Politika

Murat Yetkin: Tunus'ta yaşananlar Türkiye'yi nasıl etkiler

Tunus'un 23 yıllık lideri Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesinden sonra Arap ülkelerinde ve Türkiye'de bir tedirginlik oluştu.

16 Ocak 2011 02:00

T24 - Tunus'un 23 yıllık lideri Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesinden sonra Arap ülkelerinde ve Türkiye'de bir tedirginlik oluştu. Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin, Tunus'ta yaşananları Türkiye açısından değerlendirirken, "Tunus Cumhurbaşkanı'nın sokak tepkisiyle devrilmesi Arap yönetimlerini sarsarken Türkiye'nin işini zorlaştırabilir" dedi.

Murat Yetkin'in Radikal gazetesinde "Tunus'ta olanlar Türkiye'yi nasıl etkiler?" başlığıyla yayımlanan (16 Ocak 2011) yazısı şöyle:


Tunus'ta olanlar Türkiye'yi nasıl etkiler?

Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrildiği dün açıklandı; yerine geçici olarak meclis başkanının bakacağı duyuruldu.

ABD’den Almanya’ya ve Türk idaresi ardından Tunus’u sömürgesi yapan Fransa’ya dek Batı ülkeleri Bin Ali’nin günler süren sokak hareketleri sonucu koltuğunu bırakıp ülkesinden kaçmak zorunda kalmasını memnuniyetle karşıladılar ve Tunus’ta demokrasi görmek istediklerini söylediler. Tunus’ta iki ay sonra genel seçim var.

Dün akşam saatlerine dek Türkiye’den bir açıklama gelmedi. Dışişleri kaynakları ‘Tunus Halkının mutluluğunu’ istediklerini ve şu anda 300 küsur Türk vatandaşının sağ salim tahliyesine yoğunlaştıklarını söylemekle yetiniyorlardı.

Bin Ali’nin sonunu getiren damla, WikiLeaks belgelerinde Amerikalı diplomatların, başta cumhurbaşkanının eşi Leyla olmak üzere ülkedeki yolsuzluk çarkı üzerine yazdıkları oldu. Huzursuzluk artarken bir de üniversiteli bir işsizin, işporta tezgâhı önünde kendisini yakması fitili ateşledi. Bir anlamda Bin Ali, “Hiçbir önemi yok” diyen siyasetçileri yalanlarcasına WikiLeaks kurbanı ilk lider oldu.

Bence adı WikiLeaks’te yolsuzluk iddialarıyla anılan bütün dünya siyasetçileri Tunus sonrası çok daha dikkatli adım atmalı, ama bu şimdi konumuz değil.

Bin Ali 23 yıldır iktidardaydı. Dün sabah uluslararası televizyon kanallarını dolaşırken bir şey fark ettim. Batılı kanallar olaya geniş yer ayırırken, bu tür halk hareketleriyle her zaman ilgilenen El Cezire adeta yasak savarcasına veriyordu Tunus haberlerini.

Katar merkezli televizyonun demokratlığı da bir yere kadar diye aklımdan geçirdim. Çünkü Tunus’taki iktidarın devrilmesi, Arap coğrafyasında kritik bir zamanda meydana geliyordu, hem de başka kritik gelişmelerin tetikleyicisi olabilirdi.

Örneğin, daha birkaç gün önce, 12 Ocak’ta Lübnan’da hükümet devrilmişti. Hükümetin devrilmesine İran yanlısı Hizbullah’ın çekilmesi neden olmuştu. Ondan iki gün önce İran yanlısı Mukteda Es Sadr, Irak’a dönüş yapmış ve hükümeti kurma çalışmalarına müdahil olmuştu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta başlaması beklenen Irak seyahatinin ertelenmesinde bu dönüşün de (görüşmelerin ayarlanamaması çerçevesinde) payı vardı.

Bin Ali 23 yıldır iktidardaydı ama Arap coğrafyasında daha uzun süre koltuğunu koruyan liderler vardı. Örneğin, Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek tam 30 yıldır adı cumhuriyet olan bu köklü ülkenin tek hâkimi. Bu yılki seçimlerde yerini alması beklenen kişi ise oğlu Gemal Mübarek. Hafız Al Asad’ın yerini oğlu Beşar Asad’ın aldığı Suriye’de de bu yıl seçimler var. Arap coğrafyasında 2011’de parlamento seçimi olan diğer ülkeler, Oman Sultanlığı ve geçenlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Davutoğlu ile birlikte ziyaret ettiği Yemen.

Arap coğrafyasında seçimler tamamen göstermelik. Ülkelerin rejiminin cumhuriyet ya da krallık adını taşıması bir şey fark etmiyor. Babadan çocuğa geçen yönetimler seçimle olsa ne fark eder? Biraz da bu nedenle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın özellikle İsrail’e karşı izlediği siyaset Arap sokaklarında ne kadar sempati topluyorsa, Arap yönetimlerinde de o kadar tedirginliğe yol açıyor.

Özellikle Tunus’tan sonra Arap yönetimleri, bir ihtimal sokaktan gelen bazı taleplere kulak vermek zorunda kalsa da yönetimlerini korumak adına katılaşabilirler. Bu, Türkiye’nin bölgeyle ilişkilerde işini zorlaştıracak bir unsur.

Ama Türkiye’nin işini zorlaştıracak tek unsur bu değil. WikiLeaks belgelerinin de açıkça gösterdiği gibi, Arap yönetimleri İsrail’i değil, İran’ı tehdit olarak görüyor; çünkü İsrail de, dolayısıyla ABD de bu baskıcı Arap yönetimlerden memnun. Oysa Erdoğan ve AK Parti hükümeti açısından durum farklı.

Üçüncüsü, bu gelişmeler BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasında nükleer görüşmelerin, İstanbul’da yapılacağı bir sırada meydana geldi. İran, Lübnan’dan Irak’a, Suriye’ye dek etkisini arttırırken, Türkiye de Avrupa Birliği ile Kıbrıs konusunda yeni bir gerilim yaşamaya başladı.

Alman Şansölyesi Angela Merkel’in Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaptığı açıklamada Türkiye’yi eleştirdi, Erdoğan da ona yanıtını verdi. Ama Erdoğan başka bir şey daha yaptı: Almanya’nın Türkiye’den özür dilemesini istedi. Böylece, Türkiye dış politikasında yeni alanlar açmak isterken, İsrail’den sonra Almanya’dan da özür bekleyen bir ülke konumunda; bu da manevra alanını genişleten bir adım değil haliyle.

Bu yıl Türk dış politikası açısından çetin geçebilir.