Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) devam eden Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında El Bab'da 16 askerin şehit olmasıyla ilgili olarak "En tuhafı, Türkiye’nin operasyon amacı, Kuzey Suriye’de Kürt koridorunu önlemek, ama savaş IŞİD ile yapılıyor, zira uluslararası koalisyon sadece IŞİD’i meşru hedef olarak kabul ediyor" dedi. "Bu şartlar altında, 'İkinci Kurtuluş Savaşı'nın neden Suriye’de IŞİD’e karşı yapıldığını izah etmek de zorlaşıyor" ifadesini kullanan Mert, "En kolay olan ise askerliği bedelli yapanların savaş çığlıkları eşliğinde, bu ülkenin gencecik çocuklarının ölüme gönderilmesi" diye yazdı.
Nuray Mert'in "Türk-Rus imparatorlukları mefkûresi" başlığıyla yayımlanan (23 aralık 2016) yazısı şöyle:
Suriye olayı o denli karmaşık, Türkiye’nin dış politikası öyle çetrefil bir hal almış vaziyette ki, her ne kadar Türkiye için olağan şüpheli FETÖ, Rusya için Nusra ise de Rusya Büyükelçisi suikastı “Şark Ekspresi’nde cinayet”e dönmüş durumda. Nitekim Rusya, olayı aydınlatmak için “daha çok
erken” dedi, biz fani vatandaşlar zaten bu işleri çözmeyiz, o nedenle en iyisi sonuçlarına bakmak.
Sonuçta hedeflenen Türkiye-Rusya yakınlaşması ise, bu gerçekleşmedi, tam tersine Moskova Deklarasyonu ile “yakınlaşma” perçinlendi. Asıl önemli olan ise “yakınlaşma”dan ne anlamamız gerektiği; sonuçta Suriye konusunda Türkiye ve Rusya birbirinin tezlerine yakınlaşmadı, Türkiye Rusya’nın tezine ve çözüm önerisine yakınlaşmış oldu, Moskova Deklarasyonu’nun özeti bu. Aslında Halep toplantısı öncesi de durum bu idi, ama suikast sonrası Türkiye tüm kozlarını yitirmiş oldu.
Aslında Türkiye’nin elinde ne koz vardı, onu da pek bilmiyoruz. Anladığımız kadarıyla Rusya’nın Türkiye’den beklediği, önce tahliye, sonra ise rejim ve muhalifler arasında kotarılacak bir çözüm konusunda “yapıcı” davranması, belki Türkiye de, “yapıcı” davranma karşılığı muhalifler adına bazı kazanımlar koparmayı umuyordu. Bu arada Rusya’nın yani Putin’in “ılımlı muhalif” diye bir ayırım yapmadığını biliyoruz, zaten işin başında bunu açıkça söyledi. Yine de, belli ki “siyasi çözüm” adına, bazı “muhalifler” muhatap sayılacak, diplomasi gereği işler bu yolda ilerleyecek. İşlerin böyle yürümesine karar vermek, Rusya’nın, Suriye’de Esad rejimin meşruiyetini sorgulamaya ve sorgulatmaya niyetli olduğu, muhaliflere bakışını Türkiye’ye yakınlaşacağı anlamı taşımıyor.
Bu arada, Moskova Toplantı ve Deklarasyonu’nun üçüncü ortağı, İran da Suriye konusunda Rusya ile hemfikir, zaten Suriye’de kıyamet bu eksene karşı Batı ittifakı arasındaki çatışma ve didişmeden koptu. Gerçi ben, nihayet Türkiye’nin Suriye’de siyasal çözümün tarafı olmaya karar vermesinden son derece memnunum, ama bu üçlü nasıl bir iş çıkaracak merak ediyorum. Türkiye’nin son zamanlarda Batı ittifakından koptuğu, alternatif arayışında olduğu doğru, ayrıca Suriye’deki çıkarları açısından siyaset değişikliğine gitmesi “anlaşılır” bir şey ama, daha düne kadar iktidar çevresinin Suriye konusunda tavrı Batı dünyasının tıpkısının aynısı ve Türkiye’de medyanın Suriye resmi Batı ana akım medyasından farksız idi. Rusya, İran ve Suriye’nin “düzmece” haber dediği fotoğraf ve hikâyeler dolaşımda idi.
Türk-Rus İmparatorluğu hayali kuran Cumhurbaşkanı danışmanı farkında mı bilmiyorum, ama Çifte İmparatorluk ortağı, bizim kurban dediklerimize “Batı’nın medya kurmacaları, sahte trajedi kahramanları” gözüyle bakıyor, her gün bu haberleri yayımlıyor. Bu arada, “Türk-Rus İmparatorluğu mefkûresi” çerçevesinde Pers İmparatorluğu’na da yer olacak mı bilemiyorum, ama suikast öncesi iktidar yanlısı medya İran’a ateş püskürüyor, Halep’te ölenlerin katili diye manşet atıyordu. İmparatorluk sistemi kurmak, biz fanilerin akıl erdirebileceği kolay iş değil ama, sanki yol başından pürüzlü gibi görünüyor. Hem bu arada, Batı çökerken yükselen güç Rusya’nın Batı ve münhasıran ABD ile ilişkisinin uyum mu, çatışma mı olacağı da belli değil, Hillary Clinton seçimi kazansa idi, çatışma riski artacaktı ama malum olmadı. İran ise Batı dünyası ile ilişkilerini düzeltme sürecinde, seçim öncesi atıp tutan Trump, sonradan pek bu konuya girmedi farkındaysanız. Hepsini uzun vadede göreceğiz.
Kısa vadede, Türkiye’nin Suriye konusunda Rusya ile yakınlaşmasının, iktidar siyaseti açısından tek “kazancı” Kürt koridorunu önlemek konusunda destek bulmak gibi. İktidar bu konuyu Türkiye’nin güvenliği açısından en önemli sırada görüyor ve diğer ihtilaflar bu uğurda rafa kaldırılmış olabilir. Nitekim, Moskova Deklarasyonu, “Suriye Arap Cumhuriyeti”nin bütünlüğünü garanti ediyor. Ancak, Rusya henüz Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi konusunda açıkça tavır göstermiş değil. Diğer taraftan, El Bab çevresinde Türkiye’nin kayıpları arttı, şehit sayısı bir günde on dördü buldu. En tuhafı, Türkiye’nin operasyon amacı, Kuzey Suriye’de Kürt koridorunu önlemek, ama savaş IŞİD ile yapılıyor, zira uluslararası koalisyon sadece IŞİD’i meşru hedef olarak kabul ediyor. Bu şartlar altında, “İkinci Kurtuluş Savaşı”nın neden Suriye’de IŞİD’e karşı yapıldığını izah etmek de zorlaşıyor. En kolay olan ise askerliği bedelli yapanların savaş çığlıkları eşliğinde, bu ülkenin gencecik çocuklarının ölüme gönderilmesi.