Yaşam

Nepal’de depreme tanık olmak...

Binlerce kişinin hayatını kaybettiği deprem esnasında Nepal'de olan Cüneyt Göksu, neler yaşadığını T24 okurlarıyla paylaştı

30 Nisan 2015 23:05

Cüneyt Göksu
cuneyt.goksu@gmail.com

Gezmek, görmek, öğrenmek, yeni yerler ve dostluklar keşfetmek amacıyla Nepal'a gelmiştik. Kaldığımız küçük otel, şehrin tam da merkezinde, eski kraliyet sarayının arkasındaydı. Otelden şehrin gezilebilecek bütün yerlerine yürüyerek gidebilecek mesafedeydik.

İlk günler Thamel ve Durbar Meydanı'nı gezdik. Thamel daracık sokakları, ufacık kahve dükkânları, eski binaları, küçük ve ucuz hotel seçenekleri, kitap dükkânları ile yolu bu ülkeden geçen seyyahların, soluklanmak isteyenlerin gettosu gibi. Thamel'de, 1960 ve 70'lerde Hippi'lerin meşhur ettiği Freak Caddesi de görülesi bir yer.

Katmandu'da bütün Nepal'de olduğu gibi çoğunlukla Hindular ve Budistler yaşıyor. O yüzden her yerde, irili ufaklı, Hindu ve Budist tapınağı oldukça fazla.

Katmandu'daki diğer günlerimizde, Swoyambhu (Maymunlar Tapınağı) ve Patan'ı gezdik. Bu yapılar ve yerleşkeler, Hinduların ve Budistlerin kutsal saydıkları aynı zamanda da Birleşmiş Milletlerin Dünya Mirası listesindeki önemli mekânlar.

Nepal fakir bir ülke. Gelirinin yüzde 30’unu yurt dışında çalışan işçi dövizlerinden sağlıyor. Yüzde 15 kadar da turizm geliri var. Bunun dışında önemli bir gelir kalemi aslında dış yardımlar. Ülke Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler'in kalkınma programları kapsamında düzenli yardım ettiği bir yer. Ne yazık ki normal zamanlarda da düzenli elektrik kesintilerinin olduğu, yağmur almasına rağmen, altyapı sorunlarından dolayı suyu biriktiremeyip, sürekli su sıkıntısı yaşayan bir ülke.

Katmandu dışında Sundarijal-Nagarkot-Changu Narayan-Baktapur-Katmandu rotasında trekking yaptığımız yorucu iki günün sonunda Cuma akşamı Katmandu'daki otelimize geri döndük. Ertesi gün, Nepal’deki son günümüzde, en sona bıraktığımız Pashupati’yi (Hindu Tapınağı) görmek için yürüyüşe geçtik.

Saat 10.00 sularında meydana girdik. Hafta sonu da olması yüzünden her yer çok kalabalıktı. Tapınağın içinde bir Hindu geleneği olarak ölüler yakıldığı için buraya hemen girmeyip, törenin bitmesini bekleyelim diyerek çevreyi turlamaya başladık. Çevreye yayılmış onlarca küçük dükkânda ibadet sırasında kullanılan nesnelerin, çiçeklerin satıldığı dükkanların arasında

dolaşırken, 1999 Marmara Depremi'nden hatırladığım, o tanıdık öncü sinyali fark ettim, o haberci sarsıntıyı! İşte o ilk 2-3 saniyeyi fark etmişseniz ve koşullarınız uygunsa, şansınız da varsa belki kurtulabiliyorsunuz.

İlk öncü ufak sarsıntı gelir gelmez, kendimizi hemen küçük dükkânın dışına attık, açık alanda olduğumuzdan meydanı ortalamaya çalışarak depremi yaşamaya başladık. Gittikçe artan bir şiddetle vurmaya başladığında, uzun zamandır depremi bilmeyen Nepallilerin çoğu bu ilk hamleyi yapamayıp içerde kaldı.

Tezgâhların devrildiğini, tapınak bölgesinde biraz önce içinde olduğumuz yerlerden, yıkılmadan dolayı toz bulutu yükseldiğini, kendimizi korumaya çalışarak izliyorduk. Tam hatırlamıyorum ancak 1 dakikadan fazla sürdü deprem. Ayakta durmakta zorlanıyorduk, çevremizdeki yaşlılar ve çocuklar yerlerde yuvarlanmaya başladı. Bütün kuşlar havalandı ve çığlık çığlığa ötmeye başladı. Köpekler havlıyor, maymunlar sağa sola saklanıyordu. Köpeklerin neden deprem öncesi havlamadıklarını anlayamadım.

Deprem sonlandığında ilk refleks yakınlara haber verip, iyi olduğumuzu duyurmak olacaktı. Bütün şehirde hemen elektrik kesildi. Yanımızda 3 telefon vardı. Hemen 2 tanesini kapatıp ilk 15-20 dk içinde birkaç SMS gönderdikten sonra koşulları kontrol ettik.

Tapınak bölgesinden kaçışan insanlar meydana açık alana, nehir kenarına birikmeye başladı. Şaşkınlık içinde çaresizce cep telefonlarına sarılanlar bilgi almaya çalışırken, pilli transistörlü radyosu olan birinin yanında kümelendik. İlk haberler, depremin 7.9 büyüklüğünde olduğunu söylüyordu. Havalimanı kapatılmıştı bile.

İngilizce bilen bir Hindu Gurusunun yanına oturup sohbet ettim bir süre. Her gelen artçıda ayağa kalkıp ellerini kaldırıp dua ederken, göz ucu ile bana bakıyor, "God is Working" (Tanrı Çalışıyor) diyordu.

Yaklaşık 2 saat meydanda oyalandıktan sonra bir plan yaptık. Otele yürümemiz gerekiyordu çünkü yolların durumunu bilmediğimizden, bir de gelen artçılara araç içinde sıkışmış olarak yakalanmak istemediğimizden yürüyüşe başladık. Hemen meydanın çıkışında yıkılmış binaların arasından geçtik.

İnsanlar binaya akıyor ama bir kurtarma faaliyeti de yapılmıyordu. Buradaki binalar genellikle 2-3 katlı, tuğladan. Alt katları dükkan, üst katları ise ev olarak kullanılıyor. Deprem anında evden birisinin çıkması çok zordu kalabalıktan dolayı. Yol boyu geçtiğimiz sokaklarda ara ara yıkılmış binalar veya küçük tapınaklar gördük ama depremin 7.9 şiddetine göre kitlesel bir yıkım görmedik.

Bütün dükkanlar kepenklerini kapatmış, insanlar caddelere, parklara yayılmış ve şaşkınlıkla birbirlerine bakıyordu.

Otele yaklaştığımızda, sarayın duvarlarının yıkıldığını gördük. İnsanlar bahçeye girmiş ve çadırlar kurmaya başlamışlardı. Askerler yardım ediyordu. Otelin girişindeki elektrik direği yıkılmış ve teller yola saçılmıştı. Elektrik kesik olmasına rağmen dikkatle geçip otele vardık.

Odaya çıkıp azıcık eşyamızı topladık hemen. Odada çatlaklar olmuş, yatak odanın ortasına gelmiş ve raflardaki herşey ortalığa saçılmıştı.

Bizimle otelde kalan 4 yabancı ile acaba internet nasıl buluruz da haber alırız diye düşünürken, otel çalışanlarından biri dizüstü bilgisayarını kullanabileceğimizi söyledi. Hala çalışan telefon hattı üzerinden yavaş da olsa internete ulaştık. Hızlıca Facebook'a bir not bırakıp, ertesi gün kalkacak THY'nin Katmandu-İstanbul seferi hakkında arkadaşlarımdan bilgi istedim. Diğer turistler de tatillerini iptal edip, uçak bileti bakmaya başladılar. Bilgisayarın pili bitene kadar dönüşümlü kullandık. O genç çalışanın yaptığı iyilik tarif edilemez bir şeydi. Otelde çalışanlar işlerinin başında bir şeyler yapmaya çalışıyor, neredeyse şok geçirmiş birkaç kişiye su, çay servisi yapıyor, bir yandan da oteli toparlamaya çalışıyorlardı.

Hiçbiri işini bırakmadı.

Karanlık basmadan çevreyi bir daha turlayıp, fotoğraf çekmek ve azıcık da olsa yardım edebileceğimiz bir şey var mı diye tur attık. Thamel Meydanı ve Durbar çok daha fazla hasar görmüş, neredeyse dümdüz olmuştu. Thamel'de otele yeni giriş yapan bir Hint kafilesinden 15 kişi, otel çökmesinden dolayı ölmüştü. Yolda bazı cesetleri ambulanslara yüklüyorlardı.

Karanlık basmadan otele döndük. Otelin dışına birkaç yatak atıldı ve hemen yandaki bambu kulübeye de yataklar kondu. Buralarda geceyi geçirmeye başladık. Geceden havalimanına gitmek gereksiz olacaktı, zaten zorlu bir dönüş bizi beklerken dinlenmemiz gerekiyordu. Gece boyu artçılar devam etti. En sonunda saat 05.00'deki artçı bizi "Artık limana gidin" dercesine yerimizden söküp attı. Limana doğru yürümeye başladık. Hava aydınlanmaya başlamıştı ama çoğu yolda sokak lambaları yanıyordu. Bunlar enerjilerini tepelerinde ki küçük güneş panellerinden aldığından ne kadar kullanışlıymış diye düşündük.

Bizim belediyelerin de hemen örnek alması gereken bir uygulama!

Yol boyu, yorgun insanlar ve sokak hayvanları gördük. Nepal'de kedi göremedik ama köpek ve maymun bolca var. Henüz yardım dağıtılmamış gibiydi. İnsanlar sokaklara örtüler sermiş, uyukluyor ve bekliyordu. Onların arasında yürüyüp, yönümüzü havalimanına verdik. Yolda bir taksiye el ettik.

Çinli bir turist bizimle taksiyi paylaştı ve 06.00 sularında limana geldik. Geceden buraya gelmiş ve adeta everest kamp alanına çevirmiş yüzlerce turist bütün liman çevresini kaplamıştı. Uyku tulumlarında ve çadırlarda uyuklayanlar, çay için su ısıtanlar...

Cumartesi günkü depremden beri uçak kalkmadığı için, bir gün önceki uçaklardan kalkabilenlerin yolcuları içeri girmeye çalışıyordu. Sadece check-in yapılacak yolcular içeri girebilecek olmasına rağmen herkes kapıya hücum ediyor ve gereksiz bir itiş kakış yaşanıyordu.

THY'nin TK727 uçuşunun 4 saat rötarlı olduğunu söyleyen bir kağıt asıldı kapıya.

Deprem olduğundan beri, GSM operatörlerinden destek mesajları geliyor ama THY'den hala bize en azından uçak rötar bilgisini söyleyen bir SMS dahi gelmiyordu. Yanımızda geceden kalan 2 litre su, biraz muz ve kraker ile beklemeye başladık. Çin ve Hint havayolları görevlileri sürekli anons yaparak yolcuları yönlendiriyor, biz de umutla THY görevlisini arıyorduk. Saat 10 gibi check-in başladığı kulaktan kulağa yayıldı ve girişe yöneldik. 1 saat sonra ancak check-in masasına gelebildik ama bu defa da bilgisayar sistemleri çalışmadığından elle biniş kartı yazılmasına başlandı. Biniş kartlarımızı aldık ve kapıya yöneldik.

Terminal binasının içi dahi çatlamış, yerlerdeki parkeler kalkmıştı. Bize söylenen kapıda beklemeye başladık ama bir süre sonra başka bir kapıya yönlendirildik. Terminalde ellerinde biniş kartları, olmayan uçaklarını bekleyen yorgun insanlarla beklemeye başladık. Çalışan tek kafeterya, herkese çay/kahve/kraker yetiştirmeye çalışıyordu.

Galiba saat 13.00 sularında "Haliç" uçağını gördük. Uçak boşaltıldı, valizler yüklenmeye başladı. Bu arada piste Pakistan ve Hindistan hava kuvvetlerine ait yardım uçakları inmiş, yüklerini boşaltıyordu. Biz de sabırla beklerken müthiş bir artçı geldi. Binanın çatırdağını duydum. Kapıdaki güvenlik görevlilerini dinlemeden yüzlerce kişi kendini aprona attı. Hepimiz aprondaydık. Burada yerlere oturup, yatarak bekleyeme başladık.

Açıkçası bu olağanüstü koşullarda dahi, güvenlik kurallarının ihmal edilmesinden dolayı uçuşun daha da öteleneceğini düşünürken olağanüstü birşey oldu. Uçak yolcu almaya başladı. Ön ve arka kapıdan uçağa binmeye başladık ama biniş kartı kontrolleri yapılamadığından uçağa binmemize rağmen

sayıların tutması ve kontroller için herhalde 1.5 saate yakında uçakta bekledik.

Hosteslerimiz özverili olarak, sabırla işlerini yaptılar.

Uçak o koşullarda havalandı ve Katmandu'ya son defa yukarıdan baktığımızda hüzünle o güzel insanlara el salladık. Biz evimize dönmek için yola çıkmış olsak da onları bekleyen daha zorlu koşullar içimizi burkuyordu. Otelde bizimle bilgisayarını paylaşan kardeşimi hatırladım. Uzun süre turistlerin gelmeyeceğini, koşulların daha da zor olacağını dertlenerek paylaşmıştı.

1999'dan beri hafızamızda arkalara itilmiş biricik deprem gerçeğini, bütün çıplaklığı ve yıkımı ile hatırladık. Bu küçücük, fakir ülkede o sırada ve sonrasında vandallığın olmadığına, dükkânların yağmalanmadığına, insanların tevekkül ile beklediğine şahit olduk. Yardımseverliği gördük, her şeye rağmen güzelyüzlü insanlar tanıdık. Onurlu ve güzel insanlar gördük, sarıldık, şans diledik.

Nepal'e yeniden gelmeyi düşünerek bu geziyi planlamıştık. Şimdi ayrılırken de bu fikrimizi daha da kesinleştirdik.