Milli Eğitim Bakanlığı görevini Nimet Çubukçu'ya devreden Hüseyin Çelik, daha sonrasında birçok tartışmayı gündeme getiren ''Milli Eğitim Bakanlığı otomatik pilota bağlanmıştır" açıklamasında bulunmuştu. Radikal gazetesi köşeyazarı Murat Yetkin, yazısında yeni Bakan Çubukuçu’nun 'otomatik pilot'la nasıl uçacağını irdeledi.
Doğrusu Hüseyin Çelik’in Milli Eğitim Bakanlığı’nı Nimet Çubukçu’ya devrederken yaptığı ‘otomatik pilot’ benzetmesi çoğu kişi tarafından yadırgandı. Çelik’e göre eğitimde yapılabilecek her şey zaten kendisi ve kadrosu tarafından öyle hazırlanmış, yoluna koyulmuştu ki, yeni bakanın bir şey yapmasına, kurduğu sisteme elini sürmesine gerek yoktu.
Bu belki makamını rakip partinin bakanına teslim ederken acıtmak için söylenebilecek bir sözdü, ama Çubukçu devir teslim töreninde hafifçe gülümsemekle yetindi.
Devir teslim töreni ardından Çubukçu ile Meclis kulisinde karşılaştık. Kabinede artık tek kadın olarak kalmamaktan, kadın ve çocuk sorunlarıyla ilgili devlet bakanlığı görevini Selma Aliye Kavaf’a devretmekten memnundu.
Çubukçu’nun bir önceki bakanlığındaki bürokratik dengeyi kadınlar lehine geliştirdiğini biliyoruz. Ama orada teşkilat yapısı nispeten küçük bir bakanlık bürokrasisi söz konusuydu; işi daha kolay sayılırdı.
Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatı Türkiye’deki en büyüklerinden biri; bütçeden en fazla pay alan bakanlık. Bir özelliği daha var Eğitim bakanlığının: Kendisine bağlı kamu personeli açısından kadın erkek dengesinin en iyi olduğu bakanlık. Bakanlığın 2008 personel kayıtlarına göre, 644 bin 160 öğretmenden tam 305 bin 435’i kadın. Yani öğretmen kadrosunun neredeyse yarısı, yüzde 47’si kadın. Bu oran pek çok Batı ülkesinde bile yakalanamayan, Cumhuriyet’in kadınların önüne açmış olmasından kaynaklanan bir gurur tablosu sayılmalı. Ama iş yönetmeye gelince bu gurur tablosunun yerini, utanılsa yeri olacak bir başka tablo alıyor. Çalışanlarının neredeyse yarısı kadın olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetim kademelerinde kelimenin anlamıyla erkek egemenliği var. Eğitim bakanlığındaki bu erkek egemenliği, yönetim basamaklarının yukarılarında iyice vahim bir durum alıyor.
Bakanlığın personel kayıtlarına göre vahim tablo şu:
- 422 şube müdüründen yalnızca 69’u kadın (yaklaşık yüzde 16)
- 77 daire başkanından yalnızca 8’i kadın (yaklaşık yüzde 10)
- 40 genel müdür yardımcısından yalnızca 3’ü kadın (yaklaşık yüzde 7)
- 922 ilçenin eğitim müdüründen yalnızca 5’i kadın (yüzde 1 bile değil)
- 81 il eğitim müdürü arasında bir tek kadın yok
- 7 müsteşar yardımcısı arasında da bir tek kadın yok
Müsteşar Muammer Yaşar Özgül’ün altında görev yapan 16 genel müdür arasında bir tek kadın var, o da Kız Teknik Eğitimi Genel Müdürü Emine Kıraç. Onun da çok ilginç bir öyküsü var ki, Eğitim Bakanlığı’nda ne kadar baskın bir erkek kültürü, ne kadar maço bir kültürün hâkim olduğunu gösteriyor.
Bundan önceki Kız Teknik Eğitimi Genel Müdürü de erkekmiş. Adını vermeyelim, ayıp olur, arkadaşları uğraştığı iş nedeniyle adının önüne ‘Kız’ lakabı getirerek adamcağızı taciz etmeye başlamışlar. O nedenle daha sonra aynı lakap takılıp taciz edilmesin diye erkek eğitim bürokratları bu göreve talip olmadığı için Emine hanım üst kademedeki bu tek görevi kadınlar adına kapmış.
Zaten şu anda Çubukçu’nun Bakanlık protokolündeki üç kadın isimden biri de Kıraç. Diğer ikisi Çubukçu ile bakanlığa yeni gelen Özel Kalem Müdürü ve Basın Müşaviri.
Türkiye’deki eğitim ordusunun yarısını kadınlar oluşturuyor, ama bu orduyu yönetenler arasında kadına yer yok.
Hüseyin Çelik’in Nimet Çubukçu’ya devrettiği ‘otomatik pilot’ bu. Bu tablo, Türkiye’nin eğitim geleceği açısından umut verici çağrışıma yol açmıyor ne yazık ki. ‘Otomatik pilot’un Türkiye’de eğitimi getirdiği yerde ‘Haydi kızlar okula’ demek yetmiyor, ‘Haydi kızlar yönetime’ diyebilmek de gerekiyor.
Nimet Çubukçu bu dengesizliğe daha önceki bakanlık görevinde müdahale edebilmiş bir bakan olduğu için şimdi kendisine daha çok iş düşüyor. İşi kolay değil, ama kolay gelsin.