Politika

Murat Belge: AKP'nin çelişkisi 'otoriter İslâm devleti' yolunu tuttururken 'Kürt sorununa barışçı çözüm' demeleri

AKP ve Tayyip Erdoğan, HDP’den 'itaatkâr' bir tavır bekliyor

02 Ağustos 2015 16:41

Suruç katliamı sonrasında sona eren çatışmasızlık ve hükümet – HDP gerilimini değerlendiren Taraf yazarı, Prof. Murat Belge, “AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın temel çelişkisi şurada: onları ürküten muhalefet kaynaklarını kuruttukları inancıyla bir ‘otoriter İslâm devleti’ kurma yolunu tutturdular. ‘Kürt sorununa barışçı çözüm’ hedefini de aynı ortamda telaffuz ettiler” görüşünü dile getirdi.

Prof. Belge, yazısında “Bu ikincisi, otoriterlik değil, demokratikleşme ortamında doğru yürüyecek bir şey. Hem o, hem öbürü olmuyor. Genel planda özlediğiniz otoriter tavrınızı ister istemez buraya da yansıtıyorsunuz ve bu da uyumsuz bir durum yaratıyor” ifadelerine yer verdi.

Murat Belge’nin  Taraf gazetesinin bugünkü (2 Ağustos 2015) nüshasında, “HDP üstüne kurulan siyaset” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Erdoğan, 7 Haziran seçiminin beğenmediği sonuçlarını kendi istediği şekle sokmak için seçimi yenilemeye aklını takmış durumda. Kendi partisinden seçime girmiş, kampanya boyunca çalışmış, seçilmiş bunca adama “Haydi, yeni baştan” demek, onun için sorun değil. Onlar da onun mutlak otoritesini kabul ederek girmediler mi bu oyuna?

Üst üste dördüncü seçime girmenin bu toplumda yarattığı tahribat da umurunda değil. Umurunda olan, seçimi yenilemek ve bu sefer tek başına iktidar olmasına yetecek sonuçlara ulaşmak.

O sonuçlara ulaşmak için ekstra bir şeyler yapması gerekiyor: 7 Haziran sonuçları değişmeli! Hemen akla gelen çare, HDP üzerine çalışmak, çünkü burada HDP’den kopartılacak yüzde 4 gibi bir oran Meclis’e şu kadar daha adam sokmanın yolunu açıyor. Bu “etik” mi? Böyle soruların bir geçerliliği kalmadı.

Geçen gün Yalçın Akdoğan iki önemli şey söyledi. Birincisi, Demirtaş’ın “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” sözünün Tayyip Erdoğan’da yarattığı ruh haliyle ilgiliydi. Tayyip Erdoğan 2002’den beri sahnede; ne kadar şaşırtıcı dönüşler yapmış olsa da, dönmeyen, esnemeyen özelliklerini de gösterdi. Erdoğan titiz bir bahçıvanın çiçeklerine bakması gibi kinlerine, intikamlarına özen gösteren bir kişi. Onun için bu “başkan seçtirmeyeceğiz” sözü ve politikası ve politikanın da başarıya ulaşmış olması, duygularını alabildiğine bilemiş olmamalı. Bunu, HDP’ye yüklenirken sergilediği nefret dolu tavırdan anlayabiliyoruz.

Akdoğan’ın söylediği (belki “ağzından kaçırdığı” demek daha doğru) ikinci söz Abdullah Öcalan’la ilgiliydi. Akdoğan’a göre, Öcalan elverişli bir konumda bulunsa ve elinde de bir sopa olsa, başta Demirtaş, bugün HDP’yi yönetenleri o sopayla kovalarmış.

Bundan çıkan dolaysız sonuç, “Öcalan iyi: Demirtaş kötü”. Tabii bu, Türkiye’de Türk kesiminin şimdiye kadar oluşturduğu “vizyon” a pek de uymayan bir durum.

Aslında AKP’nin de, “böyledir” diye topluma sunmak isteyeceği resim olduğunu sanmıyorum. Onun için, “ağızdan kaçırma” diyorum.

Öyle ama, Akdoğan’ın ve AKP’nin gerçekte düşündüğü de bu. Çünkü Öcalan’la konuşup anlaşabiliyorlar. HDP ise onlara şiddetle muhalefet ediyor.

Şimdi bütün AKP cephesi, “birinci vazife”sinin HDP’ye saldırmak olduğunu kavramış, bir noktada yoğunlaşıyor: “Siz PKK’yı, Kandil’i eleştirmiyorsunuz. Onlara söyleyecek bir çift sözünüz yok.” Bu noktada yoğunlaşmaları anlaşılır bir şey, çünkü gerçekten de HDP’nin zayıf olduğu yer bu. Ben de daha çok bu konu, bu sorun üstünde durmak istiyorum, ama bunu bir başka güne bırakıp bugün başladığım çizgi üstünden gideyim. O konu zaten böyle bir iki yazıyla geçiştirilecek bir konu değil.

AKP ve Tayyip Erdoğan, HDP’nin PKK’ya gösterdiğini iddia ettikleri “itaatkâr” tavrı kendilerine göstermesi gerektiğini düşünüyorlar. “Bu işi barış içinde çözelim” diyenler onlar değil mi? O halde bütün Kürtler minnet ve şükranla el pençe divan durup arz-ı ubudiyet etmeli.

İyi de bu parti “Türkiye partisi olacağım” demiş. “AKP’nin Kürt kökenli kapı ağası olacağım” dememiş. Siz Saray’ınızdan “örtülü ödenek”inize, Cumhurbaşkanı’nızın Cumhurbaşkanlığı etme üslûbuna, bu ülkede demokrasinin altını üstüne getirirken, “Türkiye partisi” olduğunu iddia eden parti bu olaylara alkış mı tutsun?

Bunlar Türkiye sorunları. Ayrıca, Kürtler’in partisi olarak, Roboski’yi nasıl yutup sindirirsin, “Kobane düştü düşecek” politikalarını sorgulamasın mı? Hepsinden önce, Kürtler’e “Hepimiz Müslüman’ız”dan gayrı herhangi bir hak tanımayan bir “süreç” üzerine bazı şüpheleri dile getirmesin mi?

AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın temel çelişkisi şurada: onları ürküten muhalefet kaynaklarını kuruttukları inancıyla bir “otoriter İslâm devleti” kurma yolunu tutturdular. “Kürt sorununa barışçı çözüm” hedefini de aynı ortamda telaffuz ettiler. Bu ikincisi, otoriterlik değil, demokratikleşme ortamında doğru yürüyecek bir şey. Hem o, hem öbürü olmuyor. Genel planda özlediğiniz otoriter tavrınızı ister istemez buraya da yansıtıyorsunuz ve bu da uyumsuz bir durum yaratıyor.

Harun Reşid çağı kapanalı epey yüzyıl geçti.