Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün, “Bodrum'da bir sezonda tam 447 su patlağı oldu. Bodrum, bayram öncesi susuz kaldı. Esnaf, otel sahibi, zaten zor geçen bir sezondan sonra bayramı bekliyordu. Ama DSİ’nin döşediği su boruları peş peşe patlamaya başladı" dedi.
Hürriyet yazarı Fatih Çekirge'ye konuşan Gürün, “Bakın Bodrum esnafı dertli dedik. Verin biz onaralım dedik. Vermediler. Sonuçta biz onarmak zorunda kaldık” ifadesini kullandı.
Çekirge'nin Hürriyet'te "Bir şehirde 447 adet su patlağı olur mu?" başlığıyla yayımlanan (3 Aralık 2016) yazısından bazı bölümler şöyle:
Burası Bodrum...
Bir sezonda tam 447 su patlağı olmuş. İnanılır gibi değil.
Böyle bir turizm beldesinde bu kadar su patlağı nasıl olabilir?
Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün anlatmaya devam ediyor:
“Belediye başkanının bir yetkisi yok ki. İşte Bodrum. Bir sezonda tam 447 su patlağı oldu. Bodrum, bayram öncesi susuz kaldı. Esnaf, otel sahibi, zaten zor geçen bir sezondan sonra bayramı bekliyordu. Ama DSİ’nin döşediği su boruları peş peşe patlamaya başladı.”
“Ne yaptınız?”
“Bakın Bodrum esnafı dertli dedik. Verin biz onaralım dedik. Vermediler. Sonuçta biz onarmak zorunda kaldık.”
Başkan Gürün, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk meselesinin canlı örneği gibi.
Dün yazdım.
Eğer başkanlık sistemine geçiliyorsa...
Belediyelerin, yerel meclislerin yönetimde yetki alması gerekiyor.
Atanmışların değil, seçilmişlerin yönettiği şehirler olmalıdır.
Elbette bundan kastım, belediyelerin seçilmiş iktidara karşı, bağımsızlığını ilan etmesi değil.
Bunun da bir düzeni olmalı.
Biliyoruz ki bir ‘Güneydoğu meselemiz’ var.
Ama buna da bir çare bulunur. Bir formül üretilebilir.
Terörle bağlantısı olanlar ayıklanacak elbette. Belediyeler teröre lojistik destek merkezi olamaz.
Ama bu sorun da yerel demokrasinin önünü tıkayamaz.
Örneklere devam...
Mavi kart
Başkan diyor ki:
“Bakın, Çevre Bakanlığı bizim körfezlerde bir mavi kart uygulaması başlattı. Yani tekneler pis sularını denize boşaltmasın diye bir kart veriliyor. Biz de bu atıkları almak zorundayız. Atık toplayıcı tekneler aldık. Ama aldığımız atıkları ne yapacağız? Karada bir arıtma merkezine vermek zorundayız. Bu atık merkezini kurmak için orman ve çevre bakanlıklarından yer istiyoruz. Yani öyle koy istemiyoruz. 250 metrekare bir yer. Vermiyorlar. İşte durumumuz budur.”
Başkan belediye marinası yapmak istiyor. Yine izin yok.
Belediyelerin park yeri, otopark yeri bulma hakkı yok mu?
Olmalı. Ama burada izin yok.
Yabancı yat sahibi geliyor...
Kendi ülkesindeki gibi normal, makul fiyatlı bir belediye marinası arıyor.
Yani öyle AVM’si olan, lüks lokantaları, marka dükkânları olan bir marina değil.
Suyunu, elektriğini alacağı, temiz bir duş ve tuvaleti olan makul bir marina.
Ne mümkün!
Bırakın bunu...
Marinalar elektriği ve suyu da Euro üzerinden satıyor.
Bunlar eleştiriler...
Özetle...
Belediyelerin yetki ve sorumluluk sorunu, İstanbul’da, Denizli’de, Ankara’da ne ise Muğla’da da aynı.
Bu nedenle önceki hafta Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan’ın ev sahipliğinde yapılan, ‘Yerinden yönetim ve yetki’ çalıştayının önemi bir kez daha anlaşılıyor.
Ortada bir sorun var.
Ve kavgayla değil, tartışarak, konuşarak çözülmesi gereken bir sorun.