Medya

Nuray Mert: Bu ülke yaşanmaz hale gelmek üzere, farkında mısınız?

“Kürtlerin silahlı isyan hareketiyle, demokratik zeminde temsil edildikleri parti arasındaki 'zemin ortaklığı' çatışmalı dönemde ciddi bir demokratik meşruiyet sorunu yaratıyor"

15 Temmuz 2016 15:10

Cumhuriyet gazetesi yazarı Nuray Mert, Güneydoğu’da yaşanan çatışmalara dikkat çekerek, “Bu ülke yaşanmaz hale gelmek üzere, farkında mısınız?” dedi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına da değinen Mert, “Kürtlerin silahlı isyan hareketi ile, demokratik zeminde temsil edildikleri parti arasındaki 'zemin ortaklığı' ve buna dayalı bağlantı, çatışmalı dönemde kuşkusuz ciddi bir demokratik meşruiyet sorunu yaratıyor, ancak, bu partinin seçmeninin seçtiğinin dokunulmazlığını kaldırmak, belediyelere seçtiğini merkezden müdahale ile alıp, yerine kayyım atamak yol ve yöntemi de bir başka açıdan, büyük bir demokratik meşruiyet sorunu yaratıyor” ifadelerini kullandı.

Nuray Mert’in bugün (15 Temmuz 2016) yayımlanan “Koşarak girilen çıkmaz sokaklar” başlıklı yazısı şöyle:

“Adı lazım değil”, ülkenin Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgesinde yaşananlar, daha ne kadar “terörle mücadele” diye konuşulması yasaklı kalacak acaba? Haber yapılmayacak, soru sorulmayacak, yorum yapılmayacak? Yönetenler daha ne kadar bu yolda devam edebileceğinizi sanıyorsunuz? Peki bu ülkede yaşayan herkes, sizler daha ne kadar, bir bölgede savaş manzarası yaşanırken hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamaya devam edebileceğinizi sanıyorsunuz? Hadi vicdanınız “terörle mücadele” diye kolay sindirilir cinsten, meşrebiniz dünya yansa kiminizin Alaçatı-Bodrum, kiminizin helal tatili yanmayacak genişlikte, aklınız izanınız işlerin böyle devam edemeyeceğine dahi yetmiyor mu? Bu ülke yaşanmaz hale gelmek üzere, farkında mısınız?

Egemen devlet dediğimiz, kendine karşı silahlı kalkışmaya göz yumamaz, bu kalkışmanın uzandığı alanları görmezden gelemez, meşru sayamaz. Ama, tüm bu gerçekler, diğer bir gerçeği yani Kürt sorununu çözmenin, geç de olsa, güç de olsa, en iyi yolunun “barış ve müzakere” olduğu gerçeğini görmenin önüne geçmemeli. Ne yazık ki, şimdilik o kapı kapalı ve iktidarın halihazırda kapıyı aralamaya niyeti yok. Bu durumda dahi, mesele “terörle mücadele” kalıbı ve yöntemleri ile tanımlanıp geçiştirilemeyecek kadar karmaşık. Öncelikle, Kürtler adına silahlı isyan veya kalkışmaya girişen hareket/örgüte verilen (Kürtlerin ne oranda temsil ediyor olursa olsun) belli bir toplumsal destek, olayı bir güvenlik meselesinin ötesine taşıyor. “Örgütle mücadele, cezalandırma, yok etme” adına yapılanlar, bu hareketi bir “ulusal kurtuluş hareketi” olarak görüp sempati besleyen sivilleri ve hatta bazı durumlarda sempati beslemeyen sivillerin hayatını tehlike altına atıyor, canını kurtaran evini, yerini terk etmek veya aylarca sokağa çıkma yasakları gibi kabul edilemez koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Ülkenin batısında yaşayan bizler ise, “oralarda aslında neler oluyor” bilmiyor, öğrenemiyoruz. Olan biten konusunda, sansür ve propaganda formatı ile hazırlanan medya “sunumlar”ı dışında “haber yapma” bir yana, “haber alma” özgürlüğümüz yok. Belki daha beteri, bu özgürlüğün elimizden alınmış olmasına fazla aldıran da yok. 

Aynı ülkede yaşayan insanların batısında yaşayanının doğusunda veya bir bölgede yaşayanın diğer bir bölgede neler yaşandığını bilmediği, öğrenemediği veya öğrenme gereği duymadığı bir ülkede toplumsal barışın geleceği giderek daha fazla tehlike altına giriyor. Diğer taraftan, “terör” kalıbının alabildiğine geniş tutulduğu, bölgede olan biten her şey “terör” terimleri çerçevesinde takdim edildiği için, Kürtlere karşı tepkisel milliyetçilik çığ gibi büyüyor. Kürtlerin silahlı isyan hareketi ile, demokratik zeminde temsil edildikleri parti arasındaki “zemin ortaklığı” ve buna dayalı bağlantı, çatışmalı dönemde kuşkusuz ciddi bir demokratik meşruiyet sorunu yaratıyor, ancak, bu partinin seçmeninin seçtiğinin dokunulmazlığını kaldırmak, belediyelere seçtiğini merkezden müdahale ile alıp, yerine kayyım atamak yol ve yöntemi de bir başka açıdan, büyük bir demokratik meşruiyet sorunu yaratıyor. Bu türden bir meşruiyet sorunu, sanmayın ki, soyut bir tartışma konusu olarak kalacak, tam tersine ve asıl önemlisi çok somut toplumsal-siyasal gerilimlere yol açacak. Ama, öyle görünüyor ki, tüm bunlar bu ülkeyi yönetenlerin umrunda değil, dahası ve daha kötüsü, bence durumun vahametini hâlâ anlamış değiller. Hâlâ, bir yandan doksanlı yılların karanlık yollarına tevessül iddiaları, yeni kayıp şahıslar, diğer yandan yerel arabuluculuk müessesesi gibi feodal yapı ve yöntemlerden medet umanlar, hâlâ dindarlık üzerinden hesap yapanlar… Bunlar yetmezmiş gibi, Diyarbakır’a karşı Urfa, Kürt’e karşı Arap, Aleviye karşı Sünni nüfus ayarlama siyasetlerinin Kürt sorununa uzanan boyutları… Barış değil, daha fazla gerilim ve çatışma vaat eden hesaplar, kitaplar, koşarak girilen çıkmaz sokaklar…