Tam 10 yıl önce 27 Şubat 2011'de hayatını kaybeden Necmettin Erbakan; siyasi çizgisinden üslubuna kadar kendine has tarzıyla Türkiye'nin siyaset tarihinde özgün bir figür olarak yer edindi. Erbakan'ın siyasi mirası günümüzde farklı kesimler tarafından sahipleniliyor. Peki Erbakan kimdir?
Her ne kadar adı Konya'yla özdeşleşmiş olsa da, Necmettin Erbakan bir Karadeniz kentinde, Sinop'ta dünyaya geldi.
Doğum yılı, 1926. Babası ağır ceza reisiydi. Kendi ifadesiyle Çerkez annesi ise, Sinop'un tanınmış ailelerinden birinin kızıydı.
Babasının işleri nedeniyle ilk öğrenimine Kayseri'de başlayıp Trabzon'da tamamladı.
Orta öğrenimde Türkiye'nin köklü liselerinden İstanbul Erkek Lisesi'nde okudu ve akabinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Makine Fakültesi'ne girdi.
Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönem arkadaşlarıydı.
Genç yaşta Motorlar Kürsüsü'nde asistan oldu.
Bu dönemde eğitim ve iş hayatının bir bölümünü Almanya'da sürdürdü.
Yerli sanayi motivasyonuyla, Gümüş Motor şirketinin kurulmasında önemli rol oynadı.
'İstanbul sermayesine karşı Anadolu sermayesinin temsilcisi'
1965'te profesör olan Erbakan, 1967'de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin genel sekreterliğine seçildi.
Bazı yorumlara göre Erbakan, "muhafazakâr esnaf ve küçük tüccarlardan oluşan Anadolu sermayesini temsil ediyordu".
Karşısındakiler ise "geleneksel, tekelci, İstanbul sermayesiydi".
1969'daki seçimlerde TOBB Başkanlığı'nı aldığı seçim geçersiz sayıldı ve bu görevden uzaklaştırıldı.
Bu olay, siyasete girmesinin de önünü açtı.
Adalet Partisi'nde siyasete giriş denemesi
1969'da, Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi'nden milletvekili aday adaylığı veto edilince Konya'dan bağımsız milletvekili adayı oldu.
İddialara göre bu kararında, Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun teşvikinin önemli payı vardı.
Bu dönemde Milli Görüş hareketinin ilk tohumlarını attı.
Bazı yorumculara göre, temel amacı "komünizmle mücadele" olan Milli Türk Talebe Birliği, hareket açısından önemli bir zemin oluşturdu.
'Partileşen İslamcılık'
Necmettin Erbakan'ın yıllar içinde de tekrar ettiği üzere, "siyasal zemindeki parti araçtı, Milli Görüş'ün yaptığı ise siyaset değil cihattı".
Erbakan, mücadelesini, "Bizim davamız İslam'dır. Yolumuz cihattır" diye formüle ediyordu.
Millicilik, kalkınmacılık ve maneviyatçılık gibi kavramlar, hareketin önemli ideolojik-politik saç ayaklarıydı.
Pakistan ve Mısır gibi ülkelerdeki İslamcı akımlardan ideolojik olarak esinleniliyor, bununla birlikte yerli fikir kaynaklarına özel önem veriliyordu.
Kimi yorumculara göre bu nedenle, Milli Görüş'le, Türkiye özelinde kendine has bir İslamcılık anlayışı geliştiriliyordu.
Erbakan, 1970'te Milli Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu.
Partinin kurucuları arasında Millet Partisi ve Adalet Partisi'nden (AP) bazı isimler de vardı.
Başta İskenderpaşa olmak üzere bazı Nakşibendi dergahları ile irili ufaklı bazı tarikatlar Erbakan'a destek veriyordu.
Böylece, daha önce kurulan bazı küçük partiler dışında o güne kadar Demokrat Parti ve AP içinde yer almış olan, İslami ya da İslamcı kavramlarıyla tanımlanan eğilim, siyaset alanında bağımsız bir ana akım parti olma yoluna giriyordu.
'MSP'yi askerler teşvik etti' iddiaları
Parti, 12 Mart 1971 askeri müdahalesi sonrası, laikliği ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.
Erbakan, MNP'nin kapatılmasından sonra bir dönem İsviçre'ye gitti.
Kaçtı eleştirileri yapılacak o ise sağlık sorunları nedeniyle İsviçre'ye gittiğini belirtecekti.
Erbakan, İsviçre'deyken Milli Selamet Partisi (MSP) kuruldu. Kendisi ise 1973'te partinin başına geçti.
Bazı yorumcular, Erbakan'ın o dönem Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından ülkeye davet edildiğini, MSP'nin ordunun teşvikiyle kurulduğunu iddia etti.
Bu görüşü savunanlar, Erbakan'ın 1980 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Muhsin Batur'a destek açıklaması yapmasını da bununla ilişkilendiriyordu.
Başka bir görüşe ise CHP yanlısı askerler, AP'yi zayıflatmak için MSP'nin kuruluşunu desteklemiş olabilirlerdi.
'Solcularla' koalisyon ve 'Mücahit' lakabı
MSP, 1973 seçimlerinde yaklaşık yüzde 11'lik oy oranı ve 43 milletvekilliyle Türk siyasetinde önemli bir güce dönüştü.
MSP'nin seçim afişlerinde, "Denenmiş Denenmez; Solcuya, Renksize Aldanma!" yazıyordu.
Ancak seçimlerden sonra Türkiye, merkez solun yükselen yıldızı Ecevit ile İslamcılığın sembolü Erbakan liderliğindeki koalisyona tanıklık etti.
Ecevit Başbakan, Erbakan Başbakan Yardımcısıydı.
Ancak iki lider arasında uyuşmazlıklar derindi. Özellikle 141-142 ve 163. maddelerden hüküm giyen siyasi tutuklulara genel af konusunda ciddi bir ihtilaf vardı.
Kısa süreli koalisyon, Kıbrıs harekatı gibi önemli bir kararı hayata geçirdi.
Bu dönemden Ecevit'e "Kıbrıs Fatihi", Erbakan'a ise "Mücahit" lakapları kalacaktı.
MC hükümetlerinde kilit isim
Erbakan, devam eden dönemdeki Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerinde kilit bir rol üstlendi.
MSP lideri, ülkedeki "sol yükselişe" karşı sağcı bloğun önemi bir parçasıydı.
Bir kaç yıl önce koalisyon kurduğu Ecevit ise bu bloğun en somut hedefiydi.
İlk MC hükümeti 1975'te AP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Cumhuriyetçi Güven Partisi ve MSP tarafından kuruldu.
Erbakan devlet bakanı ve başbakan yardımcılığı görevini üstlenmişti.
İkinci MC hükümeti de AP, MHP ve MSP koalisyonu şeklinde kurulmuş, Erbakan yine aynı görevleri almıştı.
Adalet Partisi'nin 1979'da kurduğu azınlık hükümetine karşı ise dışarıdan destek verdi.
Kudüs mitingi ve 12 Eylül
MSP'nin 1980 darbesine giden dönemde, 6 Eylül'de düzenlediği Kudüs mitingi önemli bir ses getirdi.
İsrail parlamentosunun Kudüs'ü başkan ilan etmesine tepki gerekçesiyle düzenlenen mitingdeki pankart ve sloganlarda, "Komutan Erbakan Akıncı Asker", "Ya Şeriat Ya Ölüm", "Tek Halife Tek Devlet", "Cihadımız Devletimizi Kuruncaya Dek" gibi cümleler vardı.
Bazı kişiler, mitingde okunan İstiklal Marşı'nı da protesto etti.
Yaklaşık bir hafta sonra gelen 12 Eylül darbesi MSP'yi de kapatırken, bu miting de kapatma davasında önemli yer tutacaktı.
Erbakan hakkındaki en önemli suçlamalardan biri yine, laikliğe aykırı davranmaktı.
Erbakan bir yıla yakın süre cezaevinde kaldı. Çıktığında ise dönemin ana akım siyasetçileri gibi hakkında 10 yıl siyaset yasağı getirildi.
Refah'ın yükselişi
Her ne kadar doğrudan siyaset yapamasa da, lideri olduğu Milli Görüş hareketi tarafından, 1980'lerde bu kez Refah Partisi kuruldu.
Refah, 1984 yerel seçimlerinde yaklaşık yüzde 4,4 oy aldı.
1987'deki referandum ardından siyaset yasakları Erbakan, Refah Partisi'nin genel başkanı seçildi.
RP, 1991 seçimlerinde, daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüşecek olan Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi'yle ittifak yaptı.
Erbakan yine Konya'dan milletvekili seçildi.
İttifak bu seçimlerde yüzde 16.2 gibi bir oy oranına ulaştı.
1980'lerden itibaren Refah adım adım büyüyordu.
Yine de bu dönem, muhafazakarlık ve milliyetçiliği de içeren dört eğilimi partisinde temsil ettiğini belirten Anavatan Partili (ANAP) Turgut Özal'ın yıllarıydı.
Ancak uygulanan yeni ekonomik model, yeni siyaset tarzı ve oluşan yeni kültürel ortama karşı, hızlı bir dönüşüme tanıklık eden toplum içinden gelen eleştiriler artıyordu.
RP işte bu dönemde, mevcut düzenle yabancılaşma gösteren halk kitlelerine, "Adil düzen" vadediyordu.
Yerelden iktidara yürüyüş
1994'teki yerel seçimlerine gelindiğinde ise Erbakan liderliğindeki parti, kamuoyunda önemli bir etki yaratmıştı.
Yeni dönemin şartlarına uygun reklam kampanyaları yürütülüyor, ev ziyaretleri yapılıyor, kadın kolları aktif bir şekilde çalışıyordu.
Başı açık kadınların, hatta emekli subayların katıldığı bir parti olarak tanıtılıyordu.
RP bu kampanya sürecinin ardından sürpriz bir başarı elde etti. Özellikle İstanbul ve Ankara, sosyal demokrat partilerin farklı adaylar çıkarmasının da etkisiyle RP'ye geçti.
İstanbul'un belediye başkanı, ilerleyen yıllarda ülkenin başına geçecek olan Recep Tayyip Erdoğan oldu.
RP bu başarısını 1995 genel seçimlerinde de sürdürdü. Parti bu seçimlerde yüzde 21.4 oy aldı.
Aynı yıl RP ile Doğru Yol Partisi (DYP) arasında koalisyon hükümeti kuruldu. Bu hükümetle ilk kez, "bir İslamcı partinin" lideri, gençliğinden itibaren kendine takılan lakapla "Hoca", Türkiye'nin başbakanı olmuştu.
Erbakan ve partisi, yerelden iktidara doğru yürümüştü.
Hükümet şimdi bir yandan ekonomik sorunlara karşı yeni kararları uygulamaya sokuyor, bir yandan da Erbakan'ın İslam birliği ideali doğrultusunda, D-8'in kurulması gibi dış politika adımları atılıyordu.
Susurluk ve 28 Şubat
Bu dönemde Susurluk kazasını takiben düzenlenen Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık eylemlerinde hükümet, büyük bir toplumsal tepkiyle karşılaştı.
Milyonlar, "devlet-siyaset-mafya arasındaki kirli ilişkilere" tepki gösteriyordu.
Erbakan o dönem, eylemleri yapanları "Glu glu dansı yapıyorlar" diye niteledi.
Hükümete yönelik bazı eleştirilere "Hadi oradan" diye karşılık verdi.
İlerleyen aylarda ise kamuoyunun bir kesiminde cumhuriyet ve laiklikten uzaklaşıldığına dair kaygılar arttı ve buna karşı tepkiler başladı.
Bunu, 28 Şubat süreci takip etti ve derinleşen kriz ardından Erbakan istifasını sundu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel ise hükümet kurma görevini DYP lideri Çiller yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz'a verdi ve yeni bir koalisyonlar dönemi başladı.
Bu süreçte Refah Partisi kapatıldı ve Erbakan'a siyaset yasağı getirildi.
Parti kapatma davasında Erbakan'ın "Türkiye Refah Partisi'yle Adil Düzen'e geçecek, bu kesin. Geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak; kanlı mı olacak, kansız mı olacak; 60 milyon buna karar verecek" sözleri de önemli yer tuttu.
'Ak saçlılar' ve yenilikçiler ayrımı
Sonrasında yeni kurulan Milli Görüş partisinin adı Fazilet Partisi'ydi (FP).
Bu dönemde parti içinde ak saçlılar ya da gelenekçiler olarak tanımlanan kanat ile, yenilikçiler ayrımı derinleşmeye başladı.
2000'deki 1. FP kongresinde yenilikçilerin adayı Abdullah Gül 521, gelenekçilerin adayı Recai Kutan ise 633 oy aldı.
FP, 2001'de kapatılınca bölünme partide ayrışmaya neden oldu.
Ayrılanlar, 2002'den sonra kesintisiz olarak Türkiye'yi yönetecek olan Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu.
Erbakan'ın, "öğrencileriyle" yolu ayrılmıştı.
Kendisi, 2002'de aynı zamanda, 'Kayıp Trilyon' davası olarak bilinen ve yaklaşık 1 Trilyonluk hazine yardımının harcanmış gibi gösterilerek devlete iade edilmemesiyle ilgili davada özel evrakta sahtecilik suçundan iki yıl dört ay ceza aldı.
Beş yıllık siyaset yasağı 2003'te sona erdi.
Erbakan hemen SP'nin genel başkanlığı görevini aldı. Ancak Kayıp Trilyon davası cezasının Yargıtay tarafından onanması ardından bu görevden ayrıldı.
Cezasının infazı önce sağlık raporu nedeniyle ertelendi sonra ev hapsine çevrildi. 2008'de ise sürekli hastalık raporu gerekçesiyle dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından ertelendi.
2010'da ise tekrar genel başkanlığa seçildi.
Bu süre zarfında yaşı ilerlemiş, tabanının büyük bir bölümü ise AKP'ye gitmişti.
Eski 'talebeleri' Gül ve Erdoğan'a sert eleştiriler
AKP'yi ve "eski talebelerini" sert bir biçimde eleştiriyordu Erbakan.
Örneğin 2010 yılında bir Alman gazetesine verdiği röportajda Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan için şunları söylüyordu:
"Onları bazı dış güçler buraya getirdi. Şu anki dünya düzeninin; ırkçı, Siyonist emperyalizmin, insanları köleye çeviren güçleri. Batılı, Siyonist dünya düzenine bilmeden destek oluyorlar. Yaptıklarının çoğu yanlış.
"Erdoğan siyonizmin kasiyeri oldu. O benim öğrencimdi. Ona yapması gerekenleri söyledim, ama dediklerimi yapmadı. Şimdi amacımız onu devirmek."
Bununla birlikte partisinin, AKP ile yan yana düştüğü denklemler de oluşuyordu.
Örneğin 2010'daki anayasa referandumunda Saadet Partisi, "Evet" kampanyası yürüttü.
2010, Erbakan'ın, partisinden ikinci bir kopuşu gördüğü yıl oldu. Bu sene Numan Kurtulmuş, partiden ayrılarak HAS Parti'yi kurdu.
Bununla birlikte Erbakan, ölünceye kadar Saadet Partisi'ndeki çizgisini değiştirmedi.
Konuşmasının zorlaştığı son dönemlerinde dahi, görüşlerini sürekli kamuoyuyla paylaşmayı ve siyaset yapmayı sürdürdü.
Paylaşılamayan siyasi miras
2011'de hayatını kaybettiğinde cenazesine yüzbinlerce kişi katıldı.
Fatih Camii avlusundan yapılan "Slogan atmayın" uyarılarına rağmen kitle, bir sloganı atmaktan imtina etmeyecekti.
Bu, Erbakan ile sevenlerin de eleştirenlerin de onunla özdeşleştirdiği bir slogandı: "Mücahit Erbakan".
O gün, Milli Görüş çizgisinden gelen tüm siyasetçiler oradaydı.
Erbakan'ın çevresindeki ana ekibin Saadet Partisi'nde yer almasına karşın, Milli Görüş kökenli siyasi parti ve gruplar arasında "Hoca"nın siyasi mirasına dair tartışmalar ise, yıllar geçse de hiç bitmeyecekti.