Muğla Çevre Platformu Datça Meclisi, Datça'da yapılmak istenen yat limanına karşı protesto düzenledi. Protestoda, limanın Datça'nın doğal yapısını bozacağı vurgulandı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü tarafından ‘Yap-İşlet-Devret’ modeliyle yapılmak istenen yat limanı projesine 30 Ocak 2024’te Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı verilmişti. Projenin Datça’nın doğası ve ekolojik yaşamı üzerinde geri döndürülemez zararlara neden olacağı gerekçesiyle, ÇED olumlu kararına Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Datça Belediyesi dava açmıştı.
Davası Muğla İdare Mahkemesinde süren Datça yat limanı projesine karşı protesto düzenledi. Davayı takip eden Muğla Çevre Platformu Datça Meclisi, mahkeme binasının önünde basın açıklaması yaptı.
Açıklama şu şekilde:
"Aylardır, yıllardır her fırsatta söyledik, söylemeye devam ediyoruz: Bu Yat Limanı Datça’yı Bozar. Datça Bir Özel Çevre Koruma Bölgesidir: Koruma Bölgesi olarak ilan edilmesinin nedeni henüz bozulmamış doğal ve kültürel özellikleri dolayısıyla gelecek kuşaklara, çocuklarımıza miras kalması içindir. Bu liman, Datça’nın doğal yaşamına zarar verecektir. Datça’da Liman yapılmakta olan Azganlı mevkii, Akdeniz’de Uluslararası Sözleşmelerle korunan, tüm Gezegenin havasını temizleyen, oksijen sağlayan Deniz Çayırlarının, beslenmek için kıyılara gelen soyu tükenmeye yüz tutan Akdeniz fokları gibi hayvanların da yatağıdır. Limanla birlikte birçok nadir bulunan canlı yaşam biçimi giderek yok olacaktır. Liman bölgesi olarak seçilen yerde yapılan kazı çalışmaları, binlerce yıllık anıt mezarları, korunması gereken müşterek kültürel değerlerimizi tahrip etmektedir… Datça su fakiridir. Bu liman su kaynaklarımızın israfına neden olacaktır…
Seçilen yer yasal mevzuatla korunan zeytinliklere, ekim alanlarına yakındır. Bu dikim alanları yapım sırasında aşırı tozdan zarar görmektedir… liman yapıldığında işgal edilen deniz ve kıyı sistemini yerel halk kullanamayacaktır ve hatta yarın kentin o bölgesi tıpkı daha önceki başka liman bölgelerinde olduğu gibi yerel halkın ulaşamayacağı alanlar haline gelecek, mutenalaşacaktır… yerel halk giderek kıyılarından, denizinden, plajından, yerinden yurdundan olacaktır… Bilindiği gibi Datça aynı zamanda bir deprem bölgesidir, seçilen yerde yapılan dolgu üstünde ağır ve hareketli yük taşıyacak olan ve üstünde insanların dolaşacağı rıhtım, bir deprem bölgesinde olacak şey değildir… Yukarıda sadece birkaçını saydığımız bu zararları, daha sayfalarca çoğaltmak mümkündür…
'Sermaye çevresi, yaşamımızı, yaşam alanlarımızı hiç umursamıyor'
Bunca zarar-ziyana değer mi? İktidarla yakın ilişki içindeki dar bir çevrenin daha çok ve daha çabuk para kazanmak için Datça dahil Akdeniz kıyılarına göz diktiğini görüyoruz, yaşıyoruz. Aynı çevreler, Datça’nın barındırdığı doğal güzellikleri, azalmış farklı yaşam alanları ve kültürel özellikleri ile nadir bir yerleşim alanı olduğunu ya da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bizzat kendi kurumları tarafından Datça’yı bir bütün olarak özel(likli) çevre koruma bölgesi ilan ederek koruma altına aldığını unutuyor ya da unutturmaya zorluyor… 'Paranın gücü'ne sahip bu dar sermaye çevresi, müşterek kültürel değerleri, canımızı, yaşamımızı, yaşam alanlarımızı hiç umursamıyor... Varsa yoksa kazanacakları paraya bakıyor.
Yaşamımızı, yaşam alanlarımızı korumak üzere herkesin uğrayacağı zararları yüksek sesle seslendirmeye ve bu zararları engellemek üzere girişimlerimize devam edeceğiz. Bu bizim için bir ölüm-dirim meselesidir. Bu mesele sadece bizlerin değil, hepimizin meselesidir… Yukarıda sadece birkaçını saydığımız zararları sadece bizler dillendirmiyoruz. Geniş halk kesimlerinin, çeşitli siyasi partilerin, örgütlerin, yerel yönetimlerin ya da bilim insanlarının ya da uzmanların da görüşleri bunlar… Akdeniz’in başka kıyılarında da benzeri yat limanlarına karşı İzmirlilerden, Foçalılardan, Aydınlılardan, Bodrumlulardan, Marmarislilerden, Milaslılardan, Dalyanlılardan, Fethiyelilerden hatta ve hatta karşı kıyımızdaki Yunan Adalarından yaşanmış örnekler veriyoruz. Liman yapıldıktan sonra o limanların anlatıldığı kadar kente ve kentlilere ekonomik bir yarar getirmediğini, birçok deniz kentinde limanın işgal ettiği deniz kenarlarına artık yerel halkın inemediği, denizle ilişkilerinin nasıl kesildiği, denizlerinin nasıl kirlendiği, ekolojik sistemin nasıl çöktüğü bir bir ortaya çıkıyor, bizzat oralarda yaşayanlar iş işten geçtikten sonra anlatıyor.
Sadece onlar da değil, bu yat limanlarının zararlarına ilişkin bizzat tanınmış yatçıların, deniz insanlarının da itirazları var, hatırlatalım.
Daha dün Bozburun’da, Marmaris Selimiye ya da Turgut’ta Marmaris Denizciler Derneği ile Fethiye’de Ayten Koyunda yörenin balıkçıları ve teknecileri halkla birlikte pıtrak gibi oraya buraya kondurulmaya çalışılan Yat Limanı ve Çekek Yerlerine karşı çıktılar… Ege denizinde teknecilik-denizcilik ile tanıdığımız yat-tekne sahibi, deniz seyyahı-yazar Ali Boratav'ın yazdıklarını hatırlayalım hep birlikte… Boratav, Akdeniz Kıyılarında her koya yapılmaya çalışılan bu yat limanlarının akıl dışılığına vurgu yaparken 'bir zaman sonra Türkiye’nin çok fazla marinası ve az sayıda teknesi olduğunu göreceğiz. Mesele şurada: Yeni marina inşa-işletme taliplilerinin tümü çok para kazanmak istiyorlar. Türkiye’deki teknelerin en aşağı yarısını oluşturan mütevazi amatör denizcilere yönelik hiçbir proje görmüyoruz. ‘Marina yapayım, kent merkezinde olsun, yanına 7 yıldızlı otel yapayım, 2 de AVM ve 1 de A++ tatil sitesi ekleyeyim… 3 lira yatırayım, ikinci yıl 13 lira kazanmış olarak, tüm kompleksi 33 liraya Kuveytlilere satayım’ gibi bir zihniyet. Maalesef hükümet de, Marina inşaatçıları ya da MUÇEV örneklerinde olduğu gibi aynı mantığın temsilcisi durumunda' diyor.
'Yaşam alanlarımız paraya tahvil edilebilir mi?'
Bu yat limanına itiraz etmek için, saydıklarımızın bu kadarı yetmez mi? Daha ne kadar örnek verelim? Yaşamlarımız, yaşam alanlarımız paraya tahvil edilebilir mi? Bunca cana değer mi? Adalet nasıl tecelli edecek? Defalarca anlattık… Halkın Katılımı Toplantısında, Bakanlığın İnceleme ve Denetleme Komisyonu önünde, Savcılığa yaptığımız suç duyurularımızla, gazetelerde, televizyonlarda… Yayınladığımız makalelerle, broşürlerle, üniversitelerden-meslek odalarından-uzmanlık kuruluşlarından aldığımız bilimsel görüşlerle, açtığımız ve müdahil olduğumuz davalardaki uzman bilirkişilerin görüşleri ile ve hatta kazandığımız mahkeme kararlarıyla… sayfalarca yazdık, örnekler verdik, her fırsatta konuştuk, neden olmayacağını bıkmadan, yorulmadan anlattık …
Onlarca kez söyledik… Buradan bir kez daha söylüyoruz, sadece biz değil görüşlerine başvurulan bizzat mahkemelerin tayin ettiği farklı disiplinlerden bilirkişiler de aynı şeyi söylüyor: Azganlı’ya hele bu büyüklükte bir liman kondurmak hiçbir açıdan, hiçbir toplumsal kesim için, ülke için, gezegenin geleceği için yararlı değil, doğru da değil… Bilimsel olarak da doğru değil. Farklı disiplinlerden uzman bilirkişilere göre bu liman yapıldığı takdirde, yapımı ve işletimi sırasında kıyılarımıza, denizimize, burada yaşayanlara, Datça’ya, tüm Gezegene zarar verecek… Yerin seçimi, büyüklüğü, su kaynaklarına, kıyıya, denize, dip canlılarına, Ilıca Göletine, Kentpark’a, Taşlık Plajına, seçilen yerin yakın ve uzak çevresine, tüm ekolojik sisteme ve tarihsel mirasımıza vereceği zararlar, Datça’nın depremselliği, şehrin özgün yerleşimi, yakınındaki doğal alanları yapılaşmaya açma baskısı ve geleneksel özgün toplumsal dokuya vereceği zararlar ve daha birçok açıdan bu limanın yeri ve büyüklüğü hiç ama hiç doğru değil…
Buradan bu mahkemenin önünden bir kez daha sesleniyoruz: Bu yat limanı sadece denizimizi, koyumuzu, plajımızı, göletimizi, kıyımızı, parkımızı, ormanımızı, zeytinimizi değil… soluduğumuz havamızı, içtiğimiz suyumuzu, yediğimiz gıdamızı, korunması gereken ortak yaşam alanlarımızı, müşterek kültürel değerlerimizi, kentimizin tarihini, dokusunu, toplumsal yaşamımıza varıncaya kadar tüm Datça’yı bozar, çocuklarımızın geleceğine zarar verir… Datça’nın da ötesinde Akdenizi, Gezegeni bozar… Neresinden tutarsanız tutun bu Yat Limanı, Datça’yı Bozar, Zarar Verir. Datça’ya sahip çıkalım. Bırakalım Doğal Kalsın!" (ANKA)