Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, 2 Temmuz 1993'te yaşanan Madımak katliamının 28'inci yıl dönümünde Türk edebiyatı ve yazım dünyasının en önemli yazar ve şairlerden olan Aziz Nesin'ın Madımak'ta yaşananlara yer verdiği yazısını aktararak, "O gün orada yaşananlarla bugün burada olanlar arasındaki o bağın kopmasına hiç göz yummayın" dedi.
Nesin'in yazısını alıntılayan Söğüt, şunları kaydetti:
‘Ben genelde 400 yıl önce ne olursa olsun, en doğru sözler olsun, bugün aynen onların yürürlükte kalmasından yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mevlana da öyle, tabii bunların içinde ölümsüz değerde sözler elbette vardır. Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o yüzden ben Müslüman değilim, yoksa Kuran’da da güzel sözler var. 1300-1400 yıl önceki sözlerin, kimin sözü olursa olsun, eskimeyeceğine inanmıyorum. Eskimiştir’ demiştim.
Tarihler 1 Temmuz 1993 idi. 4. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’taydık. Daha şehre gelmeden, özellikle benim hakkımda bildiriler yayımlanmaya başlanmış, hedef gösterilmiştim. İlk günden itibaren gerginlik had safhadaydı. 2 Temmuz günü ise yerel gazetelerde kullanılan sözler, bir nevi olacakların habercisiydi.
Röportaj yapmaya gelen İhlas Haber Ajansı muhabiri, aslında o güruhun içinden geçenleri anlatmaya, cevap almaya gelmişti.
Sürekli camianın tahriklere kapıldığını söylüyordu. Tahrik olabilirler, bunda sıkıntı yoktu. Ancak tahrik olan dövmez, öldürmezdi. Duyarlılık öldürmek değildir arkadaş.
Bu tartışmadan sonra apar topar otele geçtim.
Zaten gün içerisinde gerginlik şehrin belli yerlerinde iyiden iyiye tırmanmıştı. Akşam saat 5 sularında ise gözü dönmüş kalabalık Madımak Oteli’nin önündeydi. (...)
Ancak kalabalığın öfkesi dinmiyor, güruhu sakinleştirmek adına konuşan belediye başkanı ne kadar reddetse de ‘gazamız mübarek olsun’ sözüyle adeta çığırtkanlık yapıyordu. Bundan sonra olacaklar kitle psikolojisinin sonuçlarıydı. ‘Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak’, ‘Laiklere ölüm’, ‘Yaşasın şeriat’ ve ‘Sivas, Aziz’e mezar olacak’ sloganları, aslında hedefin sadece ben olmadığımı anlatmaya çalışıyor gibiydi.
İlk fitil ateşlendi.
Önce yağmalama, sonra ise ‘yakın ulan, yakın’ sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçlar ateşe verilmişti. Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm bilmiyorum fakat ölüme en yakın olduğum anı artık görebiliyordum.
Her şey 5-10 dakika içinde olup bitmişti.
Odamda Lütfi Kaleli ile birlikte çaresiz bir bekleyiş içerisindeyken aşağı taraftan korkunç çığlıklar gelmeye başladı. Bağırıldı, yardım istendi ve sonra sesler sustu. Artık sıra bendeydi. Kesin olarak ölüme hazırdım. Hatta Lütfi Kaleli birkaç kez ‘ölüyoruz abi’ dedi. Dedim ölüyoruz, öleceğiz. Başka çare yok. (...)
Ölenler ve kalanlar
Sonrasında Lütfi’nin önerisiyle camlara doğru koştuk ve yardım istemeye başladık. O sırada otelin önüne yaklaşan bir itfaiye bizi kurtarmak için yeltendi.
Merdivenlerden inerken çökmüş haldeydik...
İtfaiye merdivenlerinden inerken sonradan Refah Partisi Meclis üyesi olduğunu öğrendiğim Cafer Erçakmak ‘Asıl öldürülecek hayvan burada’ dedi ve tam kurtuluyorum derken artık Sırat Köprüsü’nde gibiydim. Devam etsem linç, geri dönsem cehennem vardı.
O sırada görevlilerden biri beni bileğimden çekerek kalabalığın ortasına attı.
Yere düştüm, tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Sonrasında polis arabasına kadar sürüklendim. Yaralı olarak kurtulmuştum ancak 35 can, 33’ü aydın 35 insan, yıllar sonra bile yeri doldurulamayacak onlarca değer katledilmişti.
Metin Altıok vardı içerde, Asım Bezirci, Behçet Aysan vardı.
Birimize bir şey olursa kalanlar ne yapar diye sorulduğunda, ‘kalanlar, ölenler için şiirler yazar’ denilerek bekleniyordu ölüm.”
Diye anlatıyordu Aziz Nesin bundan 28 yıl önce Madımak’ta yaşananları.
Kalanlar, ölenler için gerçekten şiirler yazdılar, şarkılar söylediler, ağıtlar yaktılar.
Peki, diğerleri ne yaptılar?
Bu ülkenin aydınlarını korkunç bir yangının dumanında boğarak kendilerine alan açtılar.
O alanlara devasa saraylar kurdular.
Sadece yaşam tarzlarına, fikir özgürlüğüne değil, doğrudan canlara kıydılar.
Aziz Nesin’in o günü anlattığı bu yazıyı defalarca okuyun, okutun.
O gün orada yaşananlarla bugün burada olanlar arasındaki o bağın kopmasına hiç göz yummayın.
Ve bu ülkede, çocuklara okullarda 15 Temmuz yerine 2 Temmuz anlatılana kadar da rahat uyumayın."