Doğan Hızlan
Hürriyet/24 Ağustos 2012
Yusuf Atılgan, ne yazık ki gereği kadar incelenmiş, araştırılmış bir yazar değil. Oysa bunu hak edenler listesinin üst sıralarında yer alır.
Laleli’de yazar arkadaşlarımla buluştuğum, çalıştığım veya satranç oynadığım bir mekânda onunla görüştüm ilk defa. Atılgan’ı da birçok yazar arkadaşımla o mekânda tanıştırdım
İçekapanıktı. Yalnız kitaplarından değil konuşmasından da okur-yazar biri olduğu anlaşılıyordu.
Notos’un Yusuf Atılgan-Edebiyatımızın uç beylerinden başlıklı özel dosyasını sevinçle karşıladım.
Selim İleri ‘Defterimde Yusuf Atılgan’ yazısında, onu Atılgan’la benim tanıştırdığımı belirtiyor ve Anayurt Oteli’yle ilgili bir durumu aktarıyor:
“Anayurt Oteli’ni yeniden yıllar sonra okuyacaktım. Fakat tam o dönemlerde, Yusuf Atılgan Doğan Hızlan’a, ‘Bu yazının Selim İleri’den gelmesine şaşırdım,’ demekle yetinmiş. Sadece bunu söylemiş.”
Selim İleri, Yusuf Atılgan’ın kitaplarıyla olan serüvenini, iki yazar arasındaki ilişkiyi çok güzel yazmış. Önemli bir tanıklığın paylaşımı bir yazı...
Murat Gülsoy, ‘Küçük Yağmacının Otomobil Sevdası’nda, “Yusuf Atılgan’ın edebiyatı insan psikolojisi üzerine derinleşen bir edebiyattır” diyor.
Ekrem Işın’ın ‘Taşralı Bir Aylak: Yusuf Atılgan’ yazısı, onu çok iyi anlayan, algılayan ve yorumlayan dört başı mamur bir yazı. Yargısına, Yusuf Atılgan’ı anlayarak okuyan herkes katılmalıdır:
“Bilinçaltına kazılmış çocukluk ve ilk gençlik izlenimleri, Yusuf Atılgan’ın taşrasını geçici bir yaşam mekânı değil, koyduğu yasalarla bireyin varoluşunu hayattan silen, suç ve ceza denkleminin insan adına katlanılmaz sonuçlarını kutsayan bir mahşer yeri olarak tanımlamaktaydı.”
* * *
Alıntıların yazar için ne anlam ifade ettiğini es geçmemeliyiz.
Aylak Adam’ın ilk sayfasındaki Bâki’nin dizesini buradan anımsatalım:
“Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin.”
O dönemlerin romanı, sadece bireysel bir destan değildir bence, o yılların toplumsal, siyasal atmosferini de derinden vermektedir.
Yusuf Atılgan’ın Türk edebiyatındaki yerini irdelerken, yarattığı kahramanları çevreleyen toplumun bütün unsurlarını da göz önünde tutmak gerekir.
Bu açıdan Aylak Adam’ı, Lermontov’un Zamanımızın Kahramanı ile karşılaştırması, Fethi Naci’nin eleştirisini okunur ve aranır kılıyor.
Çağlayan Çevik, eleştirinin ayrıntı olduğu gerçeğini biliyor.
Yusuf Atılgan’ın Bıyığı yazısında, bir kavram üzerine çeşitlemeler yapıp, tip analizini ortaya koyuyor.
“Emekli Subay’ın Zebercet’i iğdiş eden cümlesinin arkasından, kahramanımız ilk fırsatta aynaya bakıp bıyığının yerinde olduğundan emin olmakta bulur çözümü. Ama düşmüş olduğu şüphe bile, bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının bir göstergesidir. (...) Bıyığını kestirmek için çarşıya yakın büyük caddedeki berberlerden birini tercih eden Zebercet’in her zaman gittiği berbere gitmemesinin nedeni, olası bir ‘şu bıyığımı da kesiver’ cümlesinden sonra dinleyeceği bir yığın lafa katlanmak istememesidir. Çünkü birçok yerde olduğu gibi kasabada da bıyık ile erkeklik arasında mühim bir paralellik vardır.”
Daha da genişletilebilecek bir yazı elbette. Belki de ileri bir tarihte. Dosyada yer alan diğer yazılarla Faruk Duman, İnan Çetin, Oylum Yılmaz ve Tuğba Doğan, Yusuf Atılgan ve eserlerine farklı açılımlar ve yeni bakış açıları getirmemizi sağlıyorlar...
* * *
Özel dosyaların-sayıların birinci işlevi yazarın yeniden okunmasını sağlamaktır.
Bunu Yusuf Atılgan için yapmak edebiyatla ilgili herkesin görevidir. Notos dergisinin Yusuf Atılgan sayısı bu görevi de yerine getiriyor...
(Notos-iki aylık edebiyat dergisi, Ağustos-Eylül 2012, Sayı 35)