Magazin

Moda'ya bir - iki

Niyazi Erdoğan 70’li yılların arabesk kültüründen yola çıkarak yarattı ‘Dolmuş’ koleksiyonunu. Sloganı da ‘Miras Değil Alınteri’

13 Ağustos 2011 03:00



T24 - Niyazi Erdoğan (33) 70’li yılların arabesk kültüründen ama en çok da dolmuşçu ve minibüsçülerden yola çıkarak yarattı ‘Dolmuş’ koleksiyonunu. Sloganını da ‘Miras Değil Alınteri’ olarak belirledi.






Hürriyet'in Kelebek ekindeki habere göre, İstanbul Moda Haftası’nda Orhan Gencebay’dan ‘Bir Teselli Ver’ eşliğinde defilesi yapılan 2011-2012 sonbahar-kış koleksiyonu Dolmuş, dönemin içinden minibüs geçen bütün Türk filmlerinden ama en çok minibüsçülerin kralı Çiçek Abbas’dan ilham alıyor.


SLOGAN: MİRAS DEĞİL ALINTERİ


Hep aynı şey oluyor. Bir koleksiyonu hazırlarken, bir sonraki koleksiyonumun fikri de aklıma geliyor. Dolmuş koleksiyonu, bir önceki Piksel koleksiyonumu yaparken aklıma gelmişti. 70’ler üzerine bir şeyler yapmak istiyordum. Çünkü dünyada böyle bir trend var. Sanatın tüm dalları, müzikler, kitaplar 70’li yıllardan ilham alıyor.


Türkiye’nin 70’li yıllarını araştırmaya başladım. Arabesk kültürü ortaya çıkıyor. Her şey 1971’de Orhan Gencebay’ın ‘Bir Teselli Ver’ filmiyle başlıyor. Sadece 70’lerdeki minibüs kültürünü inceleyerek dönemin bütün sosyo-politik olaylarını anlatabileceğimi fark ettim. Eski fotoğrafları taradım ve dönemin minibüs filmlerini izledim. Başta da bu döneme ait olmasa bile bir minibüsçü klasiği olan Çiçek Abbas. İlyas Salman ve rol arkadaşlarının film boyunca giydiği bütün kıyafetleri en ince detayına kadar öğrendim. İbrahim Tatlıses ve Orhan Gencebay’ın minibüs şoförünü canlandırdıkları bütün filmleri izledim.


Hep söyleniyor ya, Türk erkekleri iyi giyinemiyor diye. Bence bu büyük bir önyargı! 70’lerin minibüs şoförleri gerçekten şık adamlarmış mesela. Derin V yakalar, dar İspanyol paça pantolonlar, madalyonlar, kaşkollar, deri ceketler...


Koleksiyonun çatısını onların giydiklerine bakarak oluşturdum. Kostüm gibi durmamasına özen gösterdim. Sokak modasına nasıl aktarırım diye kafa yordum. O dönemde triko çok fazla var mesela. Ben de triko kullandım. Hatta ayakkabılarda bile triko detayları kullandım. Dönemin minibüslerinin renklerinden ilham aldım. Arabaları tam ortadan bölen sarı-siyah ve siyah-beyaz kareleri detaylarda kullandım. Çoraplar beyaz değil, minibüs sarısı oldu ama... Çünkü her ne olursa olsun bir erkeğe beyaz çorap giydirmeyi içim kaldırmaz. Gözlüklerin tamamı orijinal 70’ler çerçeveleri. Altın detayları çok kullandım. Ucunda dikiz aynası ve İngiliz anahtarı olan madalyonlar yaptırdım. Bir koleksiyon yaparken tepeden detaya her detayı düşünmeyi seviyorum. Şapkasını da ben yapmak istiyorum, çorabını da... Aksesuvarları da yapamazsam da yaptırıyorum, hazırını bulursam hemen alıyorum.


Dördüncü koleksiyonum Dolmuş’un sloganı: “Miras Değil Alınteri”. İlk defilesini geçen Fashion Week’te Santral İstanbul’da yapmıştık. Müziğimiz tabii ki Orhan Gencebay’dı. ‘Bir Teselli Ver’le defile yaptık.

TAŞRALI MİMAR


1978 doğumluyum. İhtilal çocuğuyum. Ama bütün yaşıtlarım gibi apolitize bir şekilde büyüdüm. Taşralıyım. Tarsuslu, çiftçi bir aileden geliyorum. Topraklarımız var, ekip biçiyoruz. Dedem Niyazi Erdoğan da babam da çok şık adamlardır. Zaten bizim oraların erkekleri giyimlerine hep çok dikkat eder. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okudum. Üzerine mimarlık tarihi mastırı yaptım. Dört sene mimarlık yapıp, bir taraftan da Fransızca öğrendikten sonra bir yaz Paris Parson’s’ta üç aylık bir moda kursuna yazıldım. Döndüğümde modayla ilgili dört yıllık bir lisans eğitimi almayı kafaya koymuştum. Bu sırada İTKİB’in yarışmasından haberdar oldum ve finale kaldım. Benim için çok iyi bir referans oldu, iş teklifleri falan almaya başlayınca okula gitmeye değil çalışmaya karar verdim. Mimari eğitimi, tasarım yaparken inanılmaz işime yarıyor. Yarışmanın ana teması ‘oyun’du. Ben de ip atlama, topaç ve beş taş gibi Anadolu oyunlarından ilham aldım. Zaten benim için tasarım bu. Bizden olanları nasıl global hale getiririm, bunun yollarını arıyorum hep.


BIYIKLI ERKEK İYİDİR


Benim de bıyıklarım vardı, yeni kestim. Erkekte bıyığı çok seviyorum. Sert bir ifade getiriyor. Yaşı büyütüyor. Yüzü böldüğü için ifadeyi direk gözlere çekiyor. Sakal da bıyık da özgürlük çağrısı bana göre. Biz her ne kadar acılı arabesk desek de, arabesk kültürü de içinde umutlar barındırır. Ha bir de unutmadan, bıyık bir iletişim aracıdır aynı zamanda. Bulunduğu sosyal yapıyı, politik görüşü bıyıkla yansıtır erkek. Bir kadından hoşlandığını bıyık burarak belli eder. Benim koleksiyonumun işçi sınıfından ilham aldığı ortada. Ama tasarlarken bir siyasi görüşü yansıtayım diye bir kaygım hiç olmadı.

 MARJİNAL ERKEKLERİN MODACISI  DEĞİLİM

İlk iki koleksiyonda sınırları çok zorladım. Renkler, kesimler... Kumaşlar transparana yakın incelikteydi. İkincisinde İspanyol paçalar yapmıştım. Çünkü o zaman İstanbul Fashion Week’te karma defilede defile yapıyordum. Az parçayla çok şey anlatmak gibi bir derdim vardı. Yaratıcılığımın sınırlarını ya da sınırsızlığını gösterme telaşındaydım. Sırf bu yüzden marjinal erkeklerin modacısı olarak algılandım ama değilim. Bu yüzden de 40 parçalık koleksiyonumu böyle maço bir konsept üzerine oturttum, kimbilir? Bu koleksiyonda iddialı, çok dar ve enteresan kılıkların oranı yüzde yirmi. Artık erkeklerin genel beğenisine hitap edecek oturaklı ve giyilebilir tasarımlarım daha fazla.


TÜRKİYE’NİN EN ŞIK ERKEKLERİ


Giysilerimi tasarlarken düşündüğüm, ilham aldığım bir ikonum yok ama Türkiye’de stillerini çok beğendiğim erkekler var. Rahmetli Barış Manço’yu her zaman bir numaraya oturturum. Gelmiş geçmiş en stil sahibi ve özgün erkek otur. Burhan Öçal’ı çok beğeniyorum. Beymen’in erkek satın almacısı Can Soylu çok etkileyici giyiniyor. Derin Sarıyer keza öyle. Geçen gün bir sohbetimizde “Hep aynı şeyleri giyiniyorum” dedi ama bence stil sahibi olmak tam da budur. Novo’nun sahibi, yayıncı ve fotoğrafçı Levent Özçelik’i de çok beğeniyorum. İyi müşterimdir.



BİR GÜN KADIN DA TASARLAYACAĞIM


Her ne kadar İTKİB yarışmasına kadın koleksiyonuyla katılsam da, Niyazi Erdoğan bir erkek markası. Çünkü bu konuda daha iyi olduğumu düşünüyorum. Bir de erkek tasarlamayı mimarlığa çok benzetiyorum. Mimarlıkta da çok ciddi sınırlarla karşılaşırsınız. Arsa büyüklüğü falan sizi çok sınırlar. Erkeklerde de sınırlar belli. Pantolon boyları, kesimleri ve renkleri standart.
Bir gün kadın koleksiyonu da tasarlayacağım, markamın satış ağını iyice oturttuktan sonra... Türkiye’de tasarım kültürünün oturması için zamana ihtiyacımız var. Yüzde seksen “Gider Beymen’den Balenciaga alırım, niye bu genç tasarımcıyı alayım” diye düşünüyor. Eskiden markamı önce Türkiye’de oturtacağım derdim ama sırf bu inanış yüzünden rotayı yurtdışına çeviriyorum.

POYRAZ'I DEFİLEDE KEŞFETTİM



Modelim Poyraz Deniz Genç. Oyunculuk da yapıyor. Öner Evez Ajans’a bağlı çalışıyor. Görür görmez “inanmıyorum senin bıyıkların var” dedim. “Olmasa mıydı?” diye sordu. “Hayır hayır, istediğim tam da bu” dedim. Zaten defilede diğer modellere de takma bıyık taktım. Poyraz fotoğraf çekiminde de çok iyi iş çıkardı. Kuzguncuk’ta sokaklarda çekim yaptık. Bir berber ve kahveyi mekan olarak kullandık. Çünkü sokak koleksiyonları yapıyorum. Bunların hepsi insanların günlük hayatta giyeceği şeyler. Yaşayan fotoğraflar çıktı.