Ekin Kadir Selçuk - Konuk yazar
ekadir@bilkent.edu.tr
Seçimlerin, kitlelere ufukta beliren bir kara parçası umudu yarattığı bir döneme giriyoruz. Milletvekili adaylarına göz gezdirmek, siyasilerin sunturlu hitaplarına omuz vermek, yerlerde sürünen parti flamalarına küfredip bir partinin ağzımıza nereden bulaştığını hatırlamadığımız şarkısını mırıldanmak, en yakın tanıdıklarımızla siyaset üzerine hasbıhal etmek…
En umarsızını, en bezginini, en “sistem karşıtı”nı bile heyecanlandıran bir süreç seçim… Bu heyecanın hararetimizin artacağı aylara denk gelecek olması da cabası.
Ben bu yarışta az da olsa isminden söz ettireceğini tahmin ettiğim; fakat şu ana dek hakkında fazlaca bir yorumun yapılmadığı Halkın Sesi (HAS Parti) Partisi üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.
Malum, HAS Parti bir dönem Saadet Partisi liderliğini de yapan Numan Kurtulmuş ve arkadaşları tarafından kuruldu. Pekiyi HAS Parti’yi Milli Görüş partilerinden ve Milli Görüş çizgisinden kopan AK Parti’den ayıran özellikler neler? Milli Görüş çizgisindeki evrimi takip ederek ve son olarak Kurtulmuş’un Saadet Partisi’nin liderliğini yaparken ortaya koyduğu siyasal söylemi inceleyerek bu konuda bazı ipuçları bulabiliriz.
Refah Partisi kapatılan dek Milli Görüş çizgisinde temel siyasal söylemlerden biri kalkınmaydı. Kalkınmadan kastedilen manevi ve ekonomik kalkınma oldu. Türk toplumu ve Müslüman dünyası çok uzun bir süredir Batılı emperyalistler ve Siyonistler tarafından ekonomik olarak sömürülüyordu. Buna ek olarak Müslüman toplum ahlaki bir yozlaşma içerisindeydi ve bu yozlaşmadan kurtulmanın yolu manevi değerlerimize ve tabii öncelikle İslam’a sarılmaktı.
Refah partisinin 28 Şubat sürecinde kapatılması hareket içinde bir kırılmaya ve siyasal söylemde bir farklılaşmaya neden oldu. Artık demokrasi ihtiyacı, temel hak ve özgürlükler, Avrupa Birliği ile ilişkiler daha çok vurgulanıyordu. Lakin bunlar da Fazilet Partisi’nin kapatılmasını önleyemedi. Daha sonra parti içerisinde reformcular olarak adlandırılan grup Milli Görüş hareketinden koptu ve AK Parti altında toplantılar. Milli Görüş ise Saadet Partisi’yle yola devam ediyordu.
Numan Kurtulmuş döneminde de dahil olmak üzere, Saadet Partisi iki söylemi birleştirmeye ve geçmişin deneyimlerini bir potada eritmeye çalıştı. Fazilet dönemindeki Avrupa Birliği ve Batı yanlısı tutumdan geri dönüldü. Pazar ekonomisinin erdemleri yerine sosyal adalet, yoksulluk vurgusu yeniden öne çıktı. Fakat Fazilet döneminde hasıl olan demokrasi vurgusu kaybolmadı. Bunu özellikle 12 Eylül referandumu ve açılım tartışmalarında gördük. Kurtulmuş, bürokratik vesayete karşı halkın kendi anayasasını yapması gerektiğini iddia etti, ve referandumda “evet” vereceklerini açıkladı. Kürt açılımında hükümeti milliyetçi bir cepheden eleştirmek yerine, ortaya kapsamlı bir plan koyamadığı iddiasıyla sarstı, askerin PKK militanlarına karşı operasyonlarını durdurması gerektiğini belirtti.
Numan Kurtulmuş’un konuşmalarında asıl vurgu halkın yoksulluğu, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik oldu. Kurtulmuş bu çizgisini HAS Parti’de de sürdürüyor. Bu söylemin eski Milli Görüş partilerindeki sosyal adalet vurgusundan çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Milli Görüş partileri şehirli, zengin sermayedarların, işadamlarının ülkeyi yöneten ve yozlaştıran askeri-sivil bürokrasiyle son derece iyi ilişkiler yürüterek gelişip palazlandığını iddia ediyor, ekonomi eleştirisinin içine bir sistem eleştirisini ve anti-sekülerizmi katık ediyordu. Oysa son yıllarda Milli Görüş’ü bir zamanlar destekleyen bazı kesimlerin yeni zenginler sınıfına katıldığına şahit olduk. Artık İslam menşeli ekonomik eleştiriler yapmak zorlaşıyordu. Nitekim Kurtulmuş sıklıkla ciplere binen sakallı, tesettürlü yeni zenginlerden bahsetti, Ak Parti’yi kendi zenginini yaratmakla itham etti.
Numan Kurtulmuş, Saadet partisini daha geniş kitlelere açmak istiyor ve partinin siyasetin merkezi olacağını iddia ediyordu. Şimdi bunu HAS Parti’de yapmaya çalışacak. Şu ana kadar ortaya konan söylemler itibariyle, Ak Parti de dahil olmak üzere, Milli Görüş’ten izler taşıyan partiler arasında İslam’ın bir politika yapma aracı olarak en az vurgulandığı hareket Has Parti gibi gözüküyor. Onların gözleri kulakları ekonomik adaletsizliğe kilitlenmiş durumda. AK Parti’nin neo-liberal, ‘güçsüz olan sadakayla yetinsin’ci politikalarına kendileri bunu böyle ifade etmek istemese de soldan bir karşı tavır koyuyorlar. Böylesi bir tutum, başta, gittikçe karikatürleşen Saadet partisinin seçmenlerinden olmak üzere toplumun tüm kesimlerinden nasıl bir teveccüh görecek, yakın zamanda öğreneceğiz.