Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Barış İçin Akademisyenler bildirisinin amacının PKK ile müzakereyi yeniden başlatılması olduğunu savunarak imzacı akademisyenlerin ihraç edilemesini sorunlu bulduğunu açıkladı. Karaca, "Asıl amacı devlete 'Yeniden müzakere başlat' demek olan bir metnin, yayınlandıktan bir buçuk yıl sonra insanları işsiz, mesleksiz bırakacak bir KHK’ya referans olmasını sorunlu bulmamak imkânsız" diye yazdı.
Nihal Bengisu Karaca'nın Habertürk gazetesinin bugünkü (11 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'İhraç fiyatına imza' başlık yazısı şöyle:
686 sayılı KHK ile toplam 4 bin 464 kişi meslekten ve memuriyetten çıkarıldı.
Sadece akademisyenler değildi ihraca muhatap olan. Jandarma’dan atılan 893 kişi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden atılan 417 kişi, Yüksek Seçim Kurulu’ndan atılan 10 kişi, artık öğretmenlik yapamayacak olan 2 bin 585 kişi de işsiz ve hatta mesleksiz. Onlardan kaçı- nın ihracında isabet olup olmadığı konusu artık tartışmaya değer görülmüyor. OHAL şartları insanların birbirine kefil olmasını zorlaştırıyor.
Ancak Yükseköğretim Kurulu’nda görevli 330 akademisyenin ihracına hemen her kesimden itiraz geldi. Akademisyenlerin medyayla, siyasi partilerle, diğer başka tanınan isimlerle temas içinde olan bir grup olması, onların başına bir şey geldiğinde itiraz edenlerin sayı- sını ve niteliğini artıran bir etken oluşturuyor.
Adapte olamadılar
Nitekim aralarında İbrahim Kaboğlu, Yüksel Taşkın, Cihangir İslam gibi isimlerin de bulunduğu akademisyenler, hemen her kesimden destek aldı. Ben de OHAL’in oluşturduğu şartların kariyer hesapları ya da fırsatçılık gibi nedenlerle istismar ediliyor olabileceğine dair tepki gösterdim. Nitekim daha önce FETÖ ile mücadele kapsamında yapılan ama FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi tespit edilememiş yeni ÖYP düzenlemesi mağdurlarının haklarını kaybetmesine neden olan uygulama hakkında da yazmıştım.
İhraçların pek çoğuna mesnet teşkil eden Aydınlar Bildirisi’ni karanlık bulanlardan biriyim. PKK’yı, YDG-H’yi insanların salonlarına kadar soktukları şiddetten sorumlu tutmayan ama devleti kıyım yapmakla itham eden bildiriyi o gün eleştirdim, bugün de eleştiririm. Ancak asıl amacı devlete “Yeniden müzakere başlat” demek olan bir metnin, yayınlandıktan bir buçuk yıl sonra insanları işsiz, mesleksiz bırakacak bir KHK’ya referans olmasını sorunlu bulmamak imkânsız.
Devlet olaylara şu kronoloji bağlamında bakmazsa adil olma çizgisini kaybeder diye düşünüyorum: Çözüm süreci gibi iddialı ve eğer başarılı olsaydı tarihe geçecek bir adımı başlatıyorsunuz.
Bu süreçle beraber devletin daha önce “canavar” olarak gördüğü teröristi “suçlu, hatalı ama eğer silah bırakarak sınırdışına giderse” affedilme şansı bulunan bir “insan” mertebesine taşıyorsunuz. Onu dağa gönderen zihniyeti protokol haline getirenlere “demokratik siyasete entegre olurlarsa”, şiddetten uzak kalırlarsa diledikleri her şeyi savunabileceklerini anlatıyor, süreci bunun üzerine kuruyorsunuz.
Bütün yazılım ve o ana kadar kabul görmüş kalıplar yerinden oynuyor. Entelijansiyanın ve akademinin önkabulleri için alan açılıyor.
Ancak çok geçmeden Suriye’deki olayları fırsata çeviren PKK, bu şansı da, barışı da tekmeleyip atıyor. PKK saldırıları yeniden başlatıyor. Ki, saldırı, terör, zaten PKK için yeni bir şey değil. Sadece aylar önce PKK aynı PKK idi, sadece Öcalan ülkeye ve coğrafyaya dair bir aydınlanma yaşıyor gibi görünüyordu.
Sonucu biliyoruz. Çözüm süreci bitti, ama bu durum akademisyenlerin, entelektüellerin ve HDP’nin kentli yeni çevresinin yeniden başlayan “güvenlik konsepti”ne hızla adapte olmasını sağlayamadı.
Gelişmeleri takip edip, güncel durumu muhatap alan seri ve etkin değerlendirmeler yapmak bizimki gibi Batı referanslı bir güncelleme gelene kadar siyaha düşmüş ekran karı- sında donup kalan akademisyen için o kadar kolay, alışılmış bir şey değil.
Olumlu açıklama
Ezberleriyle hareket etmeyi tutarlılıkla karış- tıran, bunun adına “vicdan” diyen, asıl mesaisi masa başında olan ve kitapları arasına gömülmüş yaşayan; haa tabii bu arada iş hızlı bir tepki vermeye geldiğinde de dünya görüşünün, partisinin etkisi altında kalan insanlardan bahsediyoruz. Her mesleğin refleks ve adaptasyon hızı kendi ritmine göre değişir. Hakikati yakalayamayan kötü metinler hazırlayıp imza attıklarında ona “Yanlış yapmışsın, yaptığın ahlaki bir sefalet örneği” dersiniz, toplum vicdanında mahkûm edersiniz. Ama hepi topu bir “imza” nın bedeli, tutuklama, ihraç, işsizlikle imtihan etme olmamalı.
Neyse ki Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, son kararnameyle gündeme gelen eleştiriler nedeniyle olumlu sayılabilecek bir açıklama yaptı ve ihraç listesinin YÖK tarafından yeniden değerlendirilmesinin isteneceğini söyledi. Hayırlısı diyelim.