşünülürse, İslam'a ve peygamberine hakareti düşünce özgürlüğü olarak gören bir şahsın, bu görevini adalet ve başarıyla yapacağına dair nasıl bir kanaat hasıl olmuştur?

PKK terör örgütünün haberleşme ve medya merkezi olarak ve son derece serbest bir ortamda yayınlarını sürdüren ROJ TV'nin bulunduğu yer Danimarka'dadır. Bu olumsuz duruma son verilmesi için bizzat Hükümetin ve Başbakanın çağrılarını cevapsız bırakan, bu yayınları özgürlük kapsamında yorumlayanın da Rasmussen olduğu bilinen bir gerçektir. O halde, dün Mehmetçiğe kurşun sıkanları eğiten, eğlendiren, yöneten bir ihanet kanalını hoş gören bu şahsın, şimdi Mehmetçiğe verilmiş uluslararası görevlerde yöneticiliğini yapmasını kim kabul ettirmiş ve etmiştir? Hükümet, dünya güvenliğini sağlamak adına görev alanını genişleten bir uluslararası ittifakın başına, PKK terör örgütünü müsamaha ile karşılayarak Türkiye'nin güvenliğini ateşe atan bir adamı seçtiğinin farkında mıdır? Seçilmek için oy birliğinin şart olduğu bu organizasyonda, 'yine başardık, karlı çıktık, büyük kazanç gibi' yapay söylemlerin arkasında, ABD Başkanından alındığı söylenen kamuoyuna yansıyanların dışındaki güvenceler nelerdir?

İslam dininin Yüce Peygamberine hakaret edilmesine göz yuman bir şahıs, Türkiye'ye NATO Genel Sekreter Yardımcılığı verince aklanmış ve muteber bir devlet adamı haline mi gelmiştir?''

Sahte Davos kahramanlığı yapıyor

Bahçeli, ''Başbakan Erdoğan'ın, İslam dininin Yüce Peygamberine hakaret edilmesini ve Türkiye'nin güvenliğini ucuz bir pazarlık denkleminin'' içine yerleştirdiğini iddia ederek, baskılar karşısında ''uysal ve ezik'' olarak geri adım attığını ve NATO memuriyeti karşılığında bunları feda ettiğini ileri sürdü.

''Sahte Davos kahramanlığı ile iç politikada yol almaya çalışan Başbakan'ın gerçek hüviyeti, siyasi omurga anlayışı, Türkiye'nin onur ve haysiyetine ve manevi değerlerine olan saygısının ve bağlılığının gerçek yüzü şimdi bu olayla bütün çıplaklığıyla anlaşılmıştır'' diyen Bahçeli, NATO Genel Sekreterliği seçimi konusunda, o sırada G-20 toplantıları için Londra'da bulunan Başbakan Erdoğan ile NATO toplantısına katılmak için Almanya'ya giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasındaki ''tezat ve ihtilafların'' da anlamlandırılmasının mümkün olmadığını söyledi.

Devlet Bahçeli, ''Dünya siyaseti Manş Denizi'nin iki yakasında bulunan Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın birbirine uymayan, taban tabana zıt açıklamalarına şahit olmuştur'' dedi.

One munite balonu patlatılmıştır

''Türkiye için öncelikli önem NATO'nun güçlü olması mıdır? Yoksa Türk milletinin değerlerinin her platformda savunulması ve her şeyin üstünde tutulması mıdır?'' sorularını yönelten Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Uluslararası gelişmeleri iç politika kazanımları uğruna devamlı riske atan Başbakan Erdoğan, NATO Zirvesine Londra'dan müdahale etmiş, ancak bu müdahale sadece sözde kalarak bir sonuç doğurmamıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla Davos'ta şişirilen 'One minute balonu', NATO toplantısında bizzat Cumhurbaşkanı Gül tarafından patlatılmıştır.

Türkiye, yeni NATO Genel Sekreteri için Başbakan'ın iddiaları ile örtüşerek veto hakkını kullanmış olsaydı bu iktidarın en isabetli kararlarından birisi olacak ve partimiz tarafından alkışlanıp desteklenecekti.''

Parti olarak kabul edemeyiz

Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Obama'nın TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmayı da şöyle değerlendirdi:

''Türk kamuoyu, dünyada ümit ve değişimin sembolü olduğu iddia edilen yeni ABD Başkanı'nın bu ziyaretini, son dönemde yara alan ikili ilişkilerin karşılıklı çabalarla onarılması ve sarsılan güven ortamının inşası bakımından önemli bir fırsat olarak görmüştür.

Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin bugün içinde bulunduğu durum, bu noktaya gelmesinin nedenleri ve ileriye dönük olarak sarf edilmesi gereken ortak çabaların bu vesileyle bütün yönleriyle ve çok açık bir biçimde masaya yatırılması büyük önem taşımaktadır.''

Bahçeli, ABD Başkanı'nın Türkiye ziyaretinden ve konuşmalardan, maksadını aşan beklentiler içine girmenin ya da dile getirdiği konuları irdelemeden kabullenip, bu fikirlerden ev ödevleri çıkarmanın, parti olarak kabul edemeyecekleri bir yaklaşım ve Gazi Meclise yakışmayacak teslimiyetçi bir tavır olacağını söyledi.

1915 olaylarını soykırım olarak görüyor

Bahçeli, Obama'nın 1915 olaylarına ilişkin sözlerini eleştirirken de şöyle konuştu:

''Başkan Obama, Çankaya Köşkü’ndeki basın toplantısında bir soruya verdiği cevapta 1915 olaylarını 'soykırım' olarak gördüğünü açıkça belirtmiş, Başkanlık seçim kampanyasında kayda geçen bu görüşlerinde bir değişiklik olmadığını söylemiştir. 24 Nisan günü Beyaz Saraydan yapılacak Başkanlık açıklamasında bu konuyu nasıl nitelendireceğini muğlak ifadelerle açıkta bırakan Obama, AKP Hükümetinin Ermenistan'la sürdürdüğü gizli müzakere sürecinin cesaret verici olduğunu, bu görüşmelerin kısa zamanda olumlu sonuçlar vermesinin, bu sorunun aşılmasına yardımı olacağını ifade etmiştir. Mecliste yaptığı konuşmada, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın açılmasının önemine işaret eden ABD Başkanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesini güçlü olarak desteklediklerini söylemiştir. Ancak, Türkiye-Ermenistan arasındaki sorunların kaynağı Türkiye değil, Ermenistan'ın tutum ve talepleridir. Bilindiği gibi Ermenistan, Türkiye ile ortak sınırı tanımamakta, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulayarak, Doğu Anadolu'nun bir bölümünü 'Batı Ermenistan' olarak kabul etmekte ve Ağrı Dağını Ermenistan'ın milli sembolü olarak görmektedir.

Bölgenin barış ve güvenliğin önündeki en büyük engel olan Ermenistan'ın, dost ve kardeş Azerbaycan'ın topraklarının yaklaşık beşte biri üzerindeki işgali de halen sürmektedir. Bunun yanı sıra, Türk tarihini ve milletini en aşağılık insanlık suçu olan soykırımla mahkum ettirmek için hayasız bir uluslararası kampanya yürütmektedir. ABD Başkanı'nın bu gerçekleri yok sayarak, Meclisteki konuşmasında Amerika'nın tarihine atıflar yaparak, Türk tarihindeki meselelere de aynı olumsuz anlamları yüklemeye çalışması ve bunu tarihin gerçeği ile yüzleşmekle açıklaması; hoş göremeyeceğimiz bir nezaketsizliktir. Başkan Obama'nın kendi tarihlerindeki acı ve utanılacak olayları dile getirerek, geçmişiyle yüzleşmek istemesi kendi bileceği iş ve değerlendirmesidir. Ancak, 'biz hatadan döndük, yanlışla yüzleştik' denilerek, aralarında hiçbir ilişki ve alaka bulunmayan tarihimizle ilgili iddia edilen yalanları kabul etmemizi istemesini reddettiğimizi duyurmak istiyorum.''

Tek taraflı tavizler verilerek…

Devlet Bahçeli, yalan bir iddianın herkes tarafından kabul edilmiş olmasının onun doğru olduğu anlamına gelmeyeceğini söyledi.

Tek taraflı tavizler verilerek, dayatmalara boyun eğilerek yürütülen ilişkilerin Ermenistan'la olan boyutunun ağır sonuçlarının görülmeye başladığını anlatan Bahçeli, Azerbaycan'ın da Türkiye'nin bu yaklaşımlarına haklı olarak tepki göstermeye başladığını bildirdi.

Bahçeli, kardeş Azerbaycan'ı incitecek, topraklarını geri almak için verdikleri haklı ve meşru mücadeleyi sekteye uğratacak ve onları yalnızlaştıracak yanlış yoldan bir an önce dönülmesinin öncelikli beklentileri olduğunu kaydetti.

Bahçeli, şöyle devam etti:

''Unutulmaması gereken husus şu olmalıdır: Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Ermenistan'ı, karşılık görmeden sözde kazanmak uğruna, kardeş Azerbaycan'ı kaybetme ve gözden çıkarma gibi bir tasarrufu olamaz ve asla olmamalıdır. Tarihimizle hesaplaşma çağrısı, bugün ABD Başkanı'nın ağzından, dün Avrupalı yetkililer tarafından bu rahatlıkla dile getiriliyorsa, bunun vebali ve sorumluluğu milli konularda dik duramayan ve taviz vereceği konusunda umut uyandıran Adalet Ve Kalkınma Partisi Hükümetinindir.''

Terör örgütü için yeni bir aşamaya gelindi

Gelişmelerin, terör örgütü PKK'nın siyasallaşması ve etnik bölücülüğün siyasi zemin kazanması stratejisinde yeni bir aşamaya geçildiğine işaret ettiğini belirten Bahçeli, şunları kaydetti:

''Bugün etnik bölücülüğün adı meşru hak mücadelesi, devletin üniter yapısını yıkmaya çalışmanın adı da demokratikleşme olmuştur. AKP Hükümetinin Barzani ile başlattığı siyasi müzakere süreci de bu stratejinin bir parçası ve aşaması olarak görülmelidir. Bu bakımdan ABD Başkanı Obama'nın Meclis'te yaptığı konuşmasında PKK terörü ile mücadele kapsamında Türkiye'nin Irak'taki 'aşiret reisleriyle' işbirliği ilişkileri kurmasının gerektiğini ve demokratikleşmenin önemini vurgulaması oynanan oyunu somutlaştırmaya başlamıştır.

Başkan Obama'nın, aynı konuşmada 'Kürtçe radyo ve televizyon yayınlarıyla sağlanan ivmenin sürdürülmesi' için yeni düzenlemeler yapılmasına işaret etmesi ve Türkiye'de bulunan azınlıkların haklarının güçlendirilmesi gereğini dile getirmesi, ABD'nin bakış açısının AB ile örtüştüğünü göstermiştir. ABD Başkanı'nın, Heybeli Ada Ruhban Okulu'nun açılması talebine Meclis konuşmasında yer vermesi de aynı benzeşmenin başka bir yansımasıdır. Bütün bu gelişmeler Türkiye'yi önümüzdeki dönemde çok zor ve sancılı günlerin beklediğini ortaya koymuştur. ABD Başkanı'nın Türkiye ziyaretini değerlendirirken bu kaygı verici gelişmeleri gerçekçi bir biçimde dikkate almak ve ayrıntıları ile analiz etmek kaçınılmaz olacaktır.''

Obama’nın ziyareti önemli

Bahçeli, grup toplantısından sonra gazetecilerin, dün Obama ile yaptığı görüşmenin içeriğini sorması üzerine, ''Kırmızı çizgiler'' diye basında yer alan görüşmelerin hiçbirisinin doğru olmadığını söyledi. Bahçeli şunları söyledi:

''Bir, 4 Kasım 2008 tarihinde Devlet Başkanı seçilmesi münasebetiyle kendilerini tebrik ettik. İkincisi, yurt dışı gezilerinde Kanada dışında ilk resmi ziyaretini Türkiye'ye yapmış olmasını, Türkiye'ye verilen önem açısından olumlu karşıladığımızı söyledik. Üçüncü olarak da çok sayıda devlet, hükümet başkanları ülkemizi ziyaret etmiştir, özellikle de 1999 yılında ve 2004 yılında ABD başkanlarının da ziyareti olmuştur ama kendileri muhalefetle görüşme tercihini ortaya koyarak, bir yenilik başlatmıştır. Bunu da olumlu karşıladığımızı ifade etmişizdir. Dördüncü olarak da Türkiye ile ABD arasındaki çok yönlü ilişkilerin, bu ziyaretle daha kökleşeceği ve derinleşeceğini temenni etmişizdir.

Kendileri de siyasette ne kadar süre konulduğunu, MHP hakkında da bilgi almak istediğini söyledi. Ben de MHP hakkında çok özet bir bilgi verdim. Hepsi bu...''