Yaşam

O, iki dev adamı Türk sporuna katan kadın...

O, Hidayet Türkoğlu ile Kerem Tunçeri’yi Türk basketboluna armağan eden bir yetenek avcısı...

14 Eylül 2010 03:00

T24 - O, Hidayet Türkoğlu ile Kerem Tunçeri’yi Türk basketboluna armağan eden bir yetenek avcısı... Sessiz sedasız hayatına devam eden Leyla Çalışkan’ın sıra dışı bir öyküsü ve ‘dev’ gibi bir yüreği var...

Eğer o olmasaydı, önceki akşam Türkiye’nin ABD ile oynadığı final maçında tribünler “Hido, Hido” diye bağıramayacaktı. Belki de Kerem Tunçeri Sırbistan maçındaki o turnikeye giremeyecek, Türkiye yarı finalde elenecekti.


Çünkü o bir yetenek avcısı. Hidayet Türkoğlu onun keşfi, Kerem Tunçeri onun öğrencisi... İlkokulları dolaşıp basketbola yetenekli çocukları buluyor, onlarla takım kuruyor, çalıştırıyor, kupaya kupa demiyor. Adı Leyla Çalışkan.


Bayrampaşa’da bir ilkokulda keşfetti Hidayet’i. Babasının itirazlarına rağmen takıma aldı ve Türkiye’ye en büyük basketbol yıldızını armağan etti. Sessiz sedasız hayatına devam ederken, önceki gün Yılmaz Özdil köşesinde onu anlattı ve gözler Leyla Çalışkan’a çevrildi.
Evet, o Özdil’in sözleriyle “14. dev adam”. Ama öyle bir hayat hikayesi var ki, başlı başına bir söyleşi konusu...


Adana’da Kemal Çalışkan olarak doğdu. Annesi Amerikalı, babası Türk. Evlilik dışı bir çocuk. Türkiye’de görevli olans annesi ABD’ye dönerken babası ona el koydu ama ailesine de kabul ettiremedi. O henüz ilkokuldayken annesi öldü, babası da onu bir aileye evlatlık verdi. Evlat edinen aile benimsedi, bağrına bastı. Haydarpaşa Lisesi’nde yatılı okudu, arkasından Spor Akademisi’ne girdi. Bütün bunlar olurken Kemal Çalışkan’ın sakladığı büyük bir sır vardı; kendini kadın hissediyordu. Yıllarca gizledi, sonunda bıçak kemiğe dayandı ve ameliyat oldu. Şimdi adı Leyla, evli, mutlu bir kadın ve öğrencilerinin başarılarıyla gurur duyan bir hoca...




Hidayet'in babasını zor ikna ettim


Dünya Şampiyonası’nın 2. takımını kadrosunu şekillendirenlerden birisiniz. Nasıl bir duyguyla seyrettiniz maçları?

Hem Hidayet hem de Kerem çok emek verdiğim çocuklar.. Barış Ermiş’i de bir miktar çalıştırdım. Her antrenörün gurur duyacağı bir şey. Küçükken onlara şekil verdiğim için çok mutluyum.


Hidayet’i nasıl keşfetmiştiniz?

Hidayet, Bayrampaşa’da bir okul takımında oynuyordu, maçlarda gördüm. Adresini bulup ailesine gittim. Çok fakirlerdi, gecekonduda oturuyorlardı. Hatta bizi içeri alamadılar. Babası çok inat etti, “Benim oğlum ticaret lisesine gidecek, muhasebeci olacak” dedi. Vermek istemedi. Araya birilerini soktuk, zar zor ikna ettik.


Almaya kararlıydınız...

Tabii. Bir kere malzeme var, görüyorsun. Yılların deneyimi; fiziğine, duruşuna bakıyorsunuz ve geleceği olduğunu anlıyorsunuz. Çavuşoğlu Koleji’de bir ilkokul takımı yapmıştık, oraya burslu olarak aldık Hidayet’i.


Kerem’i nerede buldunuz?

Onu ailesi getirdi. Galatasaray minik takımında oynuyordu, biz ona burs verdik.


Maçlara gittiniz mi?

Maalesef hayır. Bir davetiyeye layık görülmediğim için gidemedim. Basketbola o kadar emek vermiş bir kişi olarak da gidip paramla bilet almak istemedim. Bana çok zor geldi.


Hidayet ya da Kerem ile diyalogunuz devam etmiyor mu?

Hayır. Aramazlar beni. Ancak karşı karşıya geldiğimizde merhaba-merhaba, o kadar.


Ne zamandan beri böyle?

Hidayet Efes Pilsen’deydi. Ben çok zor durumdaydım, işsiz kalmıştım. Çavuşoğlu’ndan ayrılmıştım. En zor günlerimde maalesef hiç kimse bana yardımcı olmadı. Ne Kerem ne Hidayet, ne aradılar ne de sordular.


Neden işsiz kaldınız?

Beni özel durumumdan dolayı işten çıkardılar.


Ameliyat olmuş muydunuz o zaman?

Henüz olmamıştım. İnsanlar anlıyordu sanırım, bu durumumu öğrendiklerinden beni işten çıkardılar.


Ne yaptınız o zaman?

Çok zor günler geçirdim. Belli bir birikimim vardı, onunla geçinmeye çalıştım. Kendimi tamamen dış dünyadan izole ettim, eve kapandım. Arkadaşlarım etrafımdan ayrıldı gitti. O kadar çok çevrem vardı ki basketbol zamanı, bir tanesi kalmadı yanımda. Çok üzüldüm, çok acı çektim ve o anda karar verdim; bu işi bitireceğim, ameliyat olacağım. Yoksa işimi kaybetmemek için sürekli erteliyordum ameliyatı.



Bu sistemde yeni yıldız gelmesi zor 


Nasıl yürütüyordunuz bu ikili hayatı?

Çok zor. İşimi kaybetmemek uğruna katlanıyordum. Farklı davranıyorsun, normal bir erkek gibi davranmaya çalışıyorsun. Ama olmuyor... Eve gittiğinde oturup hüngür hüngür ağlıyorsun. İşten çıkarılınca “Madem ki ok yaydan çıktı, ben bu işi bitiriyorum” dedim. Hiç de pişman değilim, ben kendimi buldum.


Ameliyattan sonra hocalığa nasıl döndünüz?

Bunu Savaş Ay’a borçluyum. Savaş Ay bir şekilde duymuş, beni aradı. A Takımı’nda birkaç program yaptı, okulun sahibi Ahmet Çavuşoğlu’ndan beni yeniden işe alması için söz aldı. Öyle döndüm.


Eskisi gibi bir çalışma ortamı oldu mu?

Oldu. Herkes aynı sevgiyi gösterdi, hatta belki daha fazlasını... O konuda hiç sıkıntı yaşamadım. Ne basketbol camiasında ne de sokakta.


Hidayet ve Kerem’le iletişiminizin kopmasında cinsiyet değiştirmenizin etkisi var mı sizce?

Olabilir. Özellikle Hidayet tarafında. Bunu hiç konuşmadık ama sanırım özel durumumun etkisi var.


Şu anda çalıştırdığınız, geleceğin Hidayet’i ya da Kerem’i olacak çocuklar var mı?

Mutlaka var. Ama yeni nesil hem tembel hem de eğitim sistemi antrenman yapmalarını engelliyor. Herkes SBS’ye çalışıyor, dershaneye gidiyor. Antrenmana gelemiyorlar. Bu eğitim sistemiyle yeni Hidayet’ler zor çıkar.


Yine yetenek keşfetmek için okul okul dolaşıyor musunuz?

Dolaşıyorum. Bir de benim adımı duyan alıp çocuğunu getiriyor. Ben de bütün ilkokul, ortaokul maçlarına giderim. Anadolu’nun her tarafına gider oyuncu ararım.


Basketbol tutkusu sizde nasıl başladı?

İlkokulda Antakya’da başladım oynamaya. Sonra Haydarpaşa Lisesi’ne geldim, okul takımlarında oynadım.


İyi bir oyuncu muydunuz?

Çok iyi değildim. Bir de Spor Akademisi’ne girdiğim sene dirseğim çıktı, bırakmak zorunda kaldım. O zaman Aydan Siyavuş’la görüşüyorduk, bir gün maçlarında istatistik tuttum. Seni antrenör yapayım dedi. Böylece Eczacıbaşı’nda başladım. Sonra Efes Pilsen, tekrar Eczacıbaşı, tekrar Efes... Şimdi de hem Elit Gençler Koleji’ni hem de Yeşilyurt Spor Kulübü takımını çalıştırıyorum.


Şu anda ailenizle aranız nasıl?

Babam benimle görüşmek istemiyor. Öbür ailem de vefat etti, ama kardeşlerimle görüşüyoruz.



(Miraç Zeynep Özkartal - Milliyet - 14 Eylül 2010)