İnsan doğasının en kötü ve inatçı özelliklerinden biri, farklı olana karşı nefret hissetme kapasitesinin olmasıdır. Irk, cinsiyet, yaş ayrımcılığının hepsi de kendi “izm”lerini üretmiş sosyal kategoriler olup önyargı ve bağnazlıktan beslenirler.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, insandaki grup eğilimi oldukça güçlüdür. Kendi grubumuzu diğerlerine karşı kayırmak düşünce tarzımızda yer etmiştir ve tarih bunun örnekleriyle doludur. Psikolog Henri Tajfel’in çalışmaları ise bulundukları gruptan dolayı insanlara taraflı davranmamızın ne kadar kolay olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak bu olgu gerçek dünyada başka olgularla iç içe geçmiştir ve psikolojik önyargıları tarihsel, kültürel ve hatta pragmatik (bazen gerçekten de diğer gruplara mensup insanlar size karşı harekete geçmiş olabilir) etkilerden ayıklaması zordur.
Minimal grup paradigması
Sosyal psikolog Tajfel grup önyargısının temel nedenleriyle ilgileniyordu. Adil ve tarafsız ortalama bir insanı önyargılı ve taraflı hale getirecek koşulları araştırıyordu.
Grupların normalde sahip olduğu tarih, kültür ve pratik önemden bağımsız olarak oluşturulmuş gruplara dahil olduğumuzda nasıl düşündüğümüzü görmek için “minimal grup paradigması” olarak bilinen bir yöntem geliştirdi.
Minimal grup paradigması şöyle işliyordu: Deneye katılan kişiler göz rengi, sevdikleri resimler, yazı-tura gibi rastgele kriterlere göre gruplara ayrıldı. Herkes hangi grupta olduğunu biliyordu. Daha sonra ödüllerin gruplar arasında nasıl dağıtılacağına dair tercihler yapmak üzere yalnız kalacaklardı.
Bu andan itibaren grup üyeliği tümüyle soyut bir şeydi. Kimse kimseyi görmüyor ve diğer grup üyeleri sadece numaralarıyla anılıyordu. Her bir denek kime kaç puan vereceğine dair bir tercih yapacaktı: Örneğin “A grubundan 74 numara”ya 10 puan, B grubundan 44 numaraya 8 puan” ya da “A grubundan 74 numara”ya 2 puan, B grubundan 44 numaraya 6 puan” gibi. Puanlar gerçek paraya tekabül ediyordu.
Katılımcıların parayı bölüşürken kendi gruplarından olanlara kayırmacı davrandıkları görüldü. Örneğin A grubundakilerin yukarıdaki seçeneklerden ilkini seçmesi daha muhtemeldi. Fakat asıl şaşırtıcı olan şey, kendileri için daha az puan getirse de kişilerin bu grup kayırmacılığına yönelmesiydi; örneğin B grubundakilerden bazıları, A grubu ile farkı fazlalaştırdığı için ikinci seçeneği tercih ediyordu.
Yani insanlar normal bir tarafsız kişinin yaptığı gibi ortak ödülü maksimum kılma yönünde karar almanın yanı sıra gruplar arasındaki bölüşüm farkını da maksimum kılmaya çalışmıştı, önyargılı insanlardan bekleneceği gibi.
Adil bir dünya için
Grupların rastgele oluşturulduğu ve deney sonrasında ortadan kalkacağı, kişilerin yaptığı tercihlerden bireysel bir kazanım elde etmeyeceği bilindiği halde böylesi bir grup kayırmacılığı görülmüştü.
Öyle görünüyor ki insanlara mensup oldukları gruplara göre farklı davranmak için en ufak bir işaret yetiyor. Tajfel’in araştırması, grup önyargısının düşünce üzerinde kategorilere ayırma kadar etkili olduğunu gösteriyor. O halde, daha adil bir dünya için, bu içgüdüsel taraflılığa karşı tetikte olmak gerekiyor.