Medya

Nuray Mert: Dikkat, son şansı da kaçırıyoruz

"Bu anlayışla mı çözülecek bu devasa Kürt meselesi?"

02 Eylül 2016 12:03

Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yapılan tutuklamalarla ilgili olarak "Kürtlerin hak ve özgürlüklerine destek olmak dışında hiçbir suçu olmadığını herkesin bildiği Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay gibi isimlerin tutuklanması en küçük umutları bile söndürüyor. Sadece düşünce özgürlüğü, demokrasi, insan hakları gibi ilkesel değerlerin yok sayılmasından söz etmiyorum, konu artık Türkiye’nin geleceği açısından Kürt meselesini çözme kabiliyetinin mevcut olup olmadığı. Bu anlayışla mı çözülecek bu devasa sorun?" dedi.

Nuray Mert'in "Dikkat, son şansı da kaçırıyoruz" başlığıyla yayımlanan (2 Eylül 2016) yazısı şöyle:

Şimdiye kadar çok şans kaçırdık, bir türlü çıkış yolu bulamıyor Türkiye! 2000’li yıllarda “askeri vesayet ile mücadele”, “demokratik reformlar” derken vardığımız yer muhafazakâr otoriter bir siyaset tablosu oldu. 2013’te Kürt barış süreci, müzakere derken eskisinden beter hale geldik. 15 Temmuz darbe teşebbüsü ardından, herkes ağzından “demokrasi” lafını düşürmez hale geldi, gerilim ortamı biraz yumuşadı derken, bu kez de yine bir fırsatı kaçırma istikametinde emin adımlar ile ilerliyoruz. 
Olayın ardından epey zaman geçti, ama hâlâ tam olarak aydınlanmış değil, onun yerine FETÖ kodlu bir öcü masalı anlatılıp duruyor. FETÖ meselesine, sanki “doğal afet gibi, önlenemez bir tehlike” imiş gibi bakmazsanız vay halinize. Cumhurbaşkanı, 15 Temmuz vakasında bu ülkenin istihbaratını suçladı, çok ciddi bir konu olması gerekir ama tam olarak niye suçladı, sonra mesele niye kapandı belli değil. Cevap olarak “dereyi geçerken at değiştirilmez” izahı ile yetinmeyenlerin bu ülkede işinin zor olacağı belli. Buna benzer, fazla üzerine gitmememiz beklenen pek çok soru var. Hadi, 15 Temmuz olayını şimdilik bir yana bırakalım, belli ki hassas bir mevzu. Ama hiçbir konuda izahat beklemek gibi bir lüksümüz kalmadı. Tıpkı, “Davutoğlu nedengitti” sorusu gibi, son olarak “Efkan Ala niye gitti” sorusunun izahı da yok. Yani, en azından biz fanilere izah etme gibi bir tenezzül yok. Bir ülkenin İçişleri Bakanı istifa ediyor ama neden olduğunu izah etme ihtiyacı duymuyor, anlamsız bir “bayrak teslimi” havasında hamaset dışında tüm ülkeyi bu denli ilgilendiren bir konu, “vatan, millet, Sakarya” nutukları ile geçiştiriliyor. 
Zaten 15 Temmuz darbe girişiminden çıka çıka “demokrasi hamaseti”nden başka bir şey çıkmayacak gibi görünüyor. Diğer taraftan, “toplumsal ve siyasal uzlaşma atmosferi” yakalandı derken, “yeni adli yılın açılış töreni” vesilesi ile kastedilenin, tüm gücün Beştepe’de toplanması olduğunu da daha iyi anlamış olduk. Ülkede aranan“huzur” ortamının, kuzuların sessizliği türü bir huzur olduğu anlaşılıyor. Biliyorum, şimdi hemen birileri “başka ne bekliyordunuz” diye çıkış yapacak. Kimse mevcut iktidar çevresinin birdenbire demokrat olmasını bekleyecek kadar saf değil ama artık mesele demokratlık bile değil, bu ülkenin uçurumun kenarından dönmesi idi. İktidar çevresinin bunu kavramasını beklemek çok da iyimserlik sayılmaz, ama belli ki, kavrayış o kavrayış değil, olmadığı için de uçurum kenarında oyalanmaya devam edilecek. 
O uçurumun kenarında Kürt meselesi ve Suriye gibi devasa konular da var. Bırakın konunun çetrefilliğini ve bu çetrefili en kısa zamanda çözme zaruretini, Kürtlerin hak ve özgürlüklerine destek olmak dışında hiçbir suçu olmadığını herkesin bildiği Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay gibi isimlerin tutuklanması en küçük umutları bile söndürüyor. Sadece düşünce özgürlüğü, demokrasi, insan hakları gibi ilkesel değerlerin yok sayılmasından söz etmiyorum, konu artık Türkiye’nin geleceği açısından Kürt meselesini çözme kabiliyetinin mevcut olup olmadığı. Bu anlayışla mı çözülecek bu devasa sorun? PKK çatışmadan besleniyor olabilir, tam da bu nedenle çatışma ortamını dönüştürmek gerekmiyor mu? En kötüsü, böyle ortamlarda ya dar görüşlülükten, ya başka hesaplar ile halkı, “teröre lanet” adına ortalara dökmeye çalışanların ön bulması. Bunlardan, çıktığı TV programlarında saçları bazen sarı, bazen kızıla çalan bir tanesi, bir zamandır, insanları sokağa dökecek uğursuz çağrılar yapıyor. Böylelerinin sırtında yumurta küfesi, içlerinde insan sevgisi yok, sadece iktidar sevgisi ile dolduracak küfeleri var, böylesi dumanlı ortamlarda en çok böylelerinden uzak durmak gerek. Unutmayın, “terör destekçisi” diye yaftalanıp tutukladığınız birçok insan böylelerinden çok daha güvenilir. Geçmişte pek çok örneğini gördük, umarım bir kez daha görmeyiz, artık söz konusu olan ülkemizin geleceği.