T24 Podcast
Devrimci Yol (Dev-Yol) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kurucusu Oğuzhan Müftüoğlu’nun 2011 yılında hayat hikayesini anlattığı gazeteci ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici, bu kaydı T24 için yeniden düzenledi.
Müftüoğlu’nun yaşam öyküsünü ve devrimci mücadelesini, Adnan Bostancıoğlu’na nehir söyleşi formunda anlattığı Bitmeyen Yolculuk: Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı’nın yeni çıktığı günlerde Urla’da yapılan bu söyleşi, 12 yıl önce Hürriyet Pazar’da yayınlandı.
Oğuzhan Müftüoğlu’nun banka memurluğundan avukatlığa, Devrimci Gençlik Hareketi liderliğinden Mamak Askeri Cezaevi’nde geçen yıllara uzanan yaşamını kendi sesinden dinliyoruz.
Oğuzhan Müftüoğlu’nun hayat öyküsünden öne çıkan bazı bölümler şöyle:
“Geçmiş devrimci kişilikler üzerinde de bir değersizleştirme çok ciddi yanlış abuk sabuk iddialar ileri sürülüyor bizimle ilgili. Bunları bazen değişik yerlerden duyuyoruz. Bazen karşılaşıyoruz. O tarihe karşı yapılan bu haksızlıklara karşı bir savunma ihtiyacıydı bu kitap.”
“İnsanlar hayatlarını ortaya koydu. Biz sağ kaldıksa, yaşıyorsak bu tesadüf aslında. Bireysel bir hayalim yok. Bütün ömrüm boyunca örgütlü kolektif hayat içinde yaşadım. Kendi başıma hesap kitap yapmadım. Bir devrimci hareket içinde devrimci bir insanın yapması gereken neyse insanlarla birlikte karar verdim.”
“Anamur benim için önemli. Ortaokulu Anamur’da okudum. 68’lerde kaçak hale gelinceye kadar yazları Anamur’a giderdim. Hayatımda en geniş yer kaplayan iki yer birisi Anamur, diğeri Mamak Askeri Cezaevi.”
“12 Mart’ta cezaevine girdim, çıktım. Ne yapacağım diye düşünürken af çıkınca hukuk fakültesine geri dönüp bitirdim. Sonra avukatlık stajı yaptım. Yılmaz Güney’in davasına girdim bir süre. Sonra avukatlık bilgisini kendi savunmalarımızı hazırlamakta kullandık.”
Faruk Bildirici - Oğuzhan Müftüoğlu
“Elim kalem tuttuğu dönemlerde bunları her zaman için yazdım. Belki Türkiye’deki rejimin asla demokratik bir rejim olmadığını ilk yazanlardan biriyim. Devletin içine yerleşmiş faşist bir yapının, Türkiye’deki rejimin esasını oluşturduğunu, daima ifade ettim, inandım.”
“60’lı yıllarda Fikir Kulüpleri’nde başladım örgütlü mücadeleye. FKF’ye önce iki üyenin teklifiyle aday üye oluyorsunuz, sekiz on kitaplık bir Marksist kitaplar dizisi vardı. Bunları okumanız şarttı. Bir sınav yapılmıyordu tabii ama biz öyle hissediyorduk.”
“Solun tamamının darbeleri desteklediği yaklaşımı tam bir çarpıtma. O dönemde asıl darbeci kanat içinde yer almış olanlar ortaya çıkıyor, ‘Biz öyleydik ama bütün Türkiye solu darbeciydi’ diye anlatıyor. Yanlışı kolektifleştirdiği için kendini de aklamış oluyor. Halbuki 70 sonrasında solda darbeci çizgiler hemen hiç yok.”
“Biz darbenin yaklaştığını dergide de defalarca ilan ettik. ‘Amerika, Türkiye’deki generallere darbe yaptıracak dişimizle tırnağımızla buna karşı savaşacağız’ diye yazdık. Hatta bizi Ankara’da arayacaklar diye Merkez Komite’yi İstanbul’a taşıdık. Başarılı direnemediğimiz söylenebilir. Ama direnmediğiz söylenemez.”
“Benim Anamur dağlarında silah eğitimim 12 Mart öncesindeydi. Anamur’daki o kamp olayı biraz romantik bir işti. 69 yazıydı zannediyorum. Dev-Genç içerisinde gerilla teorilerinin başladığı dönemdi. Ben hiç silah kullanmadım bir insana karşı. Öyle bir şey olmadı.”