Microsoft Türkiye yeni ofis binasına taşındı. Genel Müdür Çağlayan Arkan Milliyet gazetesinden Zeynep Özkartal ile bir söyleşi gerçekleştirdi. İşte Microsoft'un yani ofisi:
Burada her köşe ofis
Microsoft Türkiye ofisini taşıdı ve yeni bir düzene geçti. Bu ofiste kimsenin masası, genel müdür dahil kimsenin odası yok, bilgisayar nereye bağlanırsa ofis orası...
Geçen haftalarda duyduk ki, Microsoft Türkiye ofisini taşımış, yepyeni bir sistemle çalışmaya başlamış. Haberi birinci ağızdan aldık; Microsoft Türkiye Genel Müdürü Çağlayan Arkan Milliyet’i ziyarete geldiğinde “Bizde artık kimsenin masası yok. Odası da...” demişti.
Merak etmez misiniz, bu nasıl ofistir diye? Biz de ettik tabii bu yeni ofis sistemini ve gidelim görelim dedik. Google’a girip bakayım dedim gitmeden önce, biraz bilgi alayım diye. Microsoft ve ofis yazınca sayısız Office yazılımı sayfası çıktı haliyle...
Genel müdür tosta talim
Ben de bilgisayarla görüyorum bir sürü işimi, internetsiz ortamlarda klostrofobi geliyor ama o kadar hakim değilim bu sanal dünyaya. Onca Office sayfasından nasıl çıkacağımı bilemedim.
Microsoft yıllarca Balmumcu’daki bir binadaydı, artık kaplarına sığmaz olunca yeni adreslerine taşınmışlar.
Yeni bina Levent’te, Bellevue Residences’ta. Dışarıda herhangi bir tabela, “Burası Microsoft’tur” işareti yok. Yalnızca kapı aralığından görünen, meşhur renkli kareyi fark edince dedim ki “Tamam, doğru yerdeyim”.
Ercan ile kapıda buluştuk. Bizi Microsoft Pazarlama İletişim Müdürü Murat Yağcı karşıladı. Çağlayan Arkan bize 15 dakika ayırabilecek sadece, o da fotoğraf çekimi için.
Asansöre binip Microsoft’un “sosyal katı” diyebileceğim teras katına çıkıyoruz. Bu iç asansörlerin özelliği, binada çalışanların kartlarıyla hareket etmesi. Aksi halde hiçbir düğme çalışmıyor.
Microsoft Türkiye Genel Müdürü Çağlayan Arkan bizi teras katında elinde bir tostla bekliyor. Bir toplantıdan öbürüne koşarken ancak tost yemeye zamanı varmış. Microsoft genel müdürü olmanın da bir bedeli var!
Önce teras katında birkaç kare çekiyoruz. Burası etrafta masaların, şezlonga benzer kanepelerin olduğu; salata, sandviç türü ayaküstü bir şeyler yenebilen bir yer. Çay-kahve de çoğunlukla burada içiliyor; sigara ise elbette dışarıdaki terasta. Ama bu teras, tik şezlongları ve salıncağıyla bir şirketten çok oteldeymişsiniz hissini veriyor. Yazın burada film gösterileri yapmayı planlıyorlar, bir de happy hour’lar.
“Ben de gelip arada sırada burada çalışsam” der demez Çağlayan Arkan, gazetecilere özel bir oda yaptıklarını söylüyor. Bu misafirperverlikten haberim yoktu açıkçası. Gerçekten de Media Center’da isteyen gazeteci gelip çalışabilir, haberini yazıp fotoğrafını gazeteye geçebilir. “Ben geldim” demesi yeterli...
Çekim bittikten sonra koştura koştura toplantıya yetişiyor Çağlayan Arkan. Biz turumuza devam ediyoruz.
Ayda ortalama 500 başvuru
Arkan’ın daha önce anlattığı gibi, ofiste çok az insanın sabit masası var. Ellerinde dizüstü bilgisayarlarıyla gelip istedikleri masaya oturuyorlar. Peki onlara nasıl ulaşılıyor? Herkesin sabit telefonu aynı zamanda bilgisayarına bağlı. Biri aradığında ekrana not düşüyor, hiç ahizeye gerek duymadan kulaklıkla konuşuluyor. Yani bilgisayarın gittiği her yer ofis aslında.
Ama yine de benim gibi bin tane eşyası olanlar için zor bu sistem. Kalemliğim var, fotoğraflarım, kitaplarım, sözlüklerim, diş fırçası, el kremi vs. Bunları nereye koyacağım?
Murat Yağcı, “Microsoft çalışanları çoğunlukla ofis dışındadır” diye cevap veriyor benim bu tuhaf soruma.
Üstelik burada “devam zorunluluğu” da yok. Diyelim ki o gün kendinizi iyi hissettmiyorsunuz ve evde çalışmak istiyorsunuz, kimse size “Neredesin?” demiyor. Yeter ki işi istenilen zamanda yetiştirin.
Bu kadar konforlu bir işe sahip olmak kolay değil haliyle. Microsoft Türkiye’de 300 kişi çalışıyor. Bir de Microsoft’un Ortadoğu ve Afrika (MAE) merkezi var bu binada, onlar da yaklaşık 100 kişiler. Her birinin ortalama zeka seviyesinin üstünde olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? Zaten ayda ortalama 500 iş başvurusu geliyormuş, bu da her bir pozisyon için binlerce kişi arasından seçim yapılıyor demek. Microsoft’ta ekmek ejderhanın ağzında!
Murat Yağcı bizi gezdirirken bir toplantı odasının önünden geçiyoruz. İçeride Çağlayan Arkan ve genel müdür yardımcıları toplantı halindeler. Ortamın samimiyetinden cesaret bulup başımızı kapıdan uzatıyoruz.
Microsoft Ankara Müdürü Cemal Aksel ile toplantı yapıyorlarmış. Dev ekranın bir köşesinde Aksel görünüyor, o da masanın ortasındaki kamerayla odayı 360 derece görebiliyor. İşin en ilginci, kim konuşursa kamera sese dönüyor ve konuşan kişiye odaklanıyor.
Merak ettiğim şu, dünyadaki bütün Microsoft’lar benzer şekilde mi tasarlanıyor acaba? Yani Starbucks’lar gibi, nereye giderseniz gidin aynı görüntüyle mi karşılaşıyorsunuz? Öyle değilmiş ama bu share-desk (paylaşılan masa) sistemi her yerde aynıymış.
Anlaşılan geleceğin ofislerinin öncüleri bu tasarımlar. Yalnızca binalar değil alışkanlıklar da değişecek. Kapı vurmak kalkacak ortadan, “Kendisi şu an yerinde değil” cümlesi de, “Müdür seni odasına çağırıyor” alarmı da!
Telefonda kavga etmek isteyene özel oda var
Sabit masalar olmadığı gibi odalar da yok binada. Çağlayan Arkan bile açık ofiste çalışıyor. Herkes iç içe haliyle. Ama ne zırıl zırıl çalan telefonlar var ne de uğultu. Gayet sessiz ortalık. Bu da mı teknolojinin eseri? Sesi emen bilmemne makinaları mı var etrafta? Yoo, gayet basit bir uygulama...
İlk günlerde eski ofis alışkanlığıyla herkes bağıra bağıra konuşuyormuş. Ama bakmışlar ki olmayacak, kendiliğinden seslerini alçaltmışlar.
Ama yine de zaman zaman mahremiyet isteyebilir insan. Özel bir konuşma yapmak, telefonun öbür ucundakine biraz sesini yükseltmek ya da kafasını dinlemek... Bunun için de özel odalar var her katta. Bir telefon ve network bağlantısı, bir sandalye, bir de küçük masa. Bu hücre görüntülü odaların pek sempatik olduğunu söyleyemem ama işe yaradığı kesin.
İki kişi bir şeyler konuşmak isterse renkli duvarlarla ayrılmış ve binanın iç avlusuna bakan bölmeleri kullanıyor. Her köşedeki gibi, bu bölmelerde de dev plazma ekranlarda haber kanalları seyrediliyor.