Milliyet yazarı Nagehan Alçı, parlamenter rejimi eleştirmesi, Galatasaray'ın sahip olduğu Suada üzerinde hak iddia etmesi sebebiyle eleştirilen 2. Abdulhamit'in 5. kuşak torunu Nilhan Osmanoğlu'nu savundu. Alçı, "Cumhuriyetimiz 100 yaşına yaklaşmış olmasına rağmen, Türkiye’de monarşiyi savunan bir kişi bile olmamasına rağmen ülkemizde bir kesimin Osmanoğlu ailesine nefreti bitmiyor. Yahu daha ne istiyorsunuz bu aileden? Daha ne kadar acı ve ıstırap çektireceksiniz bu insanlara?" diye yazdı.
II. Abdülhamit'in torunu Nilhan Osmanoğlu, Suada'yı istiyor!
Alçı'nın Milliyet gazetesinin bugünkü (5 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Bir aileye karşı bitmeyen kin, hınç ve linç...' başlıklı yazısı şöyle:
Günlerdir büyük bir keyifle, adeta karşı tarafı acıtmanın, kanatmanın verdiği patolojik bir zevkle, Osmanoğlu ailesinin kalan birkaç üyesinden biri olan Nilhan Osmanoğlu’na vurup duruyorlar. Osmanlı ailesi, bir asırdır keder ve elem içinde yaşayan, hayatları mahvolmuş bir aile. Perişanlık içinde dört bir yana dağılmışlar. Bu ailenin bireylerinin başına gelmeyen kalmamış. Bebeklerin dahi Türkiye’ye gelmesi yasaklanmış. Sefalete ve sürgüne mahkûm edilmişler. Fakat hiçbir zaman Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine hiçbir Osmanlı ailesi mensubu tek kelime etmemiş. Tam aksine, konu geldi mi hep saygı ve övgüyle bahsetmişler Cumhuriyetimizden ve Atatürk’ten...
Yirminci asır tarihine bakın... Saltanatı kaybeden ve sürgüne giden monarşi aileleri iktidarı kaybettikleri devlete hep sövüp saymışlar. Kendilerini deviren siyasi liderlere etmedikleri lafı bırakmamışlar. Fakat Osmanlı sülalesi gerçek bir asalet ve zarafetle bir gün olsun bu ucuz propagandaya tenezzül etmemiş. Kovulsalar da ülkeleri olan Türkiye Cumhuriyeti’ne yurtdışında sahip çıkmışlar her fırsatta. Atatürk’e de laf ettirmemişler. Sürgünlerde zaman zaman parasızlıktan kan kustukları halde kızılcık şerbeti içmiş gibi nezaketlerini korumuşlar. Bana inanmıyorsanız İlber Ortaylı’ya, Murat Bardakçı’ya ya da yabancı tarihçi istiyorsanız Donald Quataert’e, Colin İmber’e sorun. Keşke hâlâ hayatta olsaydı da büyük tarihçimiz Halil İnalcık da cevaplasaydı bu soruyu...
Yirminci asırda sürgüne gönderildiği halde Osmanlı ailesine benzer soylu ve vakur tavır alan düşmüş monarşi ailesi var mı? Yok! İkinci bir örnek yok...
Fakat Cumhuriyetimiz 100 yaşına yaklaşmış olmasına rağmen, Türkiye’de monarşiyi savunan bir kişi bile olmamasına rağmen ülkemizde bir kesimin Osmanoğlu ailesine nefreti bitmiyor. Yahu daha ne istiyorsunuz bu aileden? Daha ne kadar acı ve ıstırap çektireceksiniz bu insanlara? Geride kalanlarla ilgili bir kez daha sürgün kararı mı çıksın? Bu aile bireylerinin elinde avucunda ne varsa bir kez daha mı müsadere edilsin?
En Atatürkçü yazarlarımızdan rahmetli Turgut Özakman bile çok satan meşhur kitabında Son Padişah Vahideddin’in saray hazinesini boşaltabileceği halde tek kuruş almadan bu ülkeyi vakar içinde terk ettiğini yazıyor. Osmanoğlu ailesinden gencecik bir kadın siyasi düşüncesini ifade etti diye ya da bir mülk hususunda AİHM’ye gitmeyi telaffuz etti diye tüm Osmanlı ailesine bu ne nefret, bu ne hakaret etme hırsı ve öfkesi? Sonra bir kişinin söylediği sözler yüzünden tüm Osmanoğlu sülalesinin gelmişine geçmişine küfretmek nasıl bir patolojidir?
Ben hiç kimseyi ya da aileyi kutsallaştırma taraftarı değilim. Liberal demokratik düşünceye sahip bir insanım. Ancak burada adil olmayan bir şeyler görüyorum. Osmanlılara karşı bir hınç ve linç arzusu bu...
Nihayet doğru olan yapıldı
Adeta provoke etmek, mağduriyet yaratmak için verilmiş bir karar gibi duruyordu Ahmet Türk’le ilgili devam eden tutukluluk kararı. Politik görüşü ne oluşa olsun bir parça vicdanı olan herkes için kanayan bir yaraydı durumu. Bir yandan da onun üzerinden Güneydoğu’yu kışkırtmaya çalışan bir PKK iradesi vardı.
Ama çok şükür ki bunlara ‘dur’ diyecek akıl devreye girdi ve Ahmet Türk tahliye edildi. Bu karar, ‘eski Türkiye’ ile ‘yeni Türkiye’nin aynı olmadığını anlatan çok önemli bir karardır. Tutuklamaların Kürt kimliğine değil, teröre yönelik olduğunu anlatmak için çok hayati bir karardır. Bu karar, çoktan rafa kalkmış gibi görünse de çözüm iradesinin hâlâ orada durduğunu ve ne kadar anlamlı olduğunu gösteren bir karardır. Geç kalmadan bu kararı veren hâkimi tebrik ediyorum...